Yerel seçimlerde aslan payı yine iktidar ve CHP arasında paylaşılacak gibi görünüyor.
Kılıçdaroğlu'nun siyaseten yetersiz olmasına rağmen CHP'nin kendi içinde bölünmesini önleyen bir katalizör görevi yaptığını defalarca yazmıştım.
CHP Kongresi'nin hemen ertesinde parti; İmamoğlu, Özel ve Kılıçdaroğlu taraftarları arasında 3 parçaya ayrıldı.
Aslan'ın kafa ve pençeler dahil en büyük payı İmamoğlu'nun görünüyor.
Ön ayaklar Özel, arka ayaklar Kılıçdaroğlu'nda ama bu parçalar birleşmeden Aslan'ın ormanlar kralı olma ihtimalini beklemek hayalperestlik olur.
Bu üç parça birleşir mi? Hayır birleşmez. Herkesin kazandığı bir yöntemle geçici ateşkes olabilir ancak.
İktidar cephesine bakarsak...
İyi Parti'nin yerel seçimlerde aday çıkarmasının iktidara alan açtığı bir gerçek. Bu gerçekliği iktidar nasıl realize eder, ya da edemez, bunu beraberce göreceğiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kısa vadedeki en büyük talebi İstanbul'u almak, uzun vadede ise yeniden Cumhurbaşkanı seçilmek.
İmamoğlu bugünlere kazanarak geldi.
İçinde popülizm ve Erdoğan karşıtlığı olan sosyolojiyi kendisi açışından iyi yönetti.
Üstüne bonus olarak CHP'nin en önemli karar vericisi oldu.
Siyaset sonuç alma sanatıysa, İmamoğlu başarılı.
Siyaset eser bırakmaksa, İmamoğlu'na başarılı demek için erken.
Fakat...
An itibariyle İmamoğlu sadece İstanbul değil, Türkiye siyasetinde Erdoğan'dan sonra gelen en önemli siyasi profil haline geldiğini de görmek gerekiyor.
Yaşayan en tecrübeli liderlerden birisi olan Erdoğan'ın bu parametreleri görmeme ihtimali yok.
İmamoğlu'nu simetrik bir siyasetle yerinden etmek zor olduğuna göre Erdoğan muhtemelen asimetrik hamleler deneyecektir.
Murat Kurum ismi İstanbul'da demleniyor gibi ama İstanbul'u almak için Kurum yeterli olmayabilir.
Erdoğan'ın halen Selçuk Bayraktar ya da yakın zamanda sol cenahın da sempatisini kazanan Ali Yerlikaya’yı aday ilan etme ihtimalinin masadaki seçeneklerden birisi olduğunu söyleyebilirim.
Bu durumda dahi Erdoğan'ın bir asimetrik hamleye daha ihtiyacı olacaktır.
Mesela, Kürt siyasetini yanına çekmek gibi... En azından bir bölümünü!
Bu tarz iki asimetrik hamle ile İstanbul'da iktidarın şansı yüksek olabilir.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) sözcüsü Ayşegül Doğan, kısa süre önce partisinin Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK), "Türkiye’nin her yerinde yerel seçimlere kendi adaylarıyla girme eğiliminin ortaya çıktığını" söyledi.
Dikkat ederseniz, karar demiyor!
Eğilim diyor Hedep sözcüsü.
Önce iktidar ve muhalefetin elini görmek istiyorlar.
Anlaşılır bir strateji bu.
Gördüğüm olgulara göre HEDEP'in iktidarın önünü açma ihtimali, muhalefetin önünü açma ihtimalinden daha fazla görünüyor.
Çünkü...
İktidara temkinli olsa da HEDEP, muhalefete hiç güvenmiyor gibi.
HEDEP: BU SEFER KENDİ BAŞIMIZA GİRDİĞİMİZ TÜM SEÇİMLERDEN DAHA YÜKSEK OY ALACAĞIZ!
Buraya kadar yazdıklarımın önemli bölümü subjektif bir siyaset okumasaydı.
Şimdi bir kulis bilgisini paylaşarak parçalardan bütüne gitmeyi deneyelim.
Üç gün önce Ankara'nın tanınmış bir lokantasına HEDEP yöneticileri öğle yemeği için gelmişler.
Yan masaların da duyabileceği yüksek sesle ittifak konusunu tartışmışlar.
Partinin üst düzey bir yetkilisinin "İyi Parti bile biz tek başımıza gireceğiz seçimlere diyor. Yahu, bu sefer partimiz şimdiye kadar aldığı en yüksek oyu alacak!"
Bu konuşmanın en can alıcı kelimeleri "partimiz şimdiye kadar aldığı en yüksek oyu alacak!" sözleri elbette.
Çünkü...
Bir partinin tarihindeki en yüksek oyu alacağını iddia etmesi için kendi adayları ile seçime girmesi gerekir.
Kimbilir belki de HEDEP yöneticilerinin kalabalık bir ortamda bu kadar yüksek sesle niyetlerini göstermeleri duyulması içindir.
Bu konuda şimdilik kesin bir bilgi yazmak mümkün değil ama HEDEP'in bu yaklaşımı ete kemiğe bürünürse, muhalefet açısından bazı yerlerde merkez ve sağ profil aday çıkarmak hayati önem taşıyacak.
HAKAN FİDAN VE FUAT OKTAY'IN DİKKATİNE!
Aydınlık Gazetesi'nden İsmet Özçelik yazmış...
Girne’de gayr-ı resmi sinagog bile açılıyor. Diğer ülkelerden gelip mülk alanlar… Nedense çoğu Yahudi kökenliler… Son dönemde Ukrayna’dan çok gelen var. İddialar ciddi…
Özçelik'in yazısını okuyunca Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş'ın davetlisi olarak Kıbrıs'a gittiğim günleri hatırladım.
Rahmetli Denktaş büyük misafirperverlik göstermiş, hatta bir bakanını beni Kıbrıs'ı gezdirmek üzere görevlendirmişti.
Protokol işlerinden pek haz etmediğim için otelden ayrılarak bir gazeteci arkadaşımın evinde kaldım.
Kıbrıs bana ilginç geldiği için kendi imkanlarımla kalış süremi biraz uzattım.
Ve bir gün kapı çalındı.
Gelen Kıbrıs Polisiydi.
Bana, Kıbrıs'a niye geldiğimi. Kaç gün kalacağımı ve bu süreyi uzatmamam gerektiğini söylediler.
Torpil işlerini pek beceremediğim için "Cumhurbaşkanı Denktaş'ın misafiriyim " demeye utandım.
O günlerden bugünlere geldik.
Yani, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Kıbrıs'ta rahat rahat kalamadığım günlerden, bugün Kıbrıs'ın yasal bir kuşatmaya doğru adım attığı süreçlere geldik.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakanlığı Komisyon Başkanı Fuat Oktay'a öneriyorum.
Kıbrıs'ın siyonist yahudiler tarafından kuşatılma bilgileri çoğaldı.
Bu konu muhakkak takip ediliyordur ama mümkün olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Kıbrıs vatandaşı yapılması kalıcı çözümlerden birisi olabilir. Sıra bana gelirse, seve seve Kıbrıs vatandaşı da olurum. Bana sıra gelmeyecekse, en son sıraya geçer, vaktini beklerim. Yeter ki bu konuya el atılsın.
VELHASIL: "Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi ‘yapmam’ dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır..."
Hz. Muhammed
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!