"
Ah şu belirsizlik, nasıl da eziyet ediyordu bana..." dediği gibi
Stefan Zweig'ın...
Belirsizlik, görüş mesafemizi düşürüyor. Bazen hayatın neresinde olduğumuzu çözemeyiz. Bu yüzden belirsizliğe değer atfedemiyoruz.
Konu siyasetse, belirsizlik katmerlenerek önümüze çok boyutlu bilmece gibi düşüyor.
Bazen geç kalmaktan korkuyoruz.
Bazen de acele etmekten...
Belirsizliği, ruhun kısmi felç geçirme haline benzetirim.
MİT Başkanlığı'ndan Dışişleri Bakanlığı görevine terfi eden Hakan Fidan içindi bu girizgâh.
Fidan, şüphe yok ki önce bürokrasinin, sonra da siyasetin önemli bir aktörü haline geldi.
MİT Başkanlığı dönemi beklenmedik ölçüde başarılıydı.
Beklenmedik diyorum, çünkü...
İlk kez bir astsubayın MİT'e patronluk yapması, devlet hiyerarşisinin bir bölümünde olduğu gibi, jakoben ve seçkin azınlık tarafından da dudak bükerek karşılanmıştı.
Oysa Fidan, ABD'de Maryland Üniversitesine bağlı University of Maryland University College'dan yönetim ve siyaset bilimi alanından lisans derecelerinin ardından Bilkent Üniversitesinde "Dış Politikada İstihbaratın Yeri" isimli teziyle yüksek lisans ve 2006'da da "Bilgi Çağında Diplomasi: Antlaşmaların Doğrulanmasında Enformasyon Teknolojilerinin Kullanımı" başlıklı tez ile birçok orgeneral ve siyasetçinin elde edemediği doktora ünvanlına sahip bir kişi.
Başka tanımla Anadolu ve batı entelektüelliği birikimi olmasına rağmen bu kitle tarafından küçümsendi.
Fakat aynı çevreler Fidan'ın bu üstün yönlerini karartarak "Ha, şu astsubay mı?" küçümsemeleriyle konuştular arkasından.
Aynı Fidan, MİT Başkanlığı yaptığı dönem dâhil, doğup büyüdüğü yerleri, taksi durakları dâhil sık sık gizlice ziyaret ederek eski dostları ile bağını koparmayacak bir Anadolu tarzı olmasına rağmen, Anadolulu kabul edilen elit kesimin de sıcak bakmadığı bir bürokrat oldu.
Özellikle dış kaynaklı teröre karşı verdiği başarılı mücadele, bir kesimin gözünde 'efsane' kıvamına yakın bir çıtaya taşıdı kendisini ama.
Geldiğimiz noktada Hakan Fidan'ı bekleyen siyasi riskler olduğunu da öngörüyorum...
Yeni görevinde ne kadar başarılı olduğu konusunda değerlendirme yapmak için henüz erken ama Fidan'ın her şeyden önce özellikle beden dili ve sözcükleri toparlama konusunda kendisini biraz formatlaması gerektiğini düşünüyorum.
Hakan Fidan halen buram buram MİT Başkanı aurası kokuyor.
İzlerken, halen yakasının bir yerinde görünmez bir MİT rozeti duruyor sanki.
Elbette yıllarca yaptığı görevin haleti ruhiyesini bir anda bırakamaz ama daha sivil ve diplomasinin kendine özgü bakış-duruş ve sözcükleriyle kuşanması kariyeri için daha iyi olabilir.
Erdoğan'dan sonra lider olarak ismi önlerde çıkan bir profili de var Fidan'ın.
Dışarıdan bakınca güzel bir yakıştırma ama bu yakıştırmalar muhatapları için aynı zamanda ateşten bir gömlek.
Çünküsü o kadar uzun ki...
Bir kaç başlık vermekle yetineyim.
Büyük ihtimalle kendi bilgisi dışında yapılan sosyal medyadaki kurtlar vadisi kolajları kendi özel sosyolojisini besliyor ve etkili ama bu etkinliklerin büyük fotoğraf da Fidan'ın işine yaramadığını düşünüyorum.
Bu tarz etkinlikleri, liderlik arzusu olarak kabul eden ve buna göre vaziyet alan etkin kesimlerin varlığını gözlemleyebiliyorum.
Tabiri caizse; Erdoğan'ın izin vermediği bir kuş dahi, iktidarın siyasi hava sahasında uçamaz.
Uçarsa, önce radara yakalanır.
Sonra drone havalanır ve nihayet füze butonuna basılır. Fidan'ın siyaset yapma isteğini ilk kez MİT Başkanlığı görevinden milletvekili olmak için istifa ettiğinde öğrendik.
O gün için itiraz eden Erdoğan'ın, bugün Fidan'ı siyasi ve kritik bir koltuğa oturtmasının elbette kendisi açışından olumlu gelişme olduğunu söyleyebilirim.
Gönlünü okuyamayız ama şayet varsa, her siyasetçi gibi Fidan'ın da Erdoğan sonrası Cumhurbaşkanı olmayı arzu etmesi çok normal.
Soru şu; Fidan'ı efsane, ya da efsane yapmaya yakın bir noktaya taşıyan görünmezlik, görünür olduğunda da devam edecek mi?
Şayet edecekse, Erdoğan buna müsaade edecek mi?
AK PARTİ kayıtsız şartsız Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tapulu malıdır. Kuruluş aşamasında bu tapunun hissedarları olsa da bugün için tapunun millet ve parti nezdinde yüzde yüz hissesi Erdoğan'ın.
