YAZ-GI
Yazın yazı yazmanın müşküleye halinden de değil esasen durum..., Yazılacak hemen her şey zaten bir önceki sahifelerde ya da bir önceki bilinç hallerinde mevcuttur deyip de sıyrılamaz esasen bir düşünür. Ki ; düşünürü düşünür de nereye varır yazım evreninde bir meczup...? Yazık etmek için salt kendi benliğini değil de toplumu da hedef alanlara nispet bir neslin yazgısını tersine çevirmek için uğraşan yazarlar tam olarak nerelerde yazarlar...? Cam ekranlara ve kâğıt broşürlere değil de kapalı kaldığı mahpus duvarlarına yazanlar..., ağaca, tahtaya, toprağa ya da neresi olursa..., yeter ki, modern insanın gel geç hafızasından ırak bir yere ve mermer yazıtların gölgesinde bilinmez bir köşeye yazanlar...! Bir ülkenin yazgısını makus talih addeden ve bu minvalde biat eden, hakikate karşı sükût, ehveni şerre sübut ve hattı zatında menkul nefsinden sıyrılamayanlara lütuf olsun diye yazanlar, ki onları; Sadece vasıfsız ya da arsız deyip de geçiştirirken toplumsal algı, yoksa onlar; neoliberal kavurma makinesinde dönüştürülüp de mi akıl soframıza sunulmaktalar...? Peki onlar; sorgulamak için önce kendi idrak meziyetlerini, masaya yatırmaktan dahi korkmakta mıdırlar.? Afiyetle tüketirken kendi akli hikmetlerini, " Neden halen aklınızı kullanmıyorsunuz" şeklinde sorgulayan Ulu metinleri mırıldanmaktan dahi utanmamaktadırlar.
" Bir toplumun yazgısı ahlakını kaybettiği tarihte yazılmaya başlanır " ..., Peki ya sonrası, bir çeşit yalnızlığın yazımı ve yazınımın yalnızlığı şeklinde bir deveran ya da bahşedilmiş ikiyüzlülüğe karşı abartılı bir feveran olarak mı ifade biçimini bulur...?
Mühim olan ; nefsini aşmadan, tekrara düşmeden, hakikatten kaçmadan ve hamasete bulaşmadan yazmak..., yoksa; köpekler de seksen kadar kelime bilir ki, çoğu direktif ve emir mukabilidir..., Ne cümle kurup anlatabilir ne de diğer köpeklerin okuyacağı bir yazım oluşturabilir. Pek tabii havlayarak anlaşabilir, hırlayarak duygularını açığa çıkarabilir..., Ancak insan evladı için insan olana yazmak, hele de bu sıcak yaz aylarında..., Zor zanaat...!