Antalya'da, Genel Başkan
Özgür Özel'in de katıldığı CHP'nin iki günlük milletvekili kampı yapıldı.
Özel bilgilerime geçmeden önce kampa yönelik değerlendirmelerde bulunan CHP'li Ali Öztunç'un sözlerine bakalım;
"Verimli bir kamp oldu. Birtakım yanlış anlaşılmalar vardı. Bunların düzeltilmesi için bir anlamda herkes eteğindeki taşı döktü" dedi.
CHP'li Ali Öztunç'un "bir takım yanlış anlaşılmalar vardı" sözlerini bir kenara not ederek özel bilgilerime geçebilirim.
Antalya'da sayıları 25- 30 civarında CHP'li milletvekili, Özgür Özel'i kenara çekerek ilginç konuşmalar yaptılar.
CHP'li vekiller "Sayın genel başkanım. Ekrem Bey neredeyse her ile başkan olsun diye yakın tanıdığını gönderiyor. Seçmenimiz de bize genel başkan kim diye soruyor!"
Bu sözleri bir kaç milletvekili söyledi ama diğer milletvekilleri kimisi kafasıyla, kimisi sözleriyle onayladı.
CHP lideri Özel önce dinlemekle yetinse de, bu ve benzeri sitemler çoğalınca "Ekrem başkanımızla konuşacağım!" dedi.
Ekrem İmamoğlu'nun delege, teşkilat ve lojistik desteği olmasa, Özgür Özel'in Kılıçdaroğlu'nu yıkması söz konusu olamazdı.
Tam da bu yüzden Özel'in CHP'li vekillerin sitemine tok bir yanıt vermesi, içerdeki közü alevlendirebilirdi.
Aslında CHP'li vekillerin bu sitemi Özel'in hareket alanını bir parça açabilir.
İmamoğlu'na "Görüyorsun durumu. İsyan çıkabilir" diyerek, parti içindeki potansiyelini genişletebilir.
Herkesin kendi konumunu sindirmesi sağlanamazsa, İmamoğlu-Özel kapışması ancak geciktirilebilir!
İKTİDARIN BÜYÜK RİSKİ!
Tek tek detaylara girmeyeceğim ama son dönemde iktidar, herkesin kendi oyununu oynadığı bir platform haline gelmeye başladı.
Sadece parti içinde değil, bakanlıklarda da öyle.
Genel merkezde birbirlerini seven yönetici sayısı azaldığı gibi, bakanlıklarda da aynı dağınık zekâyı görmek mümkün.
Daha açık deyimle...
Muhalefetin profili iyice düşünce, iktidar kendi içinde birbirlerine karşı muhalefet geliştirmeye başladı.
Neredeyse her konu Erdoğan'ın sırtına yüklenmiş durumda.
Erdoğan'ın yükünü alıyormuş gibi yapanlar, kendi mevzilerini güçlendiriyor.
Benjamin Franklin "Bir parti umumi bir planı tatbik ederken, her adamın o görüşte kendi hususi menfaat ve alakası vardır. " der
İktidarın içindeki bazı güç unsurları, Erdoğan'ın dediğini yapıyor gibi gözükse de, bir sıkıntı halinde "Bu planlar bize ait değildi!" diyecek bir marj ile stratejik boşluklar bırakıyorlar.
Peki, bu neden böyle? Belki başka bir yazıda bunu detaylarıyla analiz ederim ama kabaca bakınca AK Parti’de gelinen tablo biraz şöyle:
Birincisi; AK Parti demek Erdoğan demek. 22 yıllık bir iktidara rağmen Erdoğan figürü o kadar baskın bir figür ki, AK Parti o güçlü figürün altında kurumsal bir yapıya dönüşemedi. Yani Erdoğan varsa AK Parti var yoksa, yok.
İşte bu gerçek bizi ikinci duruma getiriyor. Konumu görevi ne olursa olsun AK Parti’nin bütün ileri gelenleri Erdoğan varken varlıklarının ancak Erdoğan’ın izin verdiği kadar “var olacağını” bildiği için hem müstakil bir varlık ortaya koymuyor hem de koyamıyor. Bu da bir yandan onları silikleştirip önemsizleştirirken paradoksal bir şekilde onların üstündeki sorumlulukları alıp kendilerini konforlu bir alana çekiyor. Büyük tekeri takip eden küçük tekerin konforlu alanı diyeyim siz anlayın.
Ama bu ilk iki madde yukarıda bahsettiğim handikabı ortaya çıkarıyor ki bu da üçüncü başlık. Tamam; Erdoğan varken onun izini takip edip teveccühünü de alarak siyasi kariyerlerini kazasız belasız
götürebilirler. Ama ya sonra? Bu işin bir de Erdoğan sonrası var ve biliniyor ki herkes bir şekilde o sonrası için kendince yığınak yapıyor. İşte yukarıda bahsettiğim marj biraz da bununla alakalı.
ANKARA'DA RADAR VAR!
Hürriyet Ankara ekinde çalışırken, şu anda tekrarlamak istemediğim bazı işlerinden dolayı bir kaç kez sütunuma konuk ettiğim bir gazeteci var.
Kendisi açışından negatif konular.
Ankara'dan İstanbul Hürriyet'e gitti.
Hürriyet'te de rahat durmuyor bu arkadaş. Hürriyet'in internet sitesini babasının malı gibi kullanıyor. Son örneğini verebilirim.
Uluslararası bir festivalde finale kalan filmin başrol oyuncusunun ismini hürriyet.com'da ısrarla yazmıyor!
Acaba yanlışlıkla mı oldu diye uyarılıyor ama yanıtı "Ben o adamın ismini görmek istemiyorum!" oluyor.
Hayırdır?
Ne olursa o ismi yazacaksın?
Film, festivalde finale kalmış.
Başrol oyuncusunun ismini habere koymayacaksın da kendi ismini mi koyacaksın?
Hürriyet bu kadar kişisel zevklerin tatmin olduğu yer haline gelmemeliydi Sayın Yıldırım Demirören...
Haksız mıyım Sayın Ahmet Hakan?
Ankara'da radar var!
Yukarıdaki fotoğraf Yaşar Kemal'in omzunda heybesiyle köyden kente geldiği gün çekilmiş.
Beni etkileyen bir kare bu.
Ellerinde tahta bavullar.
Hemen arkasında fötr şapkalı, buram buram burjuva kokan insanlar.
Bu fotoğraf aslında hangi görüşten olursak olalım, mahçubiyetin içine gizlenen mahsunluğun, mahsunluğun da içine gizlenen direncin fotoğrafı.
'AYLAN BEBEK' FİLMİMİZ PARİS ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ’NDE FİNALDE!
Yapımcısı olduğum ve başrolünü Wilma Elles ile paylaştığım 'Aylan Bebek' filmi Paris Film Festivali’nde finale kaldı.
Filmde eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu da rol aldı.
Kısa süre önce vefat eden Mike Mitcell, Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı Hande Fırat’ın yanı sıra İranlı aktör Ali Sabri Belaid,
Aydan Çakır, Yunan aktör Hripsime Sargsan, Kadir Süleyman, Dursun Hazerov, Gonca Yeşil, Eymen Kaya, Mustafa Ayhan da yer aldılar.
Filmi, usta yönetmen Ömer Sarıkaya yönetti. Bu sosyal sorumluluk projesini, yeni Aylan Bebekler olmasın diye çektik. Tüm gelir de mağdur Aylan Bebeklerin olacak.
VELHASIL: Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin. Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak. - Mevlana
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!