Öyle ya; bugün karşısında olduğunuz, “onu değil beni seçin” dediğiniz yapının bir zamanlar aktörüydünüz. AK Parti bu günkü tabloyu bir günde değil, 20 yıllık bir süreçte oluşturmuştu ve siz de o tablonun bir yerinde el vermiştiniz.
İşte Ahmet Davutoğlu da Ali Babacan da o bagajla kurdular partilerini.
Ancak Babacan için durum biraz farklıydı. Belki de bir zamanlar AK Parti’de olup o bagajın ağırlığını en az hissedecek figür Ali Babacan’dı.
BABACAN’IN FIRSATLARI…
Aktör olduğu dönemde alanı olan ekonomide Türkiye’nin çok parlak bir dönem geçirmesi, kişiliği nedeniyle muhalif kesimler değil herkesle iyi geçinmesi, kavgayla, sataşmayla, kıyıcı bir parti siyasetiyle siyasi kişiliğini eşleştirmemesi Babacan için büyük fırsattı.
Aslında bugün Davutoğlu’nun her adımda önüne çıkan aşırı Erdoğan’cı sözleri, Başbakan olarak bizzat uygulayıcısı olduğu bugün çokça eleştirilen kritik kararlar, Suriye bataklığı gibi bir fiyaskoda imzası olması gibi yükleri taşımıyor olması Babacan için bir başka fırsattı.
Nereye gideceği belli olmayan genç seçmeni yakalaması en olası liderdi. Genç, ODTÜ’de okumuş, Avrupa görmüş, dil bilen, sempatik bir figür o herkesin peşinde koştuğu kitleye daha yakındı.
Ve asıl büyük fırsat… Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyordu ve O Türkiye ekonomisine altın çağını yaşatmış bir adamdı. Yani konjonktür ona gel gel diyor, geçmişi Davutoğlu’nun aksine peşinden gelip onu geri çekmiyor sadece doğru adımları atması gerekiyordu.
FIRSATLAR NASIL TEPİLİR?
Babacan’ın lider olarak çıktığı yolda aldığı mesafe bir “tüm bu fırsatlar nasıl tepilir” manifestosu sanki.
Doğru adımları atmak için 4 dönem milletvekilliği, 13 yıl Bakanlık, 2 dönem Başbakan Yardımcılığı, 4 yıl boyunca Türkiye-AB baş müzakereciliği yapmış olmaya, ODTÜ’den birincilikle mezun olmaya, Amerika’da yüksek lisans yapmaya gerek yok.
Sadece toplumsal hikâyeyi okuma becerisi olsaydı; yola çıktığı ilk gün sadece ekonomi, en iyi bildiği ve vatandaşın duymayı en çok istediği şeyi, yani ekonomiyi nasıl düzelteceğini anlatsaydı bugün onca bagajına rağmen Davutoğlu’nun gerisinde olmaz, 6’lı masanın küçük partisi olarak arz-ı endam etmezdi.
Ama bunu yapmadı. Yukarıda bahsettiğimiz tüm o parlak eğitim ve siyasi kariyerine rağmen yapmadı.
Babacan’ın görece daha çok merak edildiği, dikkatlerin üzerinde olduğu ilk dönemi anımsayın.
DEVA partisi ilk genel kurulunu yapacaktı. Ne diyecek diye herkesin kulak kesildiği konuşmasından geriye 28 Şubat’ta mağdur edilen eşini anlatırken engel ol(a)madığı gözyaşlarını kaldı.
Bu mudur?
Evet buydu. Ve Babacan için perde orada indi.
Tren kaçtı artık. Geçmiş olsun.