Turktime
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
CORONA VİRÜSÜ KÜRESEL OPERASYONA MI DÖNÜŞÜYOR?
Adnan Küçük
YAZARLAR
13 Nisan 2020 Pazartesi

CORONA VİRÜSÜ KÜRESEL OPERASYONA MI DÖNÜŞÜYOR?

 

 

Corona virüsü, tabiî seyri içinde bir evolüsyon sonucu mu ortaya çıktı, yoksa büyük ülkelerin birbirlerine karşı yürüttükleri biyolojik savaşların bir tezahür şeklimidir?

Bu sorunun net cevabı yoktur. Çin ve ABD, karşılıklı olarak bu konuda birbirlerini suçluyorlar. Ayrıca bilim adamlarının da bu konuya ilişkin açıklamaları var.

Bazı bilim adamları, corona virüsünün bir biyolojik savaş olma ihtimalinin kesinlikle mevcut olmadığını söylüyorlar. Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Üyesi Prof. Dr. Ö. Ergönül, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. H. Eraksoy ve Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hastanesi Enfeksiyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M. Ceyhan ve Scripps Araştırma Enstitüsü’nden K. G. Andersen, Edinburgh Üniversitesi’nden A. Rambaut, Columbia Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu’ndan W. I. Lipkin, Sydney Üniversitesi’nden E. C. Holmes ve Tulane Üniversitesi’nden R. F. Garry’den oluşan araştırma ekibine göre, bu iddialar ispatlanmış değildir. Her hastalık döneminde bu tür iddialar ortaya atılır. Corona hayvan kökenli bir virüs. Hayvan kökenli bir virüsü laboratuar ortamında oluşturduktan sonra, genlerini değiştirerek insana bulaşmasını, ardından bunlarla hastalıkların oluşmasını ve insandan insana geçmesini sağlamak mümkün değildir. Pratikte henüz böyle bir çalışmayı hayata geçirecek teknoloji ve bilimsel yeterliliğe sahip bir ülke yoktur. Bu virüs, ancak zaman içinde, doğal yollardan evrimleşerek bu şekle gelebilir. Bu virüs, bir genetik mühendislik ürünü değildir.

Aksi yöndeki bilimsel görüşler şu şekilde. 05.05.2013 tarihli Güneş Gazetesi’nde yer alan habere göre, Çin Ulusal Kuş Gribi Laboratuarı Başkanı H. Çen ve ekibi, kuş gribine yol açan H5N1 virüsü ile insanlarda rastlanan H1N1 grip virüsünü karıştırdı. Batılı uzmanlara göre, üretilen virüsün laboratuar ortamından dışarı sızması dünya çapında ölümcül bir salgına yol açabilir. Pasteur Enstitüsünden Prof. S. W.-Hobson’a göre, “(haberde belirtilen) virüs salgını 500 milyon kişiyi etkilerse, 500 bin ile 100 milyon kişi ölebilir”. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. O. Ş. Yenen’e göre, “Günümüzde BM, DSÖ, NATO, Biyolojik Silahlar Konvensiyonu gibi kimi uluslararası kuruluşların belirlemelerine göre, 43 mikroorganizma, insanlara karşı biyolojik silah haline getirilebilme özelliğine sahiptir”[1]. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. A. R. Küçükusta’ya göre, corona bir biyolojik savaş olabilir. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. A. Kara’ya göre, bu virüsün laboratuarlarda yapılabileceği teorik olarak söylenebilir.

