Turktime
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
FETH-İ MÜBİN’İN SEMBOLÜ AYASOFYA SAN’AT VE İMAJA FEDA EDİLEMEZ
Adnan Küçük
YAZARLAR
20 Haziran 2020 Cumartesi

FETH-İ MÜBİN’İN SEMBOLÜ AYASOFYA SAN’AT VE İMAJA FEDA EDİLEMEZ

 

 

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi meselesi muhtelif kereler gündeme geldi. Her birisinde, mesele birkaç gün konuşulduktan sonra diğer gündem konuları içerisinde kayboldu gitti. Bu mesele, en ciddi manada ilk kez bu sefer gündeme geldi.

Tabiî ki Ayasofya’nın camiye çevrilmesi yönündeki bu iradenin arz ettiği ciddiyet sebebiyledir ki, içeriden ve dışarıdan çok yoğun tepkiler gelmeye başladı.

Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, Ayasofya’nın 86 yıl sonra yeniden camiye dönüştürülmek istenmesinin, iç politikada “din istismarı”na yönelik yeni bir plân, dış politikada ise Türkiye’yi Dünya’da yalnızlaştıracak bir bağnazlık örneği olduğunu ifade etti.

CHP İstanbul milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu, “Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı, hatta Sultanahmet de müze olmalı; çünkü bunlar artık insanlığın ortak mirasıdır” dedi.

Bazıları da, Türk’lerin Batı’daki imajının parlak olmadığını, Korona salgınına karşı yürütülen mücadeleler esnasında ülkemiz tarafından gelişmiş ülkelere yapılan yardımların bu imajı bir nebze de olsa düzelttiğini, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi halinde imajımızın tekrardan dibe vuracağını, imajımızın korunması ihtiyacının, Ayasofya’nın müze statüsünün korunmasını lüzumlu kıldığını belirtmektedirler.

Bazıları da, meseleyi salt turizm ve parasal açıdan değerlendirerek, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ile ülkemizin büyük bir parasal kaynaktan mahrum kalacağını söylüyorlar.

Ülkemizde çok geniş bir kesim de, bu ulu mabedin, tarihî olarak haiz olduğu feth-i mübin ile bütünleşen manevi kıymetine tekrardan kavuşturulabilmesi için, camiye çevrilmesi konusunda yoğun bir şekilde talepte bulunuyor. Son günlerde yapılan bir ankete göre, AK Parti’lilerin ve MHP’lilerin %90’ı, İyi Parti’lilerin %70’i, CHP’lilerin de %40’ı Ayasofya’nın açılması yönünde görüş belirttikleri görülmektedir.

Ayasofya’nın Camiye Çevrilmesine Yönelik Farklı Yaklaşımlar

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ne manaya geliyor; müze olarak kalınca çok mu daha muteber hale geliyor?

Bu soruya cevap bağlamında, meseleye iki türden yaklaşıldığına şahit olunmaktadır.

Birincisi, seküler, dinî ibadethane statüsünün “insanlığın ortak mirası” vurgulaması ile bütünleştirilen müzelik statüsünün gerisine itilmesi, bir kısım kişiler tarafından işgal olarak da değerlendirilen feth-i mübin manasının itibarının zayıflatılması, seküler san’at değerinin ve parasal gelirlerin üstünlenmesi, haricî tepkilerin dâhilî taleplere tercih edilmesi ve Batılı devletlere karşı imajımızın korunması hassasiyetleri ekseninde geliştirilen yaklaşımlar.

İkincisi, dinî ibadethane manasına ehemmiyet veren, feth-i mübin manasını İstanbul’un tarihî ve manevî şahsiyeti ile bütünleştiren, haricî müdahale ve tepkilere karşı iç egemenliğe üst perdeden vurgu yapan, seküler sanat anlayışı ile ibadethane manalarını ayrıştıran, ibadethane statüsü ile müzelik statülerinin mahiyetlerinin farklı olduğuna vurgu yapan, salt parasal taleplere itibar etmeyen anlayış ekseninde geliştirilen yaklaşımdır.

Ayasofya takriben 1500 yıl önce Kilise olarak yapıldı. 916 yıllık Kilise serüveninden sonra İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinden sonra “kılıç hakkı”na istinaden Camiye çevrildi. Ayasofya’nın cami statüsü serüveni 482 yıl sürdükten sonra, 1934 yılında çıkarılan bir Bakanlar Kurulu (Hey’et-i Vükela) Kararı ile müze haline getirildi.

Dünyada sadece Ayasofya Kiliseden camiye çevrilmiş değildir. Daha başka kiliselerin de camiye çevrildiği görülmüştür. Bunun aksi yönde uygulamalar da mevcuttur. İspanya’da birçok tarihi caminin ya kiliseye çevrildiği, ya yıkılarak yerine başka şeyler yapıldığı ya da müze olarak kullanıldığı görülmektedir. Benzer şekilde, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu zamanında Selanik’te yüzlerce cami mevcut olduğu halde şimdi hiçbirisi faal değildir.

Bugün Batıda, kiliseye veya bir başka statüye çevrilen birçok eski cami mahallinde Müslümanların içlerinden mırıldanarak ezan ya da dua okumalarına bile izin verilmemektedir. Bunun çok sayıda canlı şahitleri mevcuttur. Bütün bunları yaparken de hiçbir İspanyol ya da bir başka Batılı ülke vatandaşları, acaba bizim imajımız ne olur kaygısı taşımamaktadırlar.

Ayasofya’nın Cami Olmasını Lüzumlu Kılan Sebepler

1- Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u fethetmesi basit bir olay değildir. Bu fetih ile bir çağ kapanarak yeni bir çağ açıldı. İstanbul’un fethi, İslam tarihi açısından Mekke’nin fethine yakın bir kıymeti haizdir. İstanbul’un fethiyle Fatih Hz. Muhammed’in “Kostantîniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan! Onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir" şeklindeki Hadis-i Şerif’ine mazhar olmuştur. Bu hadis-i şerife mazhariyet, İslam inancında emsali olmayan, hiçbir beşerî değerle ölçülemeyen manevî bir değerdir.

Bu müjdeyi işiten çok sayıda İslâm kumandanı, defalarca İstanbul’u kuşattı. Fakat bu emsali olmayan bu ulvî ve şerefli vazife, Hz. Muhammed tarafından müjdelenen yüce kumandan Fatih Sultan Mehmet’e ve O’nun peygamberî övgüye mazhar olan muzaffer ordusuna nasip oluncaya kadar, hiçbir kumandana ve orduya nasip olmadı. Hatta Halife Muâviye zamanındaki fetih teşebbüsüne, Hz. Muhammed’in bayraktarı olan sahabe-i güzinden Eba Eyyûb el-Ensârî (RA) Hazretleri de iştirak ederek, İstanbul surları önünde şehit oldu ve İstanbul’un fethinden sonra, bugün kendi adıyla anılan yere defnedildi.

Bu sebepledir ki bu Hadis-i Şerif’e mazhariyet ile bütünlük içerisinde manevî değerin zirvesine çıkan Feth-i mübin’in en sembolik eseri Ayasofya’dır. Kısaca İstanbul’un fethi ile Ayasofya manen bütünleşmiştir. Bu sebeple, Ayasofya, feth-i mübinin kalbi mesabesindedir.

Evliyâ Çelebi meşhur Seyahatnâmesinde, İstanbul’un fethinden şu şekilde bahseder:

“Cihânın yaratıcısı olan Allah’a sınırsız ve sayısız kere hamd olsun ki; her işin meydana gelişinde O’nun ezelî bir hükmü vardır. Osmanlı Sultânı es-Sultân İbn-i Sultân Fâtih Gâzî Mehmed Hân Hazretleri İstanbul’u fethedince, Peygamber’imiz Efendimiz (SAV)’in söylediği ‘Belde-i Tayyîbe’ sıfatının harfleri, fethin târihine uygun düştü”.

Hadis-i şerife mazhariyet ve feth-i mübin’in sembolü olmanın manevi kıymeti, seküler değerlendirmelerle anlaşılamaz. Hatta seküler bakış açısı, bunu efsane, hurafe, anlamsız inanç vb. şekillerde değerlendirir. Fakat bu şekildeki seküler bakış açısı, Müslümanların bu mabede verdiği ehemmiyeti azaltmaz. Hatta meseleyi bu açıdan değerlendirenler, Müslümanların Ayasofya’ya atfettikleri ehemmiyet sebebiyle, müze statüsünü sürdürdüğü her saniye yaşadıkları ızdırabı, basit, değersiz, hatta gereksiz görürler. Fakat bu seküler bakış açısı, Türk halkının yüzde 75-80’inin hissiyatını inkâr etmek manasına gelir.

Toplumun kahir ekseriyeti, Ayasofya’nın müzelik statüsüne yıllarca yüksek ses çıkarmayarak, içlerindeki derin ızdırabı kalbleri parçalanırcasına yaşayarak bugünlere geldi. Bu kesim, hep Ayasofya’nın tekrardan camiye çevrilmesi hasreti ile yaşadı. En ufak bir ihtimalde, hemen heyecanlandılar; coşkuları tavan yaptı.

Bu vesileyle, sekülerlerin anlayamayacakları hissiyatlarla içleri dolu olan bu toplumun kahir ekseriyeti için Ayasofya’nın tekrardan camiye çevrilmesi, feth-i mübin ruhunu tekrardan canlandıracaktır. Ehl-i imanın, bu heyecanı, satırlarla ifade dilemez. Şairlerimizden Merhum Abdurrahim Karakoç’un meşhur Mihriban şiirinde söylediği, “Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban” dediğine benzer bir ruh halidir bu. Benzer şekilde burada, hacca gidip Kabe-i Muazzamayı tavaf eden, Mescid-i Nebevi’de namaz kılan hacılara, “anlat bakalım, neler yaşadın?” denildiğinde, “azizim orada yaşananlar, alınan hazlar lisan ile anlatılamaz, ancak yaşanır” sözünün benzeri bir durum söz konusu. Bu sebepledir ki, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ile coşacak ruh hali, sadece yaşanır, ama hiçbir satırla ifade dilemez. Tekrardan ifade ediyorum, bu duyguların, sekülerler tarafından zerre kadar anlaşılma imkânı yoktur.

Ehl-i imanın Ayasofya’nın camiye çevrilmesine yönelik en derin hasretini ifade etmek için merhum Ali Ulvi Kurucu’nun Ayasofya Şiirinden bazı mısralara burada yer vereceğim:

Çan sesinden, seni kurtarmış ezanlar nerde?..

Hani bülbül gibi Kur’an okuyanlar nerde?..

Dehre meydan okuyan, koskoca tarih nerde?..

Ülkeler fetheden erler, yüce (Fatih) nerde?..

Çağıdır ağlamanın, Ey Ulu Mâbed, ağla…

İntikam aldı Frenkler, seni ağlatmakla…

Bu elîm fâcia, billâhi yürekler acısı…

Müslüman Türk’ün, evet şimdi bu, en kanlı yası!

Ey derin fâcia, manzûmeye sen, sığmazsın,

Tutuşup yanmada kalbim, seni tarih, yazsın…

2- Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin bu manevi kıymetinden habersiz, meseleye salt seküler açıdan bakanların, bu hadiseyi “din istismarı” olarak değerlendirmesi de Türkiye’deki saplantılı ideolojik seküler zihniyetin milliyetçi muhafazakâr siyasetçilere yönelik bir yaftalamasından ibarettir ve tamamen siyasî bir değerlendirmedir. Türkiye’de geçmiş yıllarda, Demokrat Parti’den AK Parti’ye kadar gelen sağ iktidarlar tarafından din ve vicdan hürriyetinin kullanılmasını genişletici yöndeki her bir çabaya, bu kesimler hep “din istismarı” yaftasını yapıştırdılar. Din istismarı olarak yaftalanan bütün bu yapılan icraatlar zaman içinde olağanlaştı, onlar da artık bu yaftayı unuttular. Bu vesileyle, meseleyi salt “din istismarı” olarak değerlendirmek, toplumda geniş karşılığı olmayan, belli bir siyasî değerlendirmedir.

3- “Efendim bizim zaten Batılı ülkelerin nezdinde imajımız çok kötü, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ile daha da kötüleşecek” tezinin de kabulü mümkün değildir. Batılı ülkeler nezdinde bizim imajımız niçin zayıf? sorusunun cevabı bu açıdan çok önemlidir.

Burada meselenin iki veçhesi var.

Birincisi, imajın daha da kötüleşmesi meselesi. Batının bize bakış açısında imajımızın olumsuz olmasına sebep olan temel unsur, inancımız ve Osmanlı Devleti’nin kendilerine yıllarca üstünlük sağlamasına duydukları kin ve bizim de Osmanlı’nın bakiyesi olmamızdır. Özellikle, Sovyet Rejimi’nin yıkılmasından sonra, Batı kendisi için en büyük düşman olarak İslam’ı görmektedir. İslâm’ı yakın gelecekte kendileri aleyhine en çok bayraklaştıracak olan ülkenin de Türkiye olduğuna içtenlikle inanıyorlar. Bu sebeple, Türk’lerin Batılı ülkeler nezdindeki imajının kötü olmasının arka planında bu gerçeklik var. Biz Ayasofya’yı camiye çevirsek de çevirmesek de Batılılar nezdindeki kötü imajımız kesinlikle değişmeyecektir. Nitekim Edebiyat ve fikir dünyamızda emsalsiz bir yere sahip, mütefekkir insan Cemil Meriç bunu şöyle ifade etmiştir: “Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün câmileri yıksak, Avrupalıların gözünde yine Osmanlıyız. Osmanlı; yâni, İslâm. Karanlık, tehlikeli bir düşman yığını”

İkincisi, imaj bahanesi ile hep Batı ile iyi geçinme adına yapılacak her bir icraat onları daha mütehakkim hale getirecektir. Bunlar imaj adına yapıldıkça, Batının izzetli tahakkümü karşısında, milletimiz zillet içerisinde boyun eğen pozisyonuna düşecektir. Türkiye zillet içerisinde Batının her istediğini yaptıkça imajımız iyileşmeyecek, onların bize yönelik iştahı artacak. Tıpkı, “Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister...” cümlesindeki durum ortaya çıkacaktır. Bu sebep, Ayasofya’nın camiye çevrilmesiyle, imajımız değişmez, bilakis izzetimizi muhafaza etmiş oluruz.

4- Diğer ülkelerle ilişkilerimizin kötüleşeceği yönündeki iddiaların da fazla kıymet-i harbiyesi yoktur. Çünkü Türkiye son yıllarda başta S400’ler olmak üzere birçok konuda Batı’ya rağmen birçok icraatları gerçekleştirdi. Fırat kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı operasyonları, Akdeniz’de petrol arama, Libya’ya müdahale gibi çok sayıda icraat bunlardan bazıları. Bu sebeple, yabancı ülkelerle olan ilişkilerin kötüleşmesi argümanının kayda değer bir anlamı ve etkinliği yoktur.

5- “Bu yapı, 1500 yıllık tarihi geçmişi olan, insanlığın ortak mirası kıymetini haiz sanat harikası bir eserdir, bunu camiye çevirmek, onun kıymetini azaltır” şeklindeki değerlendirme yapmak çok abes ve yersizdir. Bu fikir ölçüt alınacak olursa, başta Kabe-i Muazzamanın müze yapılması gerekir ki; bunun kabulü mümkün değildir. Bir yapının mabet olması onun sanat değerini azaltmaz. İnsanlar nasıl Sultanahmet, Süleymaniye ve Selimiye’yi geziyorlarsa, Ayasofya’yı da gezmeye devam edeceklerdir. Bir farkla, bu işi para vermeden, Cami adabına uygun olarak yapacaklardır. Roma Katolik Kilisesi, Kilise’lik vasfı ile sanat değerinden nasıl hiçbir şey kaybetmiyorsa, benzer durum Ayasofya için de geçerli olacaktır.

6- Türkiye’nin Ayasofya’nın Camiye çevrilmesi neticesinde turistlerden gelecek olan ciddi bir parasal kaynaktan mahrum olacağı yönündeki görüşler de, tamamen seküler, manevi değeri olmayan değerlendirmelerdir. Bazı manevi değerler vardır ki, onun kıymeti para ile ya da bir başka maddi değer ile ölçülemez. Mesele salt para olsaydı, birilerinin dediği gibi, Sultanahmet’in, Süleymaniye’nin, Selimiye’nin de müze yapılması lazımdı ki; bu telakkinin, ibadethanenin manevi değeri ile uyumluluğu yoktur. Ayasofya’nın İslam Medeniyetinde ve Müslüman’ların gönlünde sahip olduğu değer, hiçbir para ile ölçülemez. Katolikler, 10 Trilyon Dolar para da verilse, Roma’daki Katolik Kilisesinin müze yapılmasına ya da bir başka amaca tahsis edilmesine razı olmazlar. Bunun sebebi, bu Kilisenin Katolik Dünya’da sahip olduğu manevi kıymettir. Benzer durum Ayasofya için de geçerlidir.

7- Türkiye’nin çeşitli sebeplerle hariçte yapılan her müdahaleye boyun eğerek hareket etmesi, egemenlik haklarını da zedeler. Nasıl Türkiye’nin “Moskova’daki tarihî bir Kilisenin, Kilise olarak değil de müze olarak kullanılması gerektiğini, aksi takdirde bazı yaptırımlarda bulunacağını söylemesi halinde, Rusya bunu itibara almazsa, benzer durum, Ayasofya için de geçerli. Türkiye, haricî baskılarla Ayasofya üzerinde tasarrufta bulunmaktan kaçındığı zaman, egemenliğinin bir kısmını terk etmiş olur. Bunun manası, devletlik vasfının zayıflamasıdır.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Ayasofya’nın, toplumun kahir ekseriyetinin hissiyatına muvafık olarak camiye çevrilmesi zaruri derecede gereklilik arz etmektedir. İleri sürülen bütün karşı argümanların kabul edilirliği yoktur. Ayasofya’nın feth-i mübin manasına uygun bir şekilde aslına rücu ettirilmesi, Müslümanları tarifi imkânsız derecede mutlu edecektir. İstanbul’un fethinden duyulan muhteşem ve tarifsiz manevî coşkuya benzer bir toplumsal coşkuya vesile olacaktır. Bu konuda kararlı olmak yeterlidir.

Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in de ifade ettiği gibi:

 Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem; fakat Ayasofya açılacak!.. Türkün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler. 

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 20 Haziran 2020 Cumartesi 14:43
Değerli Adnan hocam gibi yazarları herkes takip etmelidir. Gençliğin bu değerden feyz alması gerekir.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime