Geniş bir kesim yıllardır HDP’nin kapatılması gerektiğini ısrarla vurguluyor.
Hatta bazı çevreler, HDP ile diğer bazı partilerin ilişki ve ittifak kurmalarını meşru görüyorlar. Bu kesim, “siz nasıl oluyor da PKK terörüne bulaşmış bu parti ile işbirliği ve ittifak kurulmasını meşru görürsünüz” şeklindeki eleştirilere şu karşılığı veriyorlar:
“Madem bu parti teröre bulaşmış o zaman neden kapatılmıyor; bu parti ile ittifak ve işbirliğini şiddetle reddeden partiler, neden Siyasi Partiler Kanunu’nun 100. maddesinin verdiği yetkiye istinaden bu partinin kapatılması sürecini başlatmıyor? Kapatılmadığına ve bu partiler de kapatılma sürecini başlatmadıklarına göre, HDP Anayasal olarak meşru bir partidir; ittifak da yapılır işbirliği de yapılır”.
HDP Hakkında Açılan Kapatma Davası
Özellikle Diyarbakır annelerinin kahramanca ve yüreklilikle sergiledikleri sivil direniş ve bu ailelerin çocuklarının, HDP tarafından PKK terör örgütüne katılmak üzere dağa çıkarılmaları, bu partinin kapatılması konusunda çok daha yoğun talepleri gündeme getirdi.
HDP hakkında ilk kapatma davası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen 18.03.2021 günü Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanlığına verildi. Davada, hem bu partinin kapatılması ve hem de 685 kişi hakkında siyasi yasaklama kararının verilmesi talep edildi.
15 Nisan 2021 günü, AYM, Yargıtay Başsavcılığının HDP hakkında açtığı kapatma davasını iade ederek, dosyayı Yargıtay'a gönderdi. AYM kararında, “Dava dilekçesinde, devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerde bulundukları ileri sürülen kişilerin eylemlerinin belirlenmesi bakımından eksiklikler bulunmaktadır” denildi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 07.06.2021 günü, AYM’nin iade kararında belirtilen eksiklikleri gidererek HDP hakkındaki kapatma talepli davayı tekrardan AYM Başkanlığına gönderdi. Dava dilekçesinde, yaklaşık 500 partili hakkında siyasi yasak istendi ve bu partinin banka hesabına tedbir konulması da talep edildi.
Bundan sonra sürecin nasıl işleyeceğini AYM kendisi belirleyecektir.
6216 Sayılı “AYM’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun” 52/3. maddesine göre, AYM Başkanı Dosyayı tekrar görevlendirdiği bir raportöre gönderecek.
Raportör ilk inceleme raporunu hazırlayarak Başkanlığa sunacak.
AYM Genel Kurulunda yapılacak ilk inceleme sonrasında iddianamenin kabulüne karar verilmesi hâlinde, iddianame ve ekleri ilgili siyasi partiye gönderilerek usul ve esasa ilişkin savunmaları alınacak.
Davalı partinin yazılı savunma vermesi hâlinde, bu savunma Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecek.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı dinlenecek.
Son aşamada kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin sözlü savunması dinlenecek.
Hakkında siyasi yasaklılık istenenler iddialarla ilgili savunmalarını yazılı olarak sunabileceklerdir.
Bu sürecin tamamlanmasından sonra, AYM, kapatma talebini reddedebileceği gibi, katılanların üçte iki çoğunluğuyla kapatılmasına ve/veya Devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir (Anayasa md. 149; SPK. Md. 101, 102, 111).
HDP-PKK İlişkisi
PKK’ya yönelik kınama yerine övücü yöndeki açıklamaların yapılması, PKK’nın uzantısı olan KCK, YPG vb. örgütlere yönelik methiyeler düzülmesi, hatta “parti olarak sırtlarını her biri birer terör örgütü olan YPG’ye, YPJ’ye ve PYD’ye yaslıyoruz” şeklinde açıklamalar yapılması, PKK’nın bir terör örgütü olduğu inkâr edilerek, meşru silahlı halk hareketi olarak görülmesi, terörist başı Öcalan’a en üst perdeden methiyeler düzerek heykelini dikme vaadinde bulunmaları, PKK’lı teröristlerin cenazelerine katılmaları, PKK tarafından yapılan hiçbir katliamı kınanmamaları, hatta bütün bunlara rağmen PKK’nın yanında yer almaları, bu partiyi PKK ve diğer terör örgütleri ile bütünleştiren unsurlardır.
Bunlar bariz şekilde hemen göze çarpanlar. Daha derin incelemelerin yapılması halinde, HDP-terör ilişkisini ortaya çıkaracak çok daha başka bulgulara ulaşılabilecektir.
Batı’da Teröre Bulaşan Partilere Yönelik Tutumlar
Elbette ileri demokrasiler olarak anılan Batılı ülkelerde de teröre bulaşmış bir partinin faaliyet göstermesine kesinlikle izin verilmez.
Türkiye’de katliamlar yapan PKK benzeri bir yapının, ABD’de, onbinlerce ABD vatandaşını katlettiğini ve yoğun bir şekilde bu terör örgütüne eleman derlediği varsayalım. Böyle bir siyasi yapının, legal bir siyasî parti olarak muhafaza edebilme şansı sıfırdır.
Benzer durum Batı Avrupa ülkeleri için de söz konusudur. Nitekim İspanya’da geçmiş yıllarda ayrılıkçı terör örgütü ETA’nın siyasî kanadını teşkil eden Harry Batasuna partisi ile onun yolunu izleyen diğer partilerin kapatılması, suç işlediği sabit olan partililerin muhtelif cezalara uğramaları, buna misal teşkil etmektedir. Hatta Harry Batasuna partisi, yukarıda HDP’ye ait olan açıklamalardan belki de onda biri mesabesindeki açıklamaları yüzünden kapatılmıştır. Bu davranışlardan biri de, bir terör katliamı eylemini kınayıp kınamadıklarının sorulması üzerine sadece sessiz kalmalarıdır. Yani bir terör örgütünü desteklemek bir yana, terör eylemini kınamamak, bu partinin kapatılmasında önemli delillerden biri olmuştur.
Batılı ülkelerin KUTSAL MAHKEMESİ(!) AİHM, bu partinin kapatılmasına ilişkin İspanya Yüksek Mahkemesi Kararının, AİHS’ni ihlal etmediği yönünde karar vermiştir.
HDP’nin Fesih Kararı Alma İhtimali
2820 Sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun (SPK) 108. maddesinde:
“Bir siyasî partinin kapatılması için dava açıldıktan sonra o partinin yetkili organı tarafından verilen kapanma (fesih) kararı Anayasa Mahkemesi'nde açılmış bulunan kapatma davasının yürütülmesine ve kapatma kararı verilmesi halinde doğacak hukuki sonuçlara hükmedilmesine engel değildir” hükmü mevcuttu.
29.01.1993 tarihinde Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) aleyhine açılan kapatma davası AYM’nde görülürken, 30.04.1993 tarihinde bu parti kendisini feshetti. AYM, SPK’nun 108. maddesi için, “kapatma davası açıldıktan sonra alınan fesih kararının dava sonucu doğacak hukuki sonuçlara tesiri olmayacağını” belirterek davaya devam etti ve bu parti 23.11.1993 tarihinde AYM kararı ile kapatıldı (E. 1993/1, K. 1993/2, KT: 23.11.1993).
2003 yılında Demokratik Halk Partisi (DEHAP) hakkında kapatma davası açıldı. Demokratik Toplum Hareketi, 9 Kasım 2005 tarihinde Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) dönüştü. 19 Kasım 2005 tarihinde toplanan DEHAP Olağanüstü Büyük Kongresi, fesih kararı alınarak DTP’ne katıldı. Bu katılma kararı üzerine AYM, kapatma davası esnasında kendini fesheden partilerle alakalı SPK 108. maddeyi iptal etti. AYM’ne göre,
“Asıl sorumlu olan parti tüzel kişiliğinin hukuki ve fiilî varlığı sona erdirilmiş olsa bile, açılmış kapatma davasının sürdürülmesine imkân tanıyan itiraz konusu (md. 108) kuralla, Anayasa’da güvence altına alınmış siyasi haklara ikincil yaptırımlarla ölçüsüz bir müdahale sonucunu doğurabilecek yolun açılmış olması hukuk devleti ilkesine de aykırılık oluşturur. ..bu kural Anayasa’nın 2., 67., 68. ve 69. maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir” (E. 2010/17, K. 2010/112, KT: 08.12.2010).
Bu karara göre, kapatma davası devam ederken HDP’nin Büyük Kongresini toplayarak kendisini feshedip bir başka partiye katılma kararı alması halinde, bu parti hakkında açılacak kapatma davası düşecektir. Diğer yandan başka partiye katılma kararı alınırken malvarlığının bu partiye aktarılması yönünde karar da verilebilecektir.
Bu durumda, HDP’ye üye 685 kişi hakkında istenen siyasi yasak talepleri ortadan kalkacak, hepsi katıldıkları partide siyasi faaliyetlerini sürdürmeye devam edecekler, bu durumda HDP’nin kapatılması ihtimali tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
Nitekim HDP'nin yedeği olarak Demokratik Bölgeler Partisi'nin (DBP) çok önceden kurulduğu ve TBMM’de 1 milletvekili ile temsil edildiği belirtiliyor.
Bundan Sonra Ne Olacak
Bundan sonra, hem ülkemiz içinden hem de dışarıdan bu kapatma davasına karşı çok geniş kapsamlı eleştiriler gelecektir. Bunun emareleri tartışma programlarında görülüyor.
Bunların başında, SÖZÜM ONA İLERİ DEMOKRASİ OLAN AB ÜYESİ ÜLKELERLE ABD’li yetkililer ilk tepkiyi vereceklerdi. Bu ülkelere göre, DEMOKRASİ kendileri için geçerlidir. Sadece kendi ülkelerinde teröre bulaşan partilere izin verilmez. Ama Türkiye’de 50.000’den fazla kişiyi katleden PKK doğrudan siyasî partiye dönüşse, bu sözüm ona demokrsi olan ülkeler bunu da meşru göreceklerdir. Bu sebeple, sadece KENDİLERİNE DEMOKRAT olan Batılı ülkelerin bu tepkileri ahlaki ve tutarlı değildir.
Türkiye gündeme geldiğinde, TERÖRLE BÜTÜNLEŞEN PARTİLERİ DEMOKRASİ İLE UYUMLULAŞTIRAN ÜLKELERDEKİ KİŞİLERİN BU ANTİ-DEMOKRATİK FİKİRLERİNİ TÜRKİYE İÇİNDE SAVUNAN “SÖZÜM ONA” DEMOKRATLAR DA, bu kapatma davasına şiddetle karşı çıkacaklardır. “Madem teröre bulaştı neden AYM kapatmıyor” diyenler, derhal makas değiştirerek “bu partiyi nasıl kapatırsınız, 5,5 milyon Kürt seçmenine terörist mi diyorsunuz” demeye başlayacaklardır.
Batının kendi demokrasi standartlarına göre, HDP vb. bir partinin siyasi hayatta faaliyet göstermesine izin verilmesi mümkün değildir. Bu konuda, Türkiye’ye karşı ahlaksızca çifte standart uygulayarak, bu partinin gerisindeki PKK’ya lojistik sağlıyorlar.
Türkiye’de şimdiye kadar HDP’nin kapatılmaması, bu partiye gösterilen hoşgörünün üst düzeyini göstermektedir. Hiçbir Batılı ülkenin böyle bir hoşgörüyü göstermesi mümkün değildir.
Fakat bu parti, bu hoşgörüyü hoyratça suiistimal ederek terörle olan ilişkilerini sürdürmeye devam etmiştir.
Burada en vahim olanı da, terörle bütünleşen bu parti ile sair bazı partilerin fiili ittifak ve işbirliğini sürdürmeleridir. Bu parti ile işbirliği ve ittifak yapmak, HDP’nin terörle olan ilişkilerini kendi seçmen tabanı nezdinde meşrulaştırma ve hoş görme yönünde eğilimlerin artmasına da sebep olmaktadır. Belki de en tehlikeli olan budur.
AYM bu partiyi kapatsa da kapatmasa da, muhtemelen bu siyasi hareket bir şekilde devam edecektir. Burada yapılması gereken, HDP ile işbirliği ve ittifak yapan partilere / parti yönetimlerine karşı, milli/ulusal değerlere duyarlı geniş kesimlerin tavır almalarıdır. Bu tavır almanın en başta bu partilerin tabanından gelmesi gerekir. HDP, geniş toplumsal kesimler tarafından izole edilmedikçe varlığını sürdürmeye devam edebilecektir.
Diğer yandan, PKK zayıfladıkça, devletin şefkatli eli buralarda hissedildikçe, hem resmi olarak devlet, hem de toplumun geniş kesimleri, bu partiye bir şekilde oy verenleri kazanmaya yönelik politikalarda yoğunlaştıkça, HDP tabanı zamanla eriyebilecektir.
Belki en etkili çözümlerden biri de, yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa değişikliğidir. 1982 Anayasasının 83. Maddesine göre,
“Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz”.
Bu hükme göre, bir milletvekilinin suç işlediği iddia edildiğinde (1) tutulamaz (yani gözaltına alınamaz), (2) sorguya çekilemez, (3) tutuklanamaz, (4) yargılanamaz.
Yasama dokunulmazlığında temel maksat, yasama faaliyetlerine engel olunmasının önlenmesidir. Bu dört durumdan sadece ikisi yasama faaliyetlerinin yerine getirilmesine engel olabilir; bunlar: (1) “tutulamamak (gözaltına alınamamak)”, (3) “tutuklanamamak”tır. Diğerleri (sorguya çekilememe, yargılanamama) yasama faaliyetlerine mani teşkil etmezler. Çünkü gerek sorgulama, gerekse yargılama, TBMM’nin toplantı günleri haricinde yapılabilir.
Bu vesileyle yasama dokunulmazlığı sadece tutuklama ve gözaltına alınma yasağı ile sınırlandırılmalıdır. Bu durumda, gerek HDP’de gerekse sair partilerde olsun, suç işleyenler rahatlıkla yargılanabilecek ve suç işleyenlerin siyasetten arındırılması hızlanmış olacaktır. Hatta HDP’de kapatma davası kapsamında haklarında siyasi yasak istenenler, muhtemelen bu anayasa değişikliği sayesinde yargılanarak mahkûm olacaklar ve tez elden siyasetten tasfiye edileceklerdir.
Hatta şu anda açılan kapatma davası sonrasında HDP’in fesih kararı alması halinde, hiçbir HDP’li hakkında siyasi yasak uygulanamayacaktır. Bir yandan yasama dokunulmazlığı sebebiyle suç işleyenlerin tasfiyesinin önlenmesi, diğer yandan fesih kararı ile hem kapatma hem de siyasi yasaklamaların yolunun kapatılmış olması, bu partiyi dokunulmaz hale getirmektedir.
Özet olarak belirtmek gerekirse, yukarıda sözünü ettiğim düzenleme ve uygulamaların gerçekleşmesi halinde, HDP, yakın gelecekte ya tamamen minimize olacak ya da suç işleyenlerin hızlı bir şekilde tasfiyesi neticesinde partinin nispeten suç işlemeyenlerin yönetimine geçmesi sağlanacaktır. Bu yöndeki kararlı uygulamalar, muhtemelen bu partiyi daha ılımlı hale getirebilecektir. Yeter ki, toplum ve devlet olarak, bu çözüm önerilerine sıkıca sahip çıkılsın.