Adnan KÜÇÜK
AK Parti kurucu üyelerinden Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Burhan Kuzu, 17 Ekim 2020 günü Covıd-19 teşhisi ile özel bir hastanede tedavi altına alındı, yaklaşık iki haftalık tedavi süreci sonrasında, 1 Kasım 2020 günü vefat ederek ruhunu Rahman’a teslim etti.
Merhum Burhan Hoca, iktidarıyla muhalefetiyle herkesin sevdiği, razı olduğu mümtaz şahsiyetlerden biriydi. En muhalifleri bile, sevimli siması sebebiyle, O’na kin ve düşmanlık yerine sevgi ve muhabbet beslemiştir. Burhan Hoca o kadar sevimliydi ki, Gazeteci Ahmet Hakan’ın ifadesiyle?“ne zaman gülse, yüzü bir çocuğun yüzü gibi olurdu”.
Siyasette o kadar samimiydi ve hile bilmezdi ki, vatandaş bir talepte bulunduğu zaman, olmayacaksa talep sahibine bunu eğmeden bükmeden izah ederek söylerdi. Talep sahibi de bu cevabın doğruluğuna mutlak inanırdı; “beni baştan savmak istiyor” kabilinden bir inanmama yapmazdı. Olabilecek bir iş için de, hemen talep sahibi yanında ya da o anda olmuyorsa müsait bir zamanda, vatandaşın talepleri için ne gerekiyorsa yapar, çabasını esirgemezdi.
Hatta siyasette siyasetçilerin büyük ekseriyeti, liderine karşı nazlandığı ya da kızarak küstüğü zaman, ya bu durumu gizler, içinden homurdanır, bu homurtulardan liderinin haberdar olmasını istemez, ya da kökten küserek partiyi terk ederdi. Burhan Hoca bu konuda da o kadar samimiydi ki, siyasette beklentileri karşılanmadığı zaman bunu açık yüreklilikle ifade eder ve bu açık yüreklilik ve samimiyeti sebebiyle de parti yönetimi tarafından dışlanmak bir yana sevilirdi. Belki de siyasette uzun süre tutunmasını sağlayan da onun bu samimiyeti idi.
Son seçimlerde aday gösterilmediği zaman, “hocam artık bundan sonra ne yapacaksın” dediğimde, “Adnan, her şey milletvekilliğinden ibaret değildir, bizleri bekleyen çok işler var, Ankara’dayım ve İstanbul’da inzivaya çekilmiyorum” dedi. Ne küstü, ne kırıldı, ne de uzaklaştı.
Merhum Burhan Hoca’nın Bakış Açısında Başkanlık ve Parlamenter Sistem
Başkanlık sisteminde, Başkan, yasama meclisine giremez, kanun teklifi veremez. Bunları milletvekilleri yapar. Başkanlık sistemi, aslında parlamentonun üstün olduğu “Kongre Hükümeti” sistemidir; fakat adı “Başkanlık” denilerek yanlış konulmuştur.
Bazıları başkanlık sisteminden diktatör çıkar diyorlar. Bir kişinin, diktatör olabilmesi için, kanun çıkarabilme ve harcama yapabilme yetkilerine sahip olması lazımdır. Başkanlık sisteminde bu yetkilerin ikisi de Başkanda yoktur. Parlamenter sistemdeki Başbakan, başkanlık sistemindeki Başkandan üç kat daha fazla yetkiye sahiptir.
Türkiye’de sistemin içinde “başkanlık” kelimesi geçtiği için, bazı insanlar bunu krallık ya da diktatörlük zannediyorlar. Başkanlık sisteminin Türkiye’ye diktatörlük getireceği fikri temelsizdir. Hitler Almanya’da, Franco İspanya’da, Mussolini İtalya’da parlamenter rejimde türemiş diktatörlerdir. Diktatörlüğe en müsait sistem, başkanlık değil, parlamenter rejimdir.
Maurice Duverger’in “Seçilmiş Krallar” olarak nitelediği yöneticiler, “parti disiplini” sebebiyle, hem yasamayı, hem de yürütmeyi mutlak olarak kontrol edebilme imkânına sahip olan Başbakanlar sayesinde parlamenter sistem uygulamalarında ortaya çıkabilmiştir.
Başkanlık sisteminin Türkiye’ye uymayacağı yönündeki görüşlerin temelinde milli iradeye güvensizlik yatmaktadır.
Klasik parlamenter sistemde mevcut olan “kuvvetler dengesi”, parti disiplini sebebiyle, yeni parlamenter sistemlerde yürütme lehine bozulmuştur. Yeni parlamenter sistemde yürütme daha da güçlenmiştir. Güçlü partinin, hem hükümeti, hem de Meclisi kontrol ettiği bir hükümet sistemi olarak parlamenter sistemde yasama ve yürütme organları arasında rekabetten söz etmek zordur. Parlamenter sistemlerde yasama-yürütme ayrımı bitmiş, bunun yerini iktidar-muhalefet diyaloğu almıştır. Parlamento, yürütmeyi denetleyen bir organ olmaktan çıkarak icra organından gelen kanun önerilerini onaylamak için kurulmuş tasdik makamına dönüşmüştür.
Başkanlık sistemi; kuvvetler ayrılığı ilkesini katı bir şekilde uygulayan, kuvvetleri birbirine kontrol ettirmekle beraber, yürütme organının üstün olduğu bir hükümet sistemidir.
Başkanlık sistemi, parlamentoyu daha güçlü hale getirmekte, milli iradeye kuvvet vermekte ve hükümete istikrar sağlamaktadır. Bu sebepledir ki, başkanlık sisteminde esas güç Başkanda değil parlamentoda yoğunlaşmaktadır.
Halkın hükümeti doğrudan belirlemiyor olması, koalisyon hükümetlerinde yaşanacak başarısızlıklarda hesap sorulacak partiyi teşhisin zor olması ve seçimlerde seçmenin hükümete ilişkin tercihinden emin olamaması, parlamentarizmin demokratik niteliğini zayıflatmaktadır.
Burhan Hoca’nın Misyonu
Türkiye’de misyon sahibi olarak istikrarlı bir şekilde bir fikri tüm samimiyeti ile uzun süreli olarak savunan bilim insanlarının sayısı çok azdır.
Çoğu kişiler, belli dönemlerde belli fikirleri savundukları halde, dönemin şartlarının değişmesine bağlı olarak fikirlerini esnetebilmekte ya da değiştirebilmektedirler. Bir dönem bir fikri savunurken, bir başka dönemde başka fikirleri savunabilmektedirler. Bir başka dönemde, daha başka fikirlere sarılarak, tabiri caizse sürekli kendi ekseni etrafında dönen Mevleviler gibi bir fikirden bir başka fikre dönüşler gerçekleştirebilmektedirler.
Bazen bilim adamı kimliğini gerileterek, siyasi liderinin peşine takılan kişilikler de var. Akademik titr olarak kendisinden Dr., Doç., Prof. olarak bahsedilse de bu kişiler, ya lideri konuşmadıkça konuşmamakta, ya da siyasi liderinin ne diyeceğini tahmin ederek belli bir yönde laflar etmekte, daha sonra lideri farklı bir söz söyleyince anında daha önce açıkladığı sözlerini değiştirerek siyasi liderinin söylediklerini papağan gibi tekrarlamaktadırlar. Bazen bu tip akademisyen siyasetçiler, siyasi liderini terk edip bir başka liderin eteğine yapışarak fikirlerini onunki ile benzeştirmekte, bazen partisinde yer edinemeyip partisiz kaldıklarında, önceki liderine yoğun eleştiriler getirerek önceki fikirleriyle esaslı şekilde çelişmekte, bazen de sık sık parti değiştirerek, her bir parti değişikliğinde fikirlerini de değiştirmektedirler. Fikri istikrarı en zayıf olan ya da bu konuda istikrarı hiç olmayanlar bu tür akademisyenlerdir.
Bu tür akademisyen siyasetçilerin, belli bir partiye üye olsun ya da olmasınlar, hiçbir akademik titri olmayan, hiçbir fikri istikrara sahip bulunmayan “çevir kazı yanmasın”cı alelade siyasetçilerden pek farkı yoktur. Bunların sahip oldukları fikirler yönünden toplum nezdinde pek itibarları da yoktur.
Doğru bildiği fikirleri, her dönemin şartlarında, kıvırmadan, eveleyip gevelemeden söyleyen akademisyen siyasetçiler ise, hakikatte fikri istikrar ve derinlik bağlamında makbul kişilerdir, ülkemizin bu türlere büyük ihtiyacı vardır; bunlar, toplum genelinde çok daha muteberdirler. Tekrar ifade edeyim, ülkemizde maalesef bunların sayısı oldukça azdır.
Aramızdan ayrılan Burhan Hoca bu azlar arasında, yani son grupta yer almaktadır.
Burhan Hoca’nın Şahsı Hakkında Kısaca Malumat Vermek İstiyorum.
Burhan Hoca, 1 Ocak 1955'te (kendi ifadesiyle 1953’de) Kayseri’nin Develi ilçesinde doğdu. 1976 yılında İÜ (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesini bitirdi. Kaymakamlık imtihanını kazanarak,?Tekirdağ’da bir süre kaymakamlık stajı yaptı. 1976 yılında, İÜ Hukuk Fakültesinde asistan olarak akademik hayata ilk adımını attı. Yüksek lisans ve doktora eğitimlerini İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuk Anabilim Dalında yaptı.?
Belli akademik çevreler, sahip olduğu fikirleri sebebiyle, Doç. olmasına mâni olmak için çok ciddi çabalar sarf ettiler. Bütün bu zorlamalara rağmen 1989 yılında doçent olmaya muvaffak oldu. Bu sefer de aynı çevreler, 28 Şubat Sürecinin oluşturduğu karanlık ve bulanık ortamda uzunca süre Profesörlüğüne mâni olmak için direnç gösterdiler. Burhan Hoca bütün bu direnmelere rağmen 1998 yılında Prof. oldu.
Burhan Hoca, çeşitli STK’larda üyelik ve yöneticilik yaptı, 2001’de Ak Parti’nin Kurucu Üyesi olarak siyasete atıldı, 22., 23., 24. ve 26. Dönemlerde İstanbul’dan Milletvekili seçildi, Anayasa Komisyonu Başkanlığı, Cumhurbaşkanı Fahri Baş Danışmanlığı, AK Parti MKYK Üyeliği ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyeliği görevlerini yürüttü.
Burhan Hoca ile Olan İlişkim
Ben lisans eğitimimi İÜ Hukuk Fakültesinde yaptım ve 1988 yılında mezun oldum. Benim öğrenciliğim döneminde Burhan Hoca, Hukuk Fakültesine kayıtlı öğrencilerden numarası tek olan öğrenciler grubunun olduğu Anayasa Hukuku kürsüsünde öğretim üyesi idi. Ben çift numaralı öğrenci idim ve Anayasa Hukuku dersimize Prof. Dr. Erdoğan Teziç ve Doç. Dr. Bülent Tanör girmişti. Bu vesileyle Burhan Hoca, lisans döneminde benim derslerime girmedi. Ancak fakülteyi bitirdikten sonra kendisi ile görüşmelerim oldu.
Burhan Hoca, benim hayatımda çok önemli bir yeri olan ilk tebliğ sunumumda, oturum başkanlığı yaptı. İfade hürriyeti ile alakalı ilk tebliğimi, 2003 yılında Ankara’da bir Otel’de sunmuştum. Sunum esnasında bana sağladığı manevi destek ve motivasyon, mesleki hayatım boyunca unutulmaz etkiler meydana getirdi. O zaman daha yeni Dr. olmuştum. İlk konuşmam olacağı için, heyecanım doruktaydı. İşte tam da bu zeminde, bana verdiği güçlü manevi destek neticesinde rahatladım.
Burhan Hoca ile sonraki yıllarda da diyaloğumuz devam etti. Bir defasında kendisini Kırıkkale Üniversite’sinde başkanlık sistemi ile alakalı olarak konuşturduk, iki sene önce de başkanlık sistemi konusunda konuşturmak üzere Kırıkkale Üniversitesine davet ettik. Kendisini aradığımda, “Adnan çok yoğunum, aslında sen başkanlık sistemini benden daha iyi biliyorsun, artık sen konuş” dedi. Ben de “estağfurullah hocam, ne haddimize, siz bu sistemin Türkiye’deki fikir babasısınız” dedim. Ama Burhan Hoca yoğunluğu sebebiyle gelemedi.
En son diyaloğumuz takriben 3 ay önce oldu. Genellikle kendisini ben arardım. Ama bu sefer kendisi beni aradı ve bana “bazı CHP’li akademisyenler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olamayacağını söylüyorlar. Bu konuyu yaz” dedi. Ben de “baş üstüne yazarım” dedim. Söz konusu makaleyi yazdım ve 23 Eylül günü yayımlandı: “Recep Tayyip Erdoğan 2023 Seçimlerinde Cumhurbaşkanlığına Aday Olabilir Mi?” (Türk Time). Sonra yazıyı kendisine ilettiğimde çok mutlu olmuştu.
Başkanlık Sistemini Savunan Burhan Kuzu
Türkiye’de bazı akademisyenlerin fikirlerini değiştirdikleri konulardan biri de başkanlık sistemidir. Bazı akademisyenler, yıllar yılı başkanlık sistemini savundukları halde, AK Parti Türkiye’ye başkanlık sistemini getirmeye kalkışınca, derhal radikal başkanlık sistemi muhalifi haline geldiler. Bu kişilerin fikirlerinin değişmesine, AK Parti’nin icraatları yön verdi. Ak Parti karşıtlığı, bu kişileri daha önce savundukları başkanlık sistemine karşı tutum almaya sevk etti.
Bazı akademisyenler de eskiden parlamenter sistemi savundukları halde, zamanla başkanlık sistemi Türkiye’de konuşulmaya başlandıktan sonra, bir kısmı AK Parti’nin politikalarına bağlı olarak, bir kısmı da “akademik fikri gereklilikler” çerçevesinde görüş değiştirerek, başkanlık sistemini savunur hale geldiler. Ben de, önceleri parlamenter sistemi savunduğum halde, 2010 yılından itibaren, akademik fikri gereklilikler çerçevesinde başkanlık sistemini savunmaya başladım.
Burhan Hoca’nın Başkanlık Sistemiyle ilgili ilk makalesi (Türkiye İçin Başkanlık Sistemi I ve II) 1996’da Liberal Düşünce Dergisinde (2. ve 3. Sayı) yayımlandı. Daha sonra 1997’de Başkanlık sistemi ile alakalı bir kitabı yayımlandı: Türkiye İçin Başkanlık Sistemