Eski Erdoğancıların Hamamönü'nde yaptıkları gizli toplantıları yazdığım makaleyle ilgili arayanlar, medyada yer verenler oldu.
Bir önemi yok ama Hamamönü kaynaklı olduğunu düşündüğüm kesimlerden müstear isimle imalı tehditler de oldu.
Bu yazıya bıraktığım Hamamönü'ndeki gelişmeleri yazmadan önce bir kaç satırlık notlarım olacak.
Örneğin Ayşenur Arslan hanımefendi, Hamamönü yazımla ilgili değerlendirme yaptığı makalesinin girişine "Talat Atilla'nın iddialarının kaçı çıktı çetelesini tutmadım ama..." diye imalı bir girizgâh yapmış.
Olabilir elbette. Böyle imalı değil de sert eleştiriler de getirebilir önemli değil ama kendisi orta yaşlarda okur-yazar bir hanımefendi. Hafızasının- kalbinin daha iyi olmasını beklerdim!
Ayşenur Hanıma sayısını bilemediğim çıkan iddia ve haberlerimden sadece yakın tarihe ait bir kaç örnek verip, geçeyim...
Çetele konusunda da kendisini yormayalım. Ayrıca medya eleştirileri de yazdığım için elimde bu konuda gazetecilerin sağlam bir çetelesi var!
* * *
Mesela "Atatürk'ün fotoğrafı indirildi." yazımı Türkiye aylarca yalanladı Ayşenur Hanım.
Bu yazımdan dolayı CHP'den ihraç edilen Nazlıaka, önce yalanladığı yazımı sonra doğrulayarak "adımın Aylin olduğu kadar biliyorum ki Atatürk'ün fotoğrafı TBMM odasından indirildi." dedi.
Bir tek Yılmaz Özdil arslanlar gibi kükreyerek hakkımı teslim etmişti.
Haberime "Yalannn..." diye feryat-figan eden diğer gazeteciler tek bir düzeltme yayınlamadılar!
Şimdi hatırladınız mı Ayşenur Hanım?
* * *
Mesela; Gazeteci Muharrem Sarıkaya'nın, Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin'in gözü önünde basın emekçisi İhlas Haber Ajansı Gaziantep muhabiri Ahmet Demir'e tokat atmasının görüntülerini bu satırların yazarı ortaya çıkarmıştı.
Bilmem onu hatırladınız mı?
* * *
Mesela "Külliye'ye çıkan CHP'li" haberimi yine Türkiye 4- 5 ay tartıştı.
Aynı karanlık unsurlar yine "Yalannn" diye karşı çıktı.
Bir şekilde gazeteciliğe bulaşanlara, dönemin PKK sempatizanı- CHP'li bir danışman ve RTÜK Üyesi talimatı ile benimle ilgili zırva yazılar yazdırdılar.
Muharrem İnce, CNNTURK'te iki kez "Evet, Külliye'ye çıkan CHP'li var" diyerek beni doğrulayınca, aynı gazeteciler ölü numarası yaptı.
Haklarını teslim edeyim; Fatih Altaylı ve Orhan Uğuroğlu hariç!
Bu gazeteciler hakkımı teslim ederek gazetecilik namuslarının gereğini yaptılar.
Şimdi hatırladınız mı Ayşenur Hanım?
* * *
(*Yakın tanıyanlar bilirler. Kimseyle özel bir meselem olmaz. Yazar, geçerim. Ayşenur Hanımı kastetmiyorum; Sadece kendisini tetikçi olarak işaretlemiş gazetecilere karşı özür dilemedikleri sürece kalemimin sürekli enselerinde olmasından daha doğal ne olabilir ki? )
Bu arada isminizi fazla anarak sizi yordum Ayşenur Hanım kusura bakmayın ama sizin şahsınızda diğer gazeteci tanıdık- arkadaş ve dostlara sesleneyim;
Atatürk'ün fotoğrafı indirildi haberimden sonra Aylin Nazlıaka "Talat Atilla'nın cep telefonu ve bilgisayarlarına el konulsun " diye mahkeme gittiğinde.
Bırakın beni. Basın özgürlüğü adına tepki verenler ellerini kaldırsınlar!
Adına Basın Konseyi denilen ŞEY dâhil.
Fıkra gibi ama bu ŞEY bir vesile ile beni kınadı!
Ayşenur Hanım orada mısınız?
Devam ediyorum dikkatinizi toplayın lütfen! Bu Basın Konseyi denilen ŞEY, bir vakitler "bizim tüzel kişiliğimiz yok!" bahanesine sığındığı için kendilerine dava bile açılamıyordu!
Basın Konseyi'nin tüzel kişiliğini mahkemeye kabul ettirip, tazminata mahkûm eden bu satırların yazarı oldu.
Sahi siz ve silah arkadaşlarınız, nerelerdeydiniz o vakitler?
Neyse...
Devam ediyorum...
* * *
Üzerinde parti etiketi ve benimle kişisel husumeti olan bir gazeteci, bu yazımı değerlendirirken "Parti kurma diye bir şey yok!" demiş.
İlkokul 1. sınıflarda "okuduğunu anlama etkinlikleri" halen yapılıyor. Katılmasını öneririm!
Yazımda "Hamamönü Partisi" ifadesinin bir metafor olduğunu, lise 1. sınıf öğrencisi dahi anlayabilirdi.
Açıkça "Erdoğan'ın kırılma noktası için pusuya yatan eski Erdoğancıların eylemlerinden" bahsediyorum.
