En çok tartışılan konuların başında, corona virüsünün, Çin tarafından mı, yoksa ABD tarafından mı, ya da evolüsyon yoluyla yarasadan mı yayıldığı konusu gelmektedir. Bunun cevabını şimdilik bilemiyoruz.
Corona virüsü salgınından dünyadaki bütün ekonomiler ve toplumlar ciddi manada yara aldılar. Bu ciddi ekonomik sarsıntıların yaşandığı küresel zeminde, ekonomileri ağır yaralar alan bazı büyük ülkeler birbirlerini suçlama yarışına girmekle sınırlı kalmadılar, bunu, şiddeti maksimum düzeyde yüksek yeni ekonomik savaşların bir sebebi olarak gördüler.
Önce, ekonomik savaşın şiddetinin belirlenebilmesi için, coronanın, Dünya, ABD ve AB ülkelerindeki ekonomilerde meydana getirdiği tahribatların kapsamına temas edeceğim.
Temelde sağlıkla ilgili bir sorun olan corona, ekonomik sonuçları itibarıyla II. Dünya Savaşından sonraki en büyük kriz haline dönüştü. Hastalığın yayılmasının yavaşlatılması çabaları esnasında, insanların evde kalmaya başlamalarıyla birlikte küresel ekonomi durma noktasına geldi, milyonlarca kişi işsiz kaldı, birçok sektör tamamen durdu, çoğu işletmeler haftalarca, hatta aylarca kapalı kaldı, şirketler yüz milyarlarca dolar değer kaybı yaşadılar.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, corona virüsü salgının küresel ekonomiyi, “Büyük Bahran”dan bu yana en kötü duruma getirebileceğini söyledi. IMF’in tahminlerine göre, en iyi senaryoda, pandeminin 2020’nin ikinci yarısında kaybolması halinde, 2020-2021’deki küresel GSYİH’daki kümülatif kayıp yaklaşık 9 trilyon $ olabilecektir. Bu zarar, Almanya ve Japonya’nın toplam GSYİH’larının toplamı kadardır. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre, salgın nedeniyle işletmelerin tam veya kısmi olarak kapatılması, dünyadaki iş gücünün %81’ini (2,7 milyar çalışanı) etkiledi. Bugün petrol fiyatları 21. yüzyılın en düşük düzeyini gördü. ABD’nin Batı Teksas tipi ham petrolünün litresi 7 sente (50 kuruş) geriledi. Gelirlerinin büyük ekseriyeti petrole dayalı ülkeler, çok büyük ekonomik kayıplar yaşadılar.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’ın raporuna göre, bu yıl corona sebebiyle benzeri görülmemiş bir küresel resesyonun yaşanması, küresel ekonominin %3,9, Avro Bölgesinde %7, Almanya’da %6,2, İtalya’da %8, Fransa’da %7, İspanya’da %7,5, İngiltere’de 6,3 küçülmesi bekleniyor.
Fitch Ratings’ın raporuna göre, bu yılda, ABD ekonomisinin %5,6 daralacağı tahmin diliyor. Krizden en çok etkilenen ABD’de 22 milyondan fazla insan işsizlik ödeneği için başvuruda bulundu. ABD’de bugüne kadar corona salgını sebebiyle dört tane yardım paketi kabul edildi. Destek paketlerinin toplam miktarı 3 trilyon $’ı buluyor.
ABD ile Çin arasında corona sürecinden bağımsız olarak bir noktaya gelen iktisadi ilişkiler söz konusu. ABD’de, birçoğu ABD menşeli şirketler tarafından Çin’de üretilen ucuz malların alımı, konulan ağır vergilere rağmen durdurulamıyor. Çin ile ABD arasındaki ticari ilişkiler Çin lehine. 2019 yılında açıklanan rakamlara göre, ABD’nin toplam dış borcu 12 Trilyon 250 Milyar $, Çin’in dış borcu takriben 2 Trilyon $. Çin’in elinde 1.3 Trilyon $’lık ABD tahvili mevcut. Bu, ABD’nin dış toplam borcunun takriben %10’na tekabül ediyor. Çoğu ABD’li şirketlerin el değiştirerek Çinlilerin eline geçtiğinden söz ediliyor.
