Türkiye tarihi bir dönemeçten geçiyor. Her dönem iktidardakiler devri sabık yaratır, bu konforlu limana demir attınız mı sizin yaptığınız bir hataların bedelini büyük oranda üzerinizden uzaklaştırmışsınız demektir. “Geçmişte bunlar bunlar olmasaydı bugün…” diye başlayan her cümle sizin can simidinizdir.
Ancak içinden geçtiğimiz dönem diğerlerinden biraz daha farklı geçmişle hesaplaşma açısından. Sadece önceki hükümetler değil yapılan göndermelerin adresi… Tüm cumhuriyet tarihi masaya yatırıldı.
Gerçi AKP bu günün işaretini iktidar olduğu ilk günden itibaren vermeye başlamıştı. Anımsayın… AKP iktidarının ilk döneminde yaptığı her icraatı anlatırken “80 yılda yapılan yoldan daha fazla yol yaptık…” ya da “Cumhuriyet tarihi boyunca çözülemeyen şu problemi çözdük…” temalı propaganda yaptı hep.
Doğru ya da yanlış, o ayrı mesele. Ama kullanılan ifadeler, hakim olan tek dil adeta bu günlerin haberini veriyordu.
Derken AKP’nin iktidarda ikinci dönemi başladı ve yapılacak yol, su götürülecek köy, alt yapısı tamamlanmamış belde kalmamış olacak ki hesaplaşma hizmet üzerinden değil, tarih üzerinden götürülmeye başladı.
Dersim, Maraş, Başbağlar, Sivas katliamı, Diyarbakır cezaevi felaketi falan… Bugün yapılan ne varsa hep bunlarla temellendirildi.
Aslında bu önemli bir dönemeç.
Tarih yaşandı, acıları hala diri, birçok toplumsal kutuplaşmanın kökleri mutlaka oralarda gizli ve tarihimizle dürüstçe yüzleşmedikçe asla o toplumsal gazı atamayacağız. Bu belli.
Ama burada anahtar kelime dürüstlük.
Mesela Dersim’i konuşurken CHP’yi, Öymen’i, Kılıöçdaroğlu’nu kolay lokma diye tefe koyup yaratacağı riske bulaşmamak için Atatürk’le ilgili tek söz edemeyen AKP’nin dürüstlüğü sorgulanacaktır.
Mesela, Başbakan Sivas katliamını bile lanetleyecek noktaya gelip “Haklı milli görüşe ihale edilen bir katliamı bile lanetleyecek kadar eşitlikçiyim, yeter ki analar ağlamasın” imajını yaratmaya çalışırken onca inansın anasını ağlatan Deniz Feneri soygununa kalkan olursa, samimiyet testi hala sallanır demektir.
Eğer dürüstlük destinden çakarsanız akla açılım popülistliğinin dayanılmazlığına kurban bir hareket gelir. Akılda bu soru işaretleri varken ne CHP’nin Dersim duruşu ile hangi ideolojinin temsilciliğini yaptığı çok anlamlı olur, ne de o tavırlarıyla Alevi politikası arasındaki tutarsızlık anlamlı olur.
Çünkü halk, zaten yıllardır tutarsızlar arasından bir seçim yapıyor. Ve zaten yıllardır tutarsızlığın tarihini okuyoruz, yaşıyoruz, ondan muzdaripiz.
Bir yüzleşme yapılacaksa, o kadar cesaret varsa önce bununla yüzleşilmeli. İşine geldiği kadar hesaplaşma, riske sokmayacak bir alana kadar eleştiri, güne göre pozisyon alma. Zaten hep yapılagelen şeyler.
Eğer durum buysa ve bir adım daha atamayacaksak onca hır gür, onca gürültü ne için?
Sanırız tam da karar verilecek nokta burası. Dönemeçten sonrasını bu belirleyecek. Bekleyelim, görelim.
Abuzer Abbas 29 Kasım 2009 Pazar 04:23
|
Dersim'li Fernando LUGO(Hondurasçıları görevden alan demokrat) 27 Kasım 2009 Cuma 15:29
|