“Bir kere sınırı aşan için artık sınır yoktur” denir.
O sınır aşımından sonra gelinen yer, arsızlıktır. Arsızlığı, “insan olma” hali içinde “dibin dibi” olarak da okuyabilirsiniz. Hatta, öyle okumalısınız.
Utanmazlık, yüzsüzlük, öz saygının kaybı ve bunun gibi insanı eşref-i mahlukat seviyesinden esfeli safilin seviyesine götüren hasletlerin yitimi arsızlıkla başlar.
Yani tehlikelidir. Yani çok tehlikelidir.
Biliyorsunuz; Türkiye’ye bir şeyler oldu. Yepyeni bir toplumsal hikâye var ve o hikâye değerlendirmelerini “değer” temelinde yapan herkesi, son derece rahatsız ediyor.
Çünkü siyasetten iş hayatına, medyadan sosyal hayata kadar her alana yayılan bulaşıcı bir arsızlık durumu artık gözünüzü kapatsanız bile görmezden gelemeyeceğiniz kadar bariz bir şekilde, hayatlarımızın tam merkezinde yer almaya başladı.
Her geçen gün daha fazla kişi utanmazlığı bir norm olarak kabul etmeye, yaşamında ahlak, işinde meslek ahlakı gibi bir temel motivasyon kaynağını yok saymaya başladı.
Bu bulaşıcı toplam arsızlık hali artık duyulan, dinlenen hatta gözle görülen şeylere bile şüphe ile bakmamıza neden oluyor.
SÜLEYMAN SOYLU’YU İSTİFA ETTİRME İŞTAHI
Vaktiyle gazeteciler için haberlerinin doğruluğu namus meselesiydi. Bir insan namusuna sahip çıkmak için nasıl özen gösterirse gazeteci de haberinin doğruluğu için o derece özen gösterirdi.
Ola ki kaynağı tarafından yanıltıldı, ola ki şu ya da bu şekilde doğru olduğuna inansa bile yanlış çıktı, bunun bir bedeli vardı. En azından o gazeteci-gazete utanır, özür dilerdi. En azından aynı yanlış üzerinde tepinmeyecek kadar “onuru” olurdu.
Ama şimdi…
En güncel örnek üzerinden gidelim.
Neredeyse gün aşırı şu haberleri görüyoruz: Süleyman Soylu istifa etti. Süleyman Soylu görevden alındı.
Hatta önceki gün itibarlı ve köklü kabul edilebilecek bir gazete o kadar iddialıydı ki yeni Bakan’ı da atadı, onun kadrosunu falan kurdurdu.
Sonuç? Bugün Süleyman Soylu hala İçişleri Bakanı. Hala görevde. Ve o gazeteden, o haberi yapan gazeteciden tek bir özür açıklaması yok.
Neden olsun ki? Az önce yukarıda bahsettiğimiz “arsızlık iklimi” hâkim iklimken, meslek ahlakı diye bir konu rafa kalkmışken, özür de neyin nesiydi?
Bu ülkenin kesintisiz en uzun süreli İçişleri Bakanlığını yapmış ve bu görevinde onu sevmeyenlerin bile hakkını teslim ettiği Soylu’yu 5 yıldır her gün istifa ettirmiyorlar mıydı? Görevden aldırmıyorlar mıydı? Hangisi özür dilemişti? Bir eksik bir fazla ne fark ederdi?
Gazetecinin en büyük serveti olan güvenilirlik arsızlık ikliminde para etmiyor olsa da; hala mesleğine saygı duyan, meslek ahlakı diye bir olguyu hala var kabul eden az sayıdaki gazetecinin içi sızlıyor. İçimiz sızlıyor.
Ve… Utanıyoruz. Sizin adınıza.