Genel ekonomik ilişkilerde yaşanan dengesizlikler ve corona salgını sebebiyle ABD ekonomisinin uğradığı kayıplar, ABD ile Çin arasındaki ekonomik savaşı ileri düzeylere taşıdı. ABD Başkanı Trump tarafından Çine karşı başlatılan ekonomik savaşta bu ekonomik tablonun etkili olduğu söylenebilir. Fitch Ratings’ın raporuna göre, bu yıl ABD ekonomisinin %5,6 daralmasına karşın, Çin ekonomisinin %0,7 büyüyeceği öngörülüyor. Bu durumda ABD ekonomisi zayıflarken, Çin ekonomisi güçlenecektir. Bunun iki neticesi söz konusu olabilir. (1) ABD yerine Çin’in süper güç olması, (2) ABD yanında Çin’in de süper güç olması.
ABD, gerek ekonomik ve diğer alanlardaki gücünü daha da tahkim edebilmek, gerekse corona sebebiyle uğradığı ekonomik kayıpları giderebilmek için, Çin’e karşı, hem ekonomik hem de diğer sonuçları olabilecek algı operasyonlarına girişti. Çin de, en azından bu ataklara karşı şimdilik karşı beyanatlarda bulunmakla yetiniyor.
ABD’nin Çin’e yönelik saldırıları çok yönlü ise de, ben burada üç türü üzerinde duracağım. (1) Corona salgınının sorumluluğunun Çin’in üzerine yıkılması, (2) Bu sorunu uluslararası platformlara taşımak, (3) Yoğun tazminat davalarının açılmasını sağlamak.
California Üniversitesi’nde görevli Uluslararası Hukukçu Prof. C. Keitner, ABD’nin Çin’e karşı bu tür iddiaları uluslararası platformlara taşıması gerektiğini söyledi. ABD’de Kongre’nin Temsilciler Meclisi Kanadının 22 Cumhuriyetçi üyesi, Trump yönetiminden Çin’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açmasını istiyorlar.
ABD’de corona virüsü sebebiyle ölü sayısının her geçen gün artması, hem toplumsal hem de yöneticiler düzeyinde, Çin’e karşı büyük bir nefretin ortaya çıkmasına sebep oldu. Trump yönetimi, toplumsal nefreti de arkasına alarak, bu salgının Çin’in üzerine yıkılmasının sağlanabilmesi maksadıyla, küresel ölçekte algıların oluşması için çok yoğun çaba sarf ediyor.
Başta DSÖ olmak üzere birçok bilim insanı tarafından, “elimizdeki verilere göre, corona virüsünün kaynağı hayvanlardır, bu virüs insanlar tarafından laboratuarda yapılmadı” şeklinde açıklamalar yapıldığı halde, ABD, “coronanın Çin’deki bir laboratuardan yayıldığı, Çin’in kasıtlı olarak bunu gizlediği, bütün Dünyaya yayıldıktan sonra duyurduğu” yönünde algı oluşturulmaya çalışıyor. Trump, bu algıyı yerleştirmek için sürekli “corona virüsü” yerine “Çin virüsü” nitelemesi yapıyor.
Trump, bazı bilim adamlarının aksi yöndeki görüşlerini göz ardı ederek, “coronanın kasten yapılma ihtimalinin var olduğunu, Çin’in salgının ortaya çıkmasına kasten sebep olduğunun anlaşılması halinde bunun sonuçlarının olacağını, Çin’in bunun bedelini mutlaka ödeyeceğini” belirtti. Bu algının oluşmasında bilim adamlarından da faydalanılıyor. Nitekim DSÖ ve bazı bilim insanları coronanın laboratuar ortamında üretilmesinin kesinlikle imkânsız olduğunu söyleseler de, Nobel Ödüllü Virolog Prof. L. Montagnier, Covid-19 hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsünde AIDS’e yol açan virüsten parçalar olduğunu, bu sebeple de corona virüsünün ancak laboratuarda üretilmiş olabileceğini öne sürdü.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Z. Lijian, ABD’nin “kamuoyunun kafasını karıştırmaya, dikkatleri dağıtmaya ve sorumluluktan kaçınmaya” çalıştığını, esasen bu virüsün Vuhan’a ABD ordusu tarafından getirilmiş olabileceğini belirtti. Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, ABD ve diğer batılı ülkelerin Çin’e yönelik “corona virüsü” suçlamalarının asılsız ve uygunsuz olduğunu belirterek bu süreçte Çin’e destek verdi.
ABD tarafından coronanın kaynağının Çin olduğu yönünde, hem ABD’de hem de küresel ölçekte algının oluşturulmasına çalışılırken, bir yandan da yoğun bir şekilde tazminat davalarının da açılmakta olduğu görülmektedir. ABD’de corona virüsü sebebiyle Çin’e karşı çok sayıda avukatlar gruplar halinde tazminat davaları açıyorlar. Gerekçe, “Çin hükümeti, corona salgınında bilgileri gizledi, ihbarda bulunanları tutukladı, Covid-19 salgınının bulaşıcı tabiatını ve tehlikesini inkâr etti ve bu konuda dünyaya yalan söyledi, hastalığın yayılmasını durdurmak için hiçbir şey yapmadı, bu virüs yüzünden ABD’de onbinlerce insan öldü, ekonomisi büyük yaralar aldı, bunun bedeli, mutlaka Çin tarafından tazmin edilmeli”.