Anlamayanlar için yazının linkini tekrar koyacağım. >>>>TIKLAYINIZ<<<<
Bu da bir nevi 'okuduğunu anlama etkinliği' olsun!
* * *
Bir gazetecinin amacı; sadece haberi yorumlamak ya da zenginleştirmek olsa, haberin öznesiyle ilgilenir.
Elbette onaylamak zorunda değil.
Kıyasıya eleştirebilir de.
Bundan da rahatsız olmam.
Beni rahatsız eden, hatta tiksindiren tek unsur, samimiyetsizliktir.
Bir gazetecinin niyeti haberi daraltmak ya da odaktan kaçırmaksa, işte o zaman manipüle etmeye çalışır.
Ve o zaman da "Neden, kimlerin adına manipüle etmeye çalıştığı" sorusuna muhatap olur.
* * *
Yazımın özneleri şunlardı;
1) Erdoğan'la diyalog geliştiremeyen eski Erdoğancılar disipline edilmiş toplantılar yapıyorlar.
2) Bu toplantılara telefon dahi alınmaması, gizlilik derecesini ortaya koyuyor.
3) Şu aşamada partileşme değil, pusuya yatma stratejileri var.
4) Adını "DEMLİ ÇAY" koydukları toplantıların esrarı, bu isimlendirmeyle ilişkili olabilir.
5) Jammer kullanıyorlar.
* * *
Geleyim yazı sonrası gelişmelere...
Siyaset- medya- iş dünyası ve bürokratlardan arayanlar çok oldu.
Yazımda yer vermediğim bir konuyu özel telefon açanlara izah etme huyum olmadığı için darılanlar da oldu.
Canları sağ olsun.
Yazı sonrasında, Hamamönü Partisi'nin önde gelen isimleri "kim bilgi sızdırıyor?" muhabbeti yapmışlar aralarında!
Çoğu zaman olduğu gibi en masumlardan şüphelenilmiş!
İlk önlem olarak toplantılara 2 hafta ara verilmiş.
Jammer, bilinmeyen bir noktaya taşınmış.
Aslında alınan bu önlemleri yadırgamıyorum.
Milletçe dinlenme fobimiz var, ancak...
Üzerinde ısrarlı durduğum nokta;
Liderlerin sağlığı ile bu kadar yakından ilgilenilmesi ve toplantının kod adının neden "DEMLİ ÇAY" olarak seçildiği...
Demlenen ne?
Demlenen çayı kim içecek?
İçtirecek olanlar kim(ler)?
Bu bir metafor mu, yoksa devletin zirvesine kadar sızmış, talimat bekleyen zehirli eller mi var?
* * *
Hamamönü Grubu; Liderlerin sağlığı ile neden doktorlarından daha fazla ilgililer!
Şunu diyebilirsiniz;
Türkiye'yi yöneten liderlerin sağlığını sokaktaki vatandaşlar da merak ediyor.
Ne var bunda?
Bu iyi bir yanıt olabilir ama aldığım detay bilgiler, devletin içindeki bir networkün liderlerin sağlığı ile ilgili Hamamönü Grubuna detaylı ve istikrarlı bilgiler verdiği yönünde.
Ayrıca liderlere ait sistemden silinen ya da sisteme geçmeyen sağlık bilgilerinin bu grubun elinde olduğuna dair kayda değer kuşkularım var.
Verilen bilgilerin doğruluğu elbette tartışmalı ama algı bazen gerçeğin önünde koşabilir.
(*Kritik devlet adamlarının sağlık kayıtları sisteme geçmez. Şayet geçecekse başka bir isimle geçer ve o belge dahi imha edilir.)
* * *
Hamamönü toplantılarında; bir liderin kalp piliyle ilgili yapılan konuşmalar size normal geliyor mu?
Sohbetin bir yerinde "Ortalama 5-6 yılda pil ömrü tükenir. Kısa süre sonra pilin jeneratörü değiştirilecek!" dense...
Bu konuşmalar hayatın olağan akışına ters olmaz mı?
Başka bir liderle ilgili "Kese kese az bir şey kaldı!" diyerek ve hangi organın kesildiğinin tıbbi terimlerle izahı normal mi? Doğrusu bana hiç normal gelmiyor!
Bilmiyorum gerçekten toplumsal paranoyadan belki ben de nasibimi almış olabilirim ama bu konuşmalar, normalse, anormalin tanımı ne?
Nerede mahremiyet?
Sahi, bu bilgiler ne işinize yarayacak?
* * *
Hamamönü toplantılarında; Talat Aydemir başlığı ile imalı konuşmaların yapıldığını da aktardı haber kaynağım bana.
Tüm bu gelişmelerden subjektif çıkardığım sonuçlar şöyle;
Bir kısım güç unsurları muhtemelen iyi niyetle başladıkları sohbetlerin giderek ucunu- dozunu kaçırmışlar.
Tabiri caizse, birbirlerine verdikleri gaz artınca, sohbetlerde bilgi- belge yarışına girmişler. Katılımcılar arasında devlette network'ü olanlar sohbetlere sık sık bilgi-belge taşıyınca, ortaya kollektif bir yol haritası çıkarılmış. Bu yol haritasını ciddiye alanlar da gerçek üstü bir bilinç oluşmuş. Gerisini zaman gösterecek...
Birileri Sun Tzu'nun "Planlarını gece gibi karanlık ve geçilmez yap. Hareket ettiğinde bir yıldırım gibi in! " sözlerinden ilham alıyorsa.
Umarım devlet aklı da Herakles'in "Beklenmeyeni, bekle..." sözünü unutmamıştır. Çünkü...
"Sadece su uyur!"
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!