Terör Uzmanı, Emekli İstihbarat Albayı C. Başbuğ’a göre, daha önce dünyada SARS, H1N1, Kırım Kongo kanamalı ateşi gibi birçok hastalığın biyolojik savaş kapsamında laboratuarlarda üretildiği ortaya çıktı. Bu virüs de laboratuar ortamında üretilmiştir

Corona virüsünün kaynağına ilişkin daha açıklayıcı bir bilgi, 2016 yılında yazılan Büyük Çitlikler Büyük Grip Üretiyor kitabının yazarı R. G. Wallace tarafından veriliyor. Bu yazara göre, “Virüs salgınlarının neden bu kadar sık tekrarlandığının ve her seferinde biraz daha tehlikeli hale geldiğinin anlaşılabilmesi için, mutlaka, dünyada tarımın aldığı yeni modelin, tarım endüstrisindeki sermaye birikiminin kâr amaçlı yapılanmasının incelenmesi zorunludur. Bu sektördeki çok uluslu şirketlerin dayattıkları üretim şekilleri görülmeden sorunun üzerine gidilemez. Hükümetler, medya, hatta sağlık sistemleri, bir virüs tehdidi ortaya çıktığında doğrudan onunla mücadele etmeyi tercih edip, sorunun asıl kaynağına bir türlü yönelmiyorlar”. Wallace’e göre, ABD kamu sağlık sistemi, 2009’da H1N1 ve 2005’te H5N2 virüs salgınlarında dev gıda sanayii şirketlerinin sorumluluklarını gizledi[2].

Daha başka çevreler de, coronanın, biyolojik savaş kapsamında üretilip yayıldığını söylüyorlar. Bu sefer de, kimin kime karşı operasyon çektiği sorusu akıllara takılmaktadır?

Burada ABD, Çin ve İran’ın resmi temsilcilerinin beyanlarına yer vereceğim.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü C. Licien, “corona virüsü salgınının Vuhan şehrine ABD ordusu tarafından getirildiğini iddia ederek” bu konuda ABD’yi suçlamıştır.

Bu operasyonda ABD’nin parmağı olduğuna işaret eden daha başka iddialar da var.

ABD’de birkaç ay önce, corona virüsü ve etkilerinin görüşülmesi maksadıyla, Başkan D. Trump, Başkan Yardımcısı M. Pence, Dışişleri Bakanı M. Pompeo ve Beyazsaray Milli Güven Danışmanı R. O’Brien’in de iştirak ettiği toplantı yapılıyor. Bu toplantıda, Pence’in, “dünya modern tarihin en büyük ekonomik ve sosyal buhranını test edecek, bunun neticesinde yenidünyanın kapıları açılacak” şeklinde bir açıklama yaptığı iddia ediliyor.

Bill Gates, 2015 yılında yaptığı konuşmada, “önümüzdeki 10 yılda bir şey 10 milyon insanı öldürürse bu muhtemelen savaş değil, oldukça bulaşıcı bir virüs olacaktır. Virüsün kaynağı Ebola gibi doğal bir salgın da olabilir, bir biyoterörizm de olabilir” demiştir.

Bazı emekli CIA ve NSA ajanlarının, Corona virüsünün İtalya ve İran’a yayılmasıyla ilgili şu iddiayı ortaya attığı belirtiliyor: “İran’da ve İtalya’da corona virüsü bulaştıranlar ‘drone’lardı! Korku, panik ve ölümler hava saldırılarıyla başladı”. Hatta İtalya istihbarat birimi SISMI’ın da, virüs saldırısının “drone”larla yapıldığını kabul ettiği belirtiliyor.

FBI Raporuna göre, corona vakalarından 12 ay önce, ABD’ye giriş yapan Çinli bir bilim adamının üzerinde ele geçirilen şişelerden birinde, potansiyel olarak ölümcül bir gıda zehirlenmesi böceği E Coli suşu vardı.

Diğer yandan, İngiliz Daily Mail Gazetesi’nin ortaya çıkardığı bir belgeye göre, salgınının ABD Millî Sağlık Enstitüleri tarafından finanse edilen deneyler yapan Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden sızan bir virüsten kaynaklanmış olabileceği belirtiliyor. 