Açılan davaların toplam değeri 20 trilyon $. Bu rakam, hem Çin’in neredeyse 1 yıllık gayri milli hâsılasına, hem de ABD’nin toplam iç ve dış borçlarının toplamına denk geliyor.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü G. Shuang, ABD’de Çin hükümetine corona virüs salgını sebebiyle dava açma girişimine “saçmalıktan farkı yok” şeklinde cevap vererek, Çin’in corona virüsle mücadele şeklinin ABD mahkemelerinin yetki alanında olmadığını belirtti. Shuang’a göre, “Mahkemelerin bu şekilde kötüye kullanılması, ABD’deki virüsle mücadeleye katkı sağlamayacağı gibi, bu tür uygulamalar uluslararası işbirliğine de zarar verir. ABD’nin yapması gereken mahkemelerin kötüye kullanılmasını reddetmektir”.
Burada 11 Eylül’de İkiz Kulelere yönelik El-Kaide tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen saldırıdan Suudi Arabistan’ın sorumlu tutulmasına benzer bir durum söz konusu. Nitekim bu sorumluluğu yasalaştıran bir kanun, Başkanı Barack Obama tarafından veto edildiği halde, veto sonrasında Kongre’de üçte iki çoğunluk sağlanarak çıkarıldı. Bu kanuna istinaden, binlerce davalar açıldı ve şu anda bu davalar görülmeye devam ediyor. Hem bu kanun, hem de açılan davalar neticesinde, Suudi Arabistan ABD’nin mutlak emrine girdi.
Benzer şekilde, Çine yönelik açılan tazminat davalarını daha sağlam bir hukukî zemine kavuşturmak için bir kanun çıkarılabilir. Bunun için, önce bu virüsün Çin’de bir laboratuardan yayıldığı yönünde kesinleşmiş bir algının oluşturulmasına çalışılıyor. Bu konuda Dışişleri Bakanı Pompeo, virüsün dünyaya nasıl yayıldığı konusunda bir incelemenin devam ettiğini duyurdu. Bu inceleme, çıkarılacak kanun ile açılan davalara meşruiyet sağlama amaçlıdır. Esasen netice önceden belli olduğu halde, yapılmak istenen bu neticeye “inceleme” sonucunda varıldığı algısı oluşturmaktır. Kısaca belirtmek gerekirse, burada, “çalınacak minareye, ‘bilimsellik’ ve ‘inceleme’ kılıfının uydurulması” çabası söz konusu.
Bütün bu davalardan ne ortaya çıkar? El cevap, bu davalar, %100 siyasî temellidir ve küresel ekonomik savaşın bir ayağını teşkil etmektedir. Fakat bu yargılamalar sürerken, bu davaların ekonomik savaş boyutunun üzerinin örtülmesine çalışılacaktır. Hatırlarsanız, Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı H. Atilla’nın mahkûmiyeti ile sonuçlanan %100 siyasî mahiyetli yargılamada, Türkiye Atilla’yı geri istediği zaman, Trump şunu söyledi: “ABD mahkemeleri bağımsızdır, ben hiçbir şey yapamam! Nokta!”.
Benzer durum Çin hakkında açılan davalarla ilgili de söz konusu olabilir. Peki, yapılan yargılamalar neticesinde verilecek mahkûmiyet kararları ile ABD’de bulunan Çin tahvillerine ve Çinlilere ait özel yatırımlara el konulabilir mi? bunu gelecek gösterecektir.
Bu mücadeleden ABD’nin mutlak galip çıkacağı peşinen söylenemez. Çünkü corona salgınının daha ne kadar süreceği belli değil. Şu anda, 2020 yılında coronanın ABD ve AB üyesi ülkelerde ne tür ekonomik sonuçlarının ortaya çıkabileceği tahmini olarak öngörülmekte ise de, bu süreç yaşanmadığı için, olumsuz ekonomik sonuçların toplumsal etkileri daha yaşanmadı. Benzer durum AB üyesi ülkeler için de geçerli. İspanya, İtalya’nın da desteği ile corona salgınından en fazla etkilenen ülkelerin yararlanması amacıyla AB’nin 1,5 trilyon Euro tutarında fon oluşturması gerektiğini savunsa da, bu öneri Almanya ve Hollanda tarafından reddedildi. AB içerisinde bu konuda ciddi ihtilaflar var.