Fidan, Dışişleri Bakanlığı görevinde çok başarılı olsa, kendisinin de haberi olmadan dedikodu kazanında hırpalanabilir.
Başarısız olsa, kendisine verilen şansı kullanamadı olarak değerlendirilir.
Hakan Fidan, H.Jackson Brown'un "Başarılarını gizlemek en büyük başarıdır." ilkesinden hareket etse, siyaset vitrini gösterişli başarı ister.
Voltaire'in "Sadece cesareti olan yaşar." düsturuna göre hareket etse, siyasetin zirve mayınına çarpabilir.
Sanki tek çözüm diplomasinin gri alanı ve uygun zamanda Erdoğan'dan gelecek işaret gibi duruyor.
Çünkü...
Hiç bir yetkili Erdoğan'dan bağımsız bir siyaset geliştiremeyeceğine, geliştirirse sonuçlarına katlanacağına göre; Fidan'ın profiline bu çerçeve içinde bakılabilir.
Finale gelirsem.
Hakan Fidan, bürokrasi ve siyasetin son dönemde yetiştirdiği en önemli isimlerinden bir tanesi.
Bir taraftan kendisine atfedilen yüksek bir çıta var, diğer yandan kendisine bırakılmış dar bir alanda top koşturmak zorunda.
Bir yandan gol atarken, diğer yandan gözünü hakemin gözünün içinden ayırmamak zorunda!
Hakemin cebinde kırmızı kartı olduğunu bilmeyen yok!
İMAMOĞLU CUMA NAMAZINI HACI BAYRAM'DA KILDI, BEYSUKENT'TE VİLLADA DELEGE AĞIRLADI AMA KILIÇDAROĞLU KONGREYİ ALIR!
CHP'de bugün ve pazar günü yapılacak büyük kurultayı sadece CHP'liler değil, iktidar partisi de heyecanla bekliyor. Çünkü CHP'de değişim olacaksa siyasetin parametrelerine format atma ihtiyacı doğabilir.
100. yaşını kutlayan CHP, şimdiye kadar 19'u olağanüstü olmak üzere 56 kurultay gerçekleştirdiği için CHP'yi 'kurultayların partisi' olarak da adlandıran geniş bir kesim var.
Divan başkanlığını Ekrem İmamoğlu'nun yapacağı kurultayda 13 yıldır genel başkanlık görevini sürdüren Kemal Kılıçdaroğlu ile Manisa Milletvekili Özgür Özel yarışacak.
1368 kurultay delegesi, yeni genel başkanı ve PM üyelerini belirleyecek.
185 İstanbul delegesinin Özel'i destekleyeceğini açıklamasının İmamoğlu cephesine moral verdiğini söylemek mümkün.
Dün İmamoğlu, Ankara'nın manevi komutanı kabul edilen Hacı Bayram Veli Camii’nde Cuma namazı kıldı.
İmamoğlu'na Hacı Bayram Camii'nde ilgi büyüktü doğrusu.
(*Rivayete göre Sultan II. Murad Hacı Bayram-ı Velî’ye “Şeyhim, İstanbul’un fethi bize nasip olur mu?” diye sorar. Kısa bir tefekkürden sonra Hacı Bayram Velî “Hayır Sultanım. İstanbul’un alınışını ne sen görürsün ne de ben” der ve Şehzade Mehmet’i göstererek ve Akşemseddin’i kastederek “Ama şu yiğit ile bizim köse (Akşemseddin) görseler gerek” demiş…)
İmamoğlu, Cuma namazından sonra Ankara'nın VİP semti Beysukent'te bir villada kongre delegelerini ağırladı.
Ve Ankara'nın en büyük otellerinden JW Marriott'a geçerek Özgür Özel'in seçilmesi için yoğun kulis yaptı.
An itibariyle CHP'nin kurultay delegeleri adeta bir kral.
İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu, delegeleri pamuklara sararak, ağızlarına kuş sütü servisi yaparak besliyorlar!
Her konuda oldukça rahatlayan delegelerin varlığından söz ediliyor.
Her iki taraf da sıkı çalışmış!
Kemal Sunal'ın 1978 yapımı "Köşeyi dönen adam" filminde, sokakta köşeyi dönüp, "Aaaa. Bak köşeyi döndüm!" demesi gibi değil!
Her kongre doğası gereği elbette sürprize gebedir.
Kesin hüküm yanıltıcı olur ama kişisel gözlemlerime göre Kılıçdaroğlu yarın genel başkanlığı 130- 140 farkla yeniden kazanır, PM'de ise çok zorlanır.
Özel yerine İmamoğlu çıksaydı, İmamoğlu kazanırdı.
MADEM ADAY OLAMAYACAK, BU HEYECAN NEDEN?
Dün, Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım'ın, iktidar partisinin İstanbul adayı olabileceğini yazdım.
Arayan çok olunca, ben de gülerek "Madem aday olamaz, neden bu kadar heyecanlandınız?" soruma mantıklı yanıt veremediler.
Öyle ya.
Adaylığı söz konusu değilse, mevzusu da olmasına gerek yoktu bu kadar!
Üstelik arayan dostlar (!) basınç derecesinde "Hayır, olamaz" deyince, İsmet Yıldırım'ın aday olma ihtimali gözümde bir kat daha arttı.
Hele hele arayanların bir bölümü, diğer İstanbul'a aday olmayı düşünenlere yakın kişiler olunca, katmerli bir İsmet Yıldırım aday mı sorusu ete kemiğe bürünme yolunda gibi.
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!