2018 yılında gösterime giren, Netflix’te yayımlanan Güney Kore yapımı “My Secret Terrius (Gizli Bölgem)” isimli Filmin Birinci Sezon Onuncu Bölümün 53. Dakikasından sonraki kısmında corona virüsü anlatılıyor. Bu filme göre, “Bu, corona virüsü gibi görünüyor. MERS, SARS, bildiğimiz griptir. Hepsinin ailesi, genleri aynıdır. Corona virüsü solunum sistemine saldırıyor. Bu virüs mutasyona uğramış. Biri onu ölüm oranı %90 olacak şekilde ayarlamış. Corona virüsünün kuluçka dönemi 2 ile 14 gün arasında”.

ABD’de Millî Sağlık İstihbarat Merkezi (NCMI), LSD ve diğer kimyasalların insanlar üzerinde denenmesi konusunda CIA ve Amerikan Ordusu’yla koordinasyon içinde çalışmıştır. NCMI’ın görevlerinden bazıları şunlar: “ABD ülke geneli savunması kapsamında ‘KASTEN’ doğal olarak oluşan hastalık salgınları karşısında, yabancı hastalık salgınlarının etkilerine yönelik operasyonel millî güvenlik politikasının oluşturulması; askeri tıp kapsamında temel ve uygulamalı biyomedikal ve biyoteknolojik gelişmelerin değerlendirilmesi, yabancı sivil ve askeri ilaç sanayi yeteneklerinin incelenmesi; nükleer, biyolojik ve kimyevî savaşa karşı savunma amaçlı ülke dışı ikmî ve teknolojik tıbbî gelişmelerin takip edilmesi”. ABD Ordusu Biyolojik Araştırmalar Merkezi Özel Operasyonlar Dairesinin temel görevi CIA için biyolojik araştırmalar yapmaktır[3]. Bu kurumlar ve faaliyetler sırf dostlar alış verişte görsün kabilinden mi kurulmuşlardır; virüslerin geliştirilmeleri ile hiç mi alakaları yoktur????

Peki, bütün bunlardan hangisi doğrudur? Bunu, mevcut şartlarda kesin ve net olarak bilebilmek çok zordur. Çünkü burada, bilimsel gerçekliklerle, ekonomik, psikolojik, stratejik vb. savaşlar iç içe geçmiş durumda. Bütün bu savaşlar, “algı”lar üzerinden yürütülüyor. Olgular, algılar, kurumlar ve söylemler o kadar çelişkili ki, net sonuca ulaşabilmek çok zor.

Dünya tarihinde, bilimsel gerçekliğin, bilimsel raporun, bilimsel bulguların bu kadar hor, kötü, çirkin ve ahlaksızca kullanıldığı hiçbir dönem olmamıştır. Çoğu bilimsel denilen raporların arkasında büyük menfaat gruplarının yer aldığı görülüyor. Aynı konuda aynı ya da farklı ülkelerde “bilimsel rapor” adı altında %100 farklı bilgiler ortaya konuluyor. Burada küresel güçlerin parasal çıkarlarının korunması öne çıkmaktadır.

Bu sebeple, bilimsel gerçeklik ve raporlar o kadar itibar kaybına uğradı ki, “Kaf Dağının ardında şunlar var” diyenlerin söylemleri ile “bilimsel bulgulara göre doğru olan şudur” şeklindeki söylemlerin çok fazla farkı kalmadı. Her ne kadar çoğu bilimsel raporlar, gerçekten doğru da olsa, özellikle ucunda büyük menfaatlerin olduğu konulara ilişkin bilimsel rapor vb.’leri için oluşan kirlilikler, belirsizliklere ve şüphelere yol açmaktadır.

Bütün bu sebeplerden dolayı, bilim adamları tarafından söylenen bu söylemler üzerine, aslında böyle bir operasyon var da, acaba bilim adamları bu kadar kesin ve net konuşturularak BU SAVAŞIN ÜSTÜ MÜ ÖRTÜLMEK İSTENİYOR? şeklindeki soru akıllara geliyor.

Bu virüsün, her ne kadar biyolojik olarak tıbbı ilgilendirdiği düşünülse de, genelde siyasî, iktisadî, sosyolojik, sosyal güvenlik, millî güvenlik vb. boyutları da mevcuttur. Bu sebeplerle, bir de, corona salgınında yaşananlar kapsamında, ileriye yönelik küresel ölçekte bilinçli olarak tasarlanmış operasyon ve projelerin işaretlerinin var olup olmadığı üzerinde duracağım. Bu husus, neticeleri bakımından çok daha önemlidir.

Corona salgını, bilinçli olarak tasarlanmış bir “biyolojik savaş/biyoterörizm” olsun ya da olmasın, bu yaşananların iki tür sonucunun söz konusu olduğu ve tasarlandığı söylenebilir.

Birincisi, corona virüsü salgını kapsamında yaşananlar sebebiyle her şeyden önce insanlarda “DEHŞETLİ KORKULARIN VE PANİK ORTAMININ” hâkim kılınmasıdır.

Her ne kadar korku, kaygı ve stres, kontrollü olduğu takdirde faydalı ise de, kontrol dışına çıkan korku ve panik, hayatı zehir eder. Sürekli TV’lerden corona ile alakalı haberlerin, ölümlerin izlenmesi, çaresizlik manzaralarının sergilenmesi, hem korkuları artırıyor, paniği tetikliyor, hem de sağlıklı hayat zarar görüyor, psikolojik rahatsızlıklara yol açıyor.

Medscape Psychiatry’de, İngiltere, Kanada ve Mısır’ı kapsayan bir rapor yayımlandı. İnsanların %70’nin kaygı seviyesinin üst düzeye çıktığı görülüyor; bu oran çok yüksektir.

İnsanlar, panik havası içinde korkutularak, kaygıları üst düzeye çıkarılıp korkularının esiri haline getirilerek, çok daha kolay yönetilir, yönlendirilir ve etki altına alınabilir.

Bu şekilde oluşturulan korkuların iki veçhesi vardır.

1- Coronavirüsü ortadan kaldıracak çarenin bulunamamış olmasının verdiği KORKU.

Bu ortamda, ilaç ve aşı yok, doktorlar ve sağlık malzemeleri çok yetersiz, insanlar patır patır ölüyorlar, sokaklarda bir yığın ölüler var ve bunlar gömülemiyor bile, bu vesileyle insanlar tamamen çaresizler. Bu çaresizlikler, insanlığı kurtarıcı aramaya sevk edecektir.

Coronanın evolüsyon olduğuna inananlar cephesine göre, bu sürecin ne kadar devam edeceği belli olmadığı gibi, ABD’nin bu süreçten nasıl etkileneceği de belli değildir. Benzer belirsizlikler, diğer gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler için de söz konusudur.

2- Şayet bu virüs hakikaten laboratuarlarda geliştirildiyse, “insanlık düşmanı küresel güçler, her an yeni bir virüs geliştirerek benzer fecaatleri insanlığa yaşatabilir” KORKUSU.

Coronanın İran ve İtalya’da derin güçler tarafından “dron”larla yayıldığı yönünde bilgiler yayılıyor. Bu anlatılara göre, “ölümcül virüslerin yayılması o kadar basit ki, küresel güçler bunu her istediklerinde yapabilirler”. Bu senaryoyla, corona virüsünün bir merkezden hazırlanarak dünyaya yayıldığı, insanların çaresiz kalarak bu virüse mahkûm olacağı, derin güçlerin canlarının istediği her bir zamanda bunu deneyebilecekleri, bu sebeple, bu güçlere direnmenin imkânsız ve anlamsız olduğu, o zaman “kurtarıcı”nın emrine girilmesi gerektiği yönünde bilinçaltında algılar oluşturulmaya çalışılıyor. Yani, bir tarafta elinde bütün insanlığı çaresiz bırakacak virüs silahı bulunan küresel güçler, diğer tarafta da, bu biyolojik silaha karşı hiçbir savunma silahı olmayan milyarlarca çaresiz insanlar. Bu korku ile milyarlarca insan teslim alınmak isteniyor. Bu senaryonun en etkili kısmı, kitlelerin bu korkuya inandırılıp, saplantıya dönüştürülmesidir. Bu çaresizliği üretenler, dünyayı bir merkezden yönetmek isteyenlerdir. Korku, esaretin ön evresidir. Bu hava bilinçli olarak yayılmaya çalışılıyor.

Bu bağlamda şöyle bir algının oluşturulması amaçlanıyor: “İnsan hakları ve ahlakî değerlerden tamamen yoksun olarak, kendi menfaatleri için yapamayacakları hiçbir şey olmayan küresel güçlerin, şayet virüs üretme imkânları varsa, insanlığa yapmayacakları hiçbir kötülük yoktur”. Bu yönde oluşacak bir algının vereceği korku çok daha dehşetlidir. Çünkü geçici değil süreklidir; her an böyle bir vakanın olabileceğini düşünmek, insanlığı sürekli cehennemin üstünde yaşamaya sevk edecektir. Bu korku, güç sahiplerince, edilgen konumda olan bütün ülke ve toplumların esir alınması sonucunu ortaya çıkarabilecektir.

Her iki senaryoda da mutlaka şu sonuç ortaya çıkar diyebilmek çok zor. Ama şu söylenebilir: Bu süreçte küresel salgına karşı iyi pozisyon alan ülkeler, bu süreçten değişen ölçülerde güçlü ya da az hasarlı çıkabilirler. Burada siyasî iktidarların halka ümit ve güven veren davranışları öne çıkarmaları önem arz ediyor. Ayrıca, iktisadi hasarın minimize edilebilmesi için gerekli politikaların benimsenmesi de, bu pozisyonu takviye edecektir.

Bu süreci iyi yönetemeyen ülkeler, genel olarak toplumlarının ümitsizlik ve korku girdabına düştüğü, ekonomik hasarlarının yukarılara tırmandığı ölçüde, bu süreçten büyük ölçüde olumsuz etkilenecektir. Belki de birçoğunun bağımsızlık vasfı ciddi hasar görecektir.

İkincisi, corona salgını sürecinde ekonomileri hasar alacak olan ülkelere sağlanacak finansal yardımlar yoluyla ülkelerin bir merkezden yönetilir hale getirilmeleridir.

ABD merkezli küresel aktörlerin, bu proje kapsamındaki amaçları şöyle özetlenebilir: Corona salgını sürecinde, hem gelişmiş Batılı, hem de gelişmekte olan ülkelerin birçoğunun ekonomileri, ya ağır hasar görecek, ya da dibe vuracaktır. İMF bünyesinde bu hasarların giderilebilmesi amacıyla parasal borç almak isteyen ülkeler için kaynak oluşturulacaktır. Nitekim IMF’den bu amaçla ayrılan para miktarının bir Trilyon Dolar olduğu belirtildi.

Bu paralar, ekonomileri dibe vuran ya da ciddi yaralar alan gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere, çerçevesi İMF tarafından belirlenen politikalara bağımlı kılınmak üzere, borç adı altında dağıtılacaktır. Elbette ki İMF tarafından belirlenen bu politikaların muhtevası, ABD merkezli küresel güçler tarafından belirlenip, İMF vasıtasıyla kredi şartnamesine konulacaktır. Bu kredileri alan ülkelerin bu politikaların haricine çıkmaları engellenerek, bu ülkelerin ekonomileri bir merkezden kontrol edilerek yönetilmek istenecektir.

İMF Avrupa Departmanı Direktörü P. Thomsen’in beyanına göre, bu ülkeler listesinde 81 ülkenin adı var. Bu şimdilik böyle, sonraki aylarda, bu sayı muhtemelen daha da artabilir.