Diğer yandan, corona sebebiyle ortaya çıkacak toplumsal ihtilaflar ve çatışmaların, ABD ve AB üyesi ülkeleri hangi noktalara savuracağı bellisiz. Özellikle, AB üyesi ülkelerde faşist hareketlerin canlanma içinde olduğunun belirtilerine rastlanmaktadır. Her bir refah kaybı, bu ülkelerin iç dinamiklerini sarsabilir. İç dinamikleri hasara uğrayan ülkelerin harici mücadelede güçlü olabilmeleri zorlaşabilir.
Bir diğer önemli husus da, uluslar arası ilişkilerde işlerliği sağlayan bazı ilke ve kurumların bu mücadele kapsamında açılan davalardan zarar görebilecek olmasıdır. Bugün çoğu devletlerin ABD’de ve diğer ülkelerde sahip oldukları milyarlarca $ fonlar var. Ayrıca, bankalarda paraları var. ABD’de açılan bu davalar neticesinde verilebilecek mahkûmiyet kararları ve bu kararların icrası üzerine ABD’nin, Çin’in sahip olduğu fonlara ve özel yatırımlara el koyması, uluslar arası kredi ilişkilerini yerle bir eder. Kısaca uluslar arası sistem çöker. Bundan bütün dünya ülkeleri ve küresel ekonomi en ağır şekilde olumsuz etkilenir. Bu kapsamda açılan davalar, Suudi Arabistan’a karşı açılan davalara benzemez. Suudi Arabistan ile Çin’in uluslar arası sistem içerisindeki konumu kıyaslanamaz.
ABD’nin, bu davaları, Çin’e karşı bir koz olarak kullanmak istemesi de muhtemeldir. ABD, bu yolla Çin’e karşı bazı avantajlar elde etmek isteyecektir. Bu konuda ne oranda başarılı olacağı gelecekte anlaşılacaktır. Meselenin iç siyasi tatmin yönü de unutulmamalıdır.
ABD’nin, Çin ile olan ekonomik savaşında, coronadan ciddi manada zarar gören ve kendi içinde, bu zararların giderilebilmesi için çözümler geliştiremeyen AB ülkelerinin ne yönde tutum sergileyeceği merak konusudur. İlk elde ABD ile müşterek hareket edebilirler gibi görünse de, uluslar arası ilişkiler tek mihverde ilerlemiyor. Bu sebepledir ki, AB üyesi ülkelerin mutlak olarak ABD yanında olma ihtimali şüphelidir. Çünkü AB üyesi ülkeler, değişen ölçülerde ABD’den bağımsız politikalar geliştirebilmektedirler. Her birinin Çin’le farklı menfaat ilişkileri olabilmektedir. bu ekonomik savaşta Rusya ve diğer bazı güçlü ekonomilerin Çin’in yanında yer almaları halinde, ABD’nin şansı zayıflayabilir.
Bu savaşın mutlak galibi olmayacaktır. Fakat bu savaşa taraf olan her bir devletin değişen ölçülerde zarar göreceği bir süreç yaşanacaktır.
Belki, bu savaşta, ABD’nin karşısında, siyasî etkinliği küçük, ekonomik varlığı büyük bir ülke olsaydı, ABD daha başka faktörlerle birlikte nemalanabilirdi. Ama karşısındaki devlet kolay lokma değildir. Bu ekonomik savaşta ABD’deki iç toplumsal ve ekonomik dinamiklerin hangi yöne evrileceği de meçhuldür. Ayrıca, Çin’de o kadar hatırı sayılır miktarda ABD’li sermaye ve devasa büyük üretici şirketler mevcuttur ki, bu süreçte, ABD menşeli bu küresel güçlerin ABD’nin belli sınırları taşmasına pek müsaade edeceği kanaatinde değilim.
Mutlak kazananı olmayan, büyük kayıpların yaşanacağı bu küresel ekonomik savaş, Türkiye gibi bazı bölgesel güçlerin güçlenmesinin önünü de aralayabilir. Bu durumda, yeni bölgesel denklemler şekillenerek, küresel ölçekte başkalaşımlar ortaya çıkabilecektir. Her bir bölgesel güç, ittifak ettiği tarafa güç katacaktır. Bu denklemde, Çin ve ABD’nin etkinliğini artırmaları, bu bölgesel güç adayları ile olan ilişkilerine de bağlı olacaktır. Oluşabilecek her bir bölgesel güç yapılanması, bu savaşta dengeleyici yönde etkiler meydana getirebilecektir.