Tek tek saymayayım ama genetik tarihimiz "Vur deyince, öldür!" örnekleriyle doludur.
Her ne kadar yasa diplomatik unsurlarla çevrilse de sokak köpekleri dramı yaşayacağımızı, bu hareketin sokakları dalgalandırma potansiyeli olduğunu anlıyoruz.
Mesele elbette bir can meselesi ama gezideki "Mesele sadece ağaç değil. Sen hala anlamadın mı? Hadi gel!" repliğinin sosyolojisinin halen diri olduğunu sahiden hiç kimse görmüyor mu?
* * *
Sokak köpeklerinin bazı insanlar gibi şuursuzca insanlara zarar verdiği doğru. Buna elbette bir çözüm bulunmalıydı ama böyle mi?
Oysa; kanaat önderleri, sanatçılar dahil onlarla kamuya açık sohbetler yapılarak "Hadi bi ucundan da siz tutun!" babacanlığında bir süreç yaşanabilirdi.
İktidarın siyaset yapma pratiğinde temel bir yanlış var. Bu o kadar büyük bir yanlış ki, devasa kolonlarını tek tek yıkıyor.
İktidar bir konuda haklı olduğuna inanıyorsa, o haklılığını toplumsal zemine yaymak yerine "gücüm var. Yaparım!" refleksi ile davranıyor.
* * *
Oysa, bu tarz emrivaki siyaset, karşı havuzu damla damla dolduruyor!
İspat mı?
Derinliği 50 metre olan olimpik havuzdan 30 metre derinliğindeki standart havuzda yüzmek zorunda kaldılar. Oysa, 50 metrelik havuzun kaldırma kuvveti ve manevra kabiliyeti çok daha yüksekti.
İktidarın kendi içinde de aşması gereken bir çok risk var. İç bünyede siyasi ve bürokratik bireysel çekişmeler.
* * *
MHP'ye yakın bürokratlara uygulanan basıncın MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye her an bir öfke patlaması yaptırma ihtimali.
Sinan Ateş cinayetiyle ilgili Cumhur İttifakı’nda yaşanan med cezirler.
İleriye dönük bir parça umut verse de içinden geçilen ağır ekonomik krizler derken, iktidarın işi kolay değil...
Siyasi çevrelerde "İktidar gün sayıyor!" algısının, seçmen nezdinde giderek olguya dönüşme ihtimali var.
Yüzde 50'den, yüzde 30'a düşmüş bir partinin göstereceği hareketlilik- çaba bu ol(a)maz. Bir şey var bu basiret bağlanmasının arkasında ama ne?
* * *
Terör unsurlarının giderek daha da cüretkar bir pozisyon almaya başlaması çok yönlü dikkat ve tedbir gerektirmiyor mu mesela?
İktidar, olağanüstü bir doktrin değişikliği yapamazsa, önümüzdeki süreç kendisini siyasi bir ötenaziye mahkûm edebilir.
Daha doğrusu ötanazi halinden kurtulmak için düzensizlik- disiplinsizlik- kibir- işi ehline vermemek huylarını terk ederse, bir çıkış yolu belki olabilir!
Bu haliyle giderse iktidarı bir değil beş Erdoğan'da kurtaramaz!
DİNLEMELERE KARŞI KILIÇDAROĞLU İLE GÖRÜŞECEK MİLLETVEKİLLERİNİN TELEFONLARI BİLE ÖZEL KUTUYA KONULUYOR!
SSK genel müdürlüğünden bu yana gazeteci olarak tanıdığım eski CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu Ankara'daki çalışma ofisinde ziyaret ettim.
Bir çok yazım-haberim Kılıçdaroğlu'nu sıkıntıya sokmuştur ama bir gün olsun tek dava açmadı.
Küsme, bazen yakın çevresinden fazla etkilenme gibi eleştirilmeye layık davranışları olsa da medeni ilişkileri ve nezaketi yüksektir.
Siyasi hataları da az olmadı Kılıçdaroğlu'nun ama siyaset tarihinde 6 benzemezi bir masada toplayan sadece o oldu.
Şimdi iki muhalefet partisi dahi bir araya gelemiyor!
Tabiri caizse..
Muhalefete, birlikte muhalefet yapmayı öğreten adam, eşgali bilinen dostları tarafından susturucu silahlarla vuruldu.
Kimbilir belki de kader Kılıçdaroğlu'na bundan sonra çelik yelek giy dedi!
* * *
Kemal Bey; Barış Sitesi'nde mütevazi ama güzel iki katlı bir çalışma yeri yapmış kendisine.
Alt katta ziyaretçilerin oturacağı yer, küçük ama yeşil bir bahçeye açılıyor.
Üst katta girişte özel kalem, tam karşısında Kılıçdaroğlu'nun makam odası var.
Makam odası o kadar küçük, o kadar minik ki...
İki kişi sembolik halay çekemez.
Diyelim çekti. Bir adım atmadan mendili duvara çarpar. Bırakın halayı, oda da üçüncü kişi zinhar oturacak yer bulamaz.
Makama çay getiren kişi odanın içinde milimetrik hesap yapmasın, o tepsiyle birlikte misafirin üzerine dökülür.
Kemal Beyin makam koltuğunun hemen sağında kendisine büyük bir Türk bayrağı eşlik ediyor.
Kendi makam koltuğu hariç sadece iki koltuk sığacak yer var.
Günde 60-70 kişinin randevu talebini bu odada karşılıyor.
* * *
Kılıçdaroğlu ile görüşmeye girerken beni hem şaşırtan hem de empati yaptıran bir taleple karşılaştım.
Biz gazeteciler, liderlerle görüşmeye cep telefonlarımız ile girmeye alışığız.
Bu sefer durum farklıydı.
Nazikçe cep telefonumu kapalı bir kutuya koymamı rica ettiler.
Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlık yaptığı dönemde de makamına cep telefonu ile girdiğim için refleksle sordum; "Neden?"
Yanıt makul görünüyordu;
"Milletvekilleri dahil Kemal Beyle görüşürken cep telefonlarını kutuya koymalarını rica ediyoruz!"
Anlamsız soruyu tekrarladım;
"Tamam ama neden?"
Cevap tahmin ettiğim gibiydi;
"Telefon açık ya da kapalı fark etmez alıcı- verici özelliğinden dolayı dinlenilebiliyor!"
Yanımda ıvır zıvırları koyduğum bir de el çantam vardı. Talep gelmedi ama herkesin içi rahat olsun diye onu da özel kalemde telefonun yanına bırakarak Kemal Beyin odasına girdim.
* * *
Neşeli, diri ve sağlıklıydı.
Her zamanki mütevaziliği ile karşıladı.
Eskiye göre daha fazla konuşan, soru soran bir Kılıçdaroğlu vardı karşımda.
Sohbet bir nezaket ziyareti olduğu için off the record konuştuk.
CHP'ye ilgisi doğal olarak çok fazla. Türkiye ve CHP'deki gelişmeleri yakından izliyor.
Kelimelere hiç dökmedi ama CHP'deki bazı kritik isimlere gönül kırgınlığı olduğu bir sır değil.
İzmir'de gördüğü yoğun ilgi kendisine artı bir motivasyon vermiş.
Kılıçdaroğlu'na "Alevi kardeşlerimiz Genel Başkanlığınız döneminde size yeterince göstermediği ilgi ve desteği şimdi gösteriyor. Sizden bağımsız gelişen artı bir de "Alevi Önderi" sosyolojiniz gelişti" dedim.
Tebessüm etti.
* * *
Gördüğüm kadarıyla Kılıçdaroğlu'na çok yönlü kamuoyu desteğinin artmasında, Meral Akşener'in hiç bir zaman altılı masada olmadığının ortaya çıkmasının rolü çok büyük olmuş. Çünkü...
Kılıçdaroğlu'nu seçim kazanamamakla suçlayanların ellerini zayıflatan en kritik olgu, Akşener dahil arkadan hançerlendiği iddialarının artık ete kemiğe bürünmesidir.
"Kazanacak Lider!" metaforu ile üzerinde algı çalışması yapılarak kaybettirilen lider olarak tarihe geçti Kılıçdaroğlu.
Masayı devirerek, seçmenin zihnine "6'lı masa kendini yönetemiyor, bizi mi yönetecek!" algısını çivileyen lider olarak da Meral Akşener tarihteki özel yerini aldı tabi ki...
Kemal Bey, 'Brütüs Konseyi'nin kuşatması ile koltuktan gitti.
Tarih deyince...
Yakın dostu Sezar'ı hançerleyen Brütüs'ün sonu da iyi olmamıştı.
İntihar ederek kendini öldürdü!
Sözün özü...
Partisi ve ittifak liderleri tarafından çifte ihanete uğramış bir lider profilinin buhar olmasını beklemek siyaset bilimine aykırı.
Siyasetin vicdanı problemlidir ama zamanın bir hakemliği vardır!
Ahçılar iyi bilirler;
En lezzetli yemekler ateşte değil, buharda pişer!
Yavaş Yavaş!
VELHASIL; Planlarını anlamak için onları gözden geçir.- Sun Tzu
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!