Bazı gelişmiş ülkeler de dâhil olmak üzere, küçük, orta ve büyük ölçekli milyonlarca işletme corona salgınının önlenmesi kapsamında yaşanan süreçten zarar görecekler, iflas edecekler, kepenk kapatacaklar. Bu dönemde sayısını bilemediğimiz kadar işletme işleri tatil etmiş durumdadır. Üretim, satış, pazarlama ve çalışma yok. Bu evrede milyonlarca işsizler ordusu ortaya çıkacak, büyük iktisadî çöküntüler yaşanabilecektir. Corona salgınının uzayan her bir günü, iktisadî ve toplumsal çöküntülerin katlanarak artmasına sebep olabilecektir.

Nitekim IMF Başkanı K. Georgieva, Kovid-19 salgınının tüm dünyada 2008 küresel mali krizinden çok daha kötü ve benzeri görülmemiş ekonomik krize yol açtığını, IMF’nin tarihinde, hiçbir zaman dünya ekonomisinin böylesine durma noktasına gelmediğini söyledi. Nitekim küresel borsalarda korona virüsü salgını kaynaklı çöküşler sebebiyle, dünyanın en zengin isimleri arasında yer alan 267 kişinin “milyarder” statüsünü kaybettiği belirtildi.

Bu yaşananlardan, AB’nin büyük ortaklarının ekonomilerinin de ciddi manada etkileneceği söylenebilir. AB ülkeleri, corona virüsün etkilerine karşı 540 milyar Euroluk ekonomik pakette uzlaşı sağladı. Fakat bunun çok yetersiz olduğu belirtiliyor. AB Komisyonu Başkanı U. von der Leyen’in, Covid-19 salgınından etkilenen AB ülkelerine “Marshall Planı” kapsamında finansal yardımların yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtmesi, bu salgının AB cenahında meydana getirdiği derin etkiyi göstermektedir. Çünkü şimdiye kadar, hiçbir zaman, AB üyesi ülkeler için AB harici ülkelerden böyle bir yardım ihtiyacı dillendirilmemiştir.

Bu çöküntüden kurtulabilmek için, parasal kaynaklara ihtiyaç olacaktır. İMF ve diğer küresel finans kuruluşları, ahtapot gibi, borç talep eden ülkeler ve özel işletmeler için, iyilik melekleri görünümünde, gerçekte müstemleke (sömürge) kuruluşları gibi devreye girecektir.

Bütün bu uygulamaların, kredileri alan ülkelerde bazı muhtemel toplumsal sonuçları da olabilecektir. Bu kredileri alan her bir ülke, aldıkları borç paraları geri ödeyebilmek için, mecburen “kemer sıkma politikaları” uygulamak zorunda kalacaklardır. Her bir kemer sıkma politikası, refahın azalması demektir. Özellikle refahın yüksek olduğu ülkelerde bu politikalara verilecek toplumsal tepkiler çok daha şiddetli olabilecektir.

Ekonomik yavaşlamalar sebebiyle yaşanacak kapsamlı refah kayıplarından en fazla, radikal kesimler faydalanacak, Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığı ve ırkçı temelli eğilimler artacaktır. Bu durdum, faşizmin yeniden sahne alması için zemin teşkil edecektir. Bu durumda, ilgili ülkelerde toplumsal barış ciddi manada yara alabilecektir.

AB içinde yaşanacak gerilimler muhtemelen daha da artacaktır. Almanya, Fransa gibi büyük ekonomiler, AB içinde yaşanan ekonomik hasarların aşılmasına katkı sağlamaktan kaçınmak isteyebilirler. Bu da, AB’nin geleceğini tartışılır hale getirebilecektir.

Bu ikincinin başarısı, büyük ölçüde ABD’nin bu süreçten hasarsız çıkmasına bağlıdır.

Her ne kadar, küresel güçler bir takım büyük hesaplar yapsalar da, corona salgınının ABD’de de bir toplumsal bedeli olabilecektir. Bu durumda, yapılan küresel hesaplar, ters yüz olabilir. “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma” temsilinde olduğu gibi, bu virüs sebebiyle yaşanacak yüzbinlerce ölümlerin bedeli olabilecektir. Bu da federal yönetim-federe devletler çatışmasını körükleyebilir. Bunun nereye varacağı kestirilemez. ABD’li iktisatçı N. Roubin’e göre, ABD’deki iktisadî durum, 1929 büyük ekonomik buhrandan daha berbat olabilir. 1929’daki Büyük Buhran ve II. Dünya Savaşı sırasında bile, bugün Çin, ABD ve Avrupa’da olduğu gibi ekonomik faaliyetlerin büyük bir kısmı tam anlamıyla kapanmamıştı[4].

ABD’de, coronadan küçük, orta ve büyük işletmeler değişen ölçülerde etkilenecektir. Edinilen bilgilere göre ABD’de şimdiye kadar 33 milyon (haftada 6.5 milyon) kişi işini kaybetmiştir. Bunların, depresyonu var, hastalığı var; ilaçlar çok pahalı. Bir kişinin göğüs ağrısı için hastaneye gittiğinde minimum ödediği ücret 20.000$. İşini kaybeden, ev kirasını ödeyemeyen bir kişi nasıl tedavi olacak. Takriben 60 milyon insan sigortasız. 23 milyon insanın sokaklarda yaşadığından söz ediliyor. SGK benzeri kamusal destekli sosyal güvenlik yapılanmaları ve devlet hastaneleri mevcut değil. Corona virüsü tedavisinde ABD’de büyük bir kaos yaşanabilir. Bu ülkede, yoksul ve tedavi olamayan kesimlerden diğerlerine yönelik ciddi manada “servet ve refah” düşmanlığı yayılabilir. Bunun neticesinde corona sebebiyle tedavi edilemeyenlerle lüks içinde yaşayanlar arasında ciddi çatışmalar yaşanabilir.

Trump’a göre, bu süreçten çok sayıda ABD’li insan etkilenebilecektir. Kötü senaryoya göre 2 milyon, iyimser senaryoya göre ise 240 bin (şimdilerde Trump en iyimser rakamı 60 bin olarak güncelledi) insan bu süreçte ölebilecektir. Bazı eyaletlerden gelen, “malzememiz kalmadı, sistem çöktü, insanlar kitleler halinde ölmeye başlayacaklar, federal hükümet bize yardımcı olmuyor, imdaaaaaaat” söylemleri ve bu söylemler karşısında Trump’ın duyarsızlığı, ABD’deki vaziyeti ortaya koymaktadır.

Bütün bu yaşananların, ABD ekonomisini ne ölçüde etkileyeceği şimdiden bilinmiyor. Bu senaryoların ne kadar başarılı olacağını, yapılan hesapların ne kadar tutacağını, ya da bütün hesapların alt-üst olup olmayacağını, gelecekte, bu sürecin ne kadar devam edeceği ve bu bağlamda yaşanacaklar gösterecektir. Süreç uzadıkça, küllî çöküşler artabilecektir.

Ama şu kesindir. Bu süreçten etkilenmeyen ekonomi kalmayacaktır. Ülkelerin ekonomileri değişen ölçülerde hasar görecektir. Gerek İMF, gerekse diğer finans kuruluşları, bu süreç sonunda seferber olacaklardır. Corona sürecinin süresine bağlı olarak, bazı ülkelerin ekonomileri alınan önlemlere bağlı olarak az hasar alabilecekken, bazıları dibe vurabilecektir.

Bir diğer ihtimale göre, küresel güçlerin yaptıkları hesaplar alt üst olacak, ABD ve AB üyesi ülkeler de dâhil olmak üzere hiçbir devlet, iç karmaşadan kurtulamayacaktır. Amerikalı ünlü yatırımcı Mark Mobius’a göre, AB’nin geleceğine ilişkin endişeler artmaktadır. AB değişmediği ve bürokrasisini sadeleştirmediği takdirde dağılabilir. Bütün bunların neticesi küresel kaostur. Bu anlamı, dünya düzeni yeniden karılacak demektir. Bu süreçte, İMF’nin tahsis ettiği kaynaklar da ekonomilerin tamiri için yeterli olmayabilecektir. Bu sonuç, küresel operasyonları yaptığı söylenenlerin hedefledikleri şekilde olmayacaktır. Özellikle gelişmiş ülkelerde kaybedilen refah ve çaresizlikler sebebiyle yaşanacak iç çatışmalar bazı ülkeleri iç karmaşaya, belki de yıkılışlara sevk edecektir. Bu çöküntüler, çalkantılar, Avrupa içerisinde yeni orta ve küçük ölçekli ittifakları tetikleyebilecektir. Bu tür ittifaklar diğer kıtalarda da yaşanabilecektir. Belki de, uluslararası sistemin ağırlık merkezi, Doğu’ya, Asya’ya doğru kayacaktır. Kısaca belirtmek gerekirse, kesinlikle, dünya düzeni eskisi gibi olmayacaktır. Belki de bütün bu yaşananlar, BM düzeyinde yeni yapılanmaları da gündeme getirebilecektir.

Küresel ölçekte şekillenecek yeni dönemle ilgili Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Türk Konseyi Toplantısı’nda şunları söyledi: “Allah’ın izniyle korona virüsü ile savaşı elbette kazanacağız. Ardından da ‘yeni bir dünya gerçeği’yle karşı karşıya kalacağız. Bu nedenle mücadelemizi sürdürürken diğer taraftan da salgın sonrası dönem için hazırlık yapmalıyız”.

Bütün bunlar, birer ihtimal ve öngörüdür. Bu ihtimallerden hangisinin öne çıkacağı, daha ziyade Corona virüsü sürecinin, uzunluğuna ve toplumlarda meydana getireceği etkilere bağlıdır. Bu belirsizlik ortamında, bütün senaryolar ve şayet varsa operasyonlar devre dışı kalabilir ve hiç umulmadık yeni dengeler oluşabilir. Bu bölgesel denge merkezlerinden biri de Türkiye olabilir. Ya da -şayet varsa- küresel operasyonlar ve senaryolar tıkır tıkır işleyebilir. Veya süreç içerisinde şekillenecek senaryolar işletilir. Ömrümüz olursa bekleyip göreceğiz.

 

[1] Prof. Dr. Osman Şadi Yenen, “Biyolojik Silah, Biyolojik Savaş, Biyolojik Terör”, https://www.klimik.org.tr/2001/05/11/biyolojik-silah-biyolojik-savas-biyolojik-teror-prof-dr-o-sadi-yenen/.

[2] “Capitalist Agriculture and Covid-19: A Deadly Combination”, Climate & Capitalism, (March 11, 2020), https://climateandcapitalism.com/2020/03/11/capitalist-agriculture-and-covid-19-a-deadly-combination/.

[3] Umut Berhan ŞEN, “Covid-19 Gölgesinde İstihbarat Savaşları”, Star Gzt. Açık Görüş Eki, 11.05.2020.

[4] Nouriel ROUBINI, “A Greater Depression?”, March 24, 2020, https://www.project-syndicate.org/commentary/coronavirus-greater-great-depression-by-nouriel-roubini-2020-03, (ET: 02.04.2020).

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Esume DİLEK
 19 Nisan 2020 Pazar 14:32
????????Çok sağolun hocam, Ellerinize sağlık
 Shirshah Afzali
 15 Nisan 2020 Çarşamba 15:38
Elinize sağlık değerli hocam, çok bilgilendiriniz bizi Allah razı olsun sizden Sonunda bunu söyleyebiliriz, herkesin hesabı varsa Allahın da hesabı vardır.
 msk
 13 Nisan 2020 Pazartesi 22:11
Teşekkürler
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime