Yazılarımı takip edenler hatırlayabilirler. Ya da yazılarımı arşivimden görebilirler. Türkiye'yi karıştırmak isteyen terör unsurlarının özellikle Ekim-Kasım aylarında harekete geçme ihtimalinin yüksek olduğunu yazmıştım. Hatta iki gün önceki yazımda kritik eylem hazırlığında olan bazı teröristlerin yakalandığını ifade ettim. (Panik havası olmasın diye bu teröristlerin canlı bomba olduğunu özellikle yazmadım...)
Maalesef dün, Tusaş'a yapılan hain saldırı hepimizin yüreğini yaktı.
Bu terör olayının gerçekleşmesini; Devlet Bahçeli'nin açıklamasının ertesi gününe denk gelmesine bağlayanlar olduğu kadar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 16. BRICS Zirvesi için Kazan'da Putin ile bir araya gelmesine, terör unsurlarının yanıtı olarak değerlendirenler de oldu.
Her iki ihtimali harmanlayanlar da...
* * *
Şu gerçek ki; MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin "Öcalan gelsin DEM grubunda konuşup PKK'ya silah bıraktırsın." sözlerinden sonra siyasetin ekseni değişti.
Bahçeli'nin rast gele bir açıklama yapmayacağı bilinir ama bu kadar riskli bir siyaset açılımına neden ihtiyaç duyuldu?
MHP Liderinin görüşlerini destekleyen cenaha göre, "ABD'nin sınırımızda kurmaya çalıştığı PKK devleti planını bozmak için bu sözler söylendi. Bahçeli'nin bu çıkışıyla düşmanlarımızın dostumuz olması umuluyor..." benzeri değerlendirmeler yapılıyor.
* * *
Bahçeli gibi milli bir liderin, Türkiye'nin çıkarlarının aksine tutum sergilemesine ihtimal vermem ama bana göre yanlış sözlerdi bunlar.
Nefret ikonu ve etkisiz bir Öcalan var karşımızda. Kürt Siyaseti için sembolleşmiş ama etkisi Selahattin Demirtaş ya da Kandil kadar olmayan bir aktör Abdullah Öcalan.
Bir de bu çağrıyı yapması için TBMM'nin işaret edilmesini doğru bulmadım çünkü...
Artık ne milliyetçileri ne de Kürt siyasetini bu saatten sonra zapt etmek mümkün olmayabilir.
İnşallah yanılırım ama artık Türkiye'de iç çatışma potansiyelinin daha da artabileceğini öngörüyorum.
PKK unsurları kendi içinde kısa bir süre kafa karışıklığı yaşasa da ABD onları Türkiye karşıtı tek görüş altında hizalandıracaktır.
* * *
"Biz Devlet olarak barış istedik ama onlar savaşı tercih etti" itirazı da geniş kesimler tarafından kabul görmeyecektir. Çünkü...
Mesut Yılmaz'ın "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer..."
Demirel'in "Kürt realitesini tanıyorum..."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başlattığı "çözüm süreci..."
Ve Devlet Bahçeli'nin "Öcalan'a umut hakkı ve TBMM'de konuşsun" sözleri legal- illegal Kürt siyasetindeki milliyetçiliği ve Kürt kimliği sosyolojisini perçinleyen adımlar oldu.
* * *
Cumhuriyeti tarihinin en kritik zaman dilimine girdiğimizi düşünüyorum.
Şunu da Türkiye'nin yakın geleceği için eklemeliyim ki; Bahçeli'nin sözlerini ne kadar yanlış buluyorsam, bu yanlış sözleri kullanarak, bilmeden- bilerek kaosa kapı aralayan, kutuplaştırmayı arttıran unsurların iri kelimelerini de ateşe benzinle gitmek olarak değerlendiriyorum.
Yanlış yanlıştır.
Yanlışı meşrulaştırmak kadar, yanlışın üzerinde dans etmek de tehlikeli, bir o kadar da Türkiye'yi her an geri dönülmez noktaya taşıma ihtimali vardır.
* * *
Yukarıda yazdıklarımla ne kadar bağlantısı var ya da yok emin değilim ama Türkiye'nin bir erken seçim, hatta baskın seçim sürecine girdiğine dair kuvvetli bir emare var.
Aldığım bilgilere göre; YSK, seçim pusulalarını bastırmak için sessiz sedasız bir ihale yaptı.
İstanbul'da bir şirketle anlaşan YSK, basılacak pusulaların kendilerine 8 ay sonra teslim edilmesini şart koydu.
YSK, seçimlerden yaklaşık olarak 11 ay önce pusulaları bastırır. Bu hesapla bakarsak 11 ay sonra baskın seçim olabileceğini varsayabiliriz.
Dikkatimi çeken iki detay var;
Birincisi; YSK ilk etapta oy pusulalarının ham halini bastırıyor.
Yani, henüz parti logolarını değil. Şöyle bir örnek vereyim; gazeteciler bilirler. Gazete basımının 4 aşaması bulunur. Bunlar; baskı öncesi, baskı hazırlık bölümü, baskı, baskı sonrası...
YSK'nın yaptığı ihale ilk etapta, boş seçim kağıtlarının kesim hazırlığı ve boş seçim kağıtlarının basımı...
Şayet baskın bir seçim 11 ay sonra yapılacaksa ki öyle görünüyor. Sadece şu ana kadar seçime girmeye hak kazanan mevcut partiler seçim yarışına girebilecekler. Ve parti logoları hazır edilmiş kağıtlara kısa süre içinde basılacak.
YSK, yazdıklarımı doğrular ya da yalanlar bu kendi bilecekleri bir konu.
Ben yazdıklarımın doğruluğundan eminim. Bu arada geçmiş birçok erken seçim tarihini de Türkiye'nin bu satırların yazarından öğrendiğini hatırlatmak isterim.
Arşivler şahittir.
* * *
Bu arada kaos konusunda beraberce ufkumuzu belki bir adım öteye taşıyacak kısa bir dünya turu ile final yapalım ...
Henry Adams "Kaos, doğanın kanunu, düzen, insanın hayaliydi." der.
Adams, kısmen doğru söyler!
Çünkü Adams, "Kaos olgusu kişiye göre değişken dinamiklere sahiptir." diye cümlesini bitirseydi, doğruyu kucaklamış olabilirdi.
Kaos olgusuna farklı, hatta bir miktar pozitif bakan filozof ya da yazarlar da olmuştur.
Mesela Emile Cioran "kaos, öğrendiğiniz her şeyi reddetmektir; Kaos kendin olmaktır." der.
ABD'li korku yazarı Dean Koont "Bir adamın mükemmel düzen fikri, başka bir adamın kaosudur. " diyerek gerilim verse de müzisyen Bob Dylan "Kaosu kabul ediyorum ama kaosun beni kabul edip etmediğinden emin değilim." diyerek kaosla dalga geçmiştir.
Ama bu coğrafyanın üzerinde dalga sörfü yapacak lüksümüz yok!
Düşersek bizi köpekbalıkları bekliyor!
* * *
VELHASIL: Kaos geçit töreninde sessizce yürüyoruz. - T.A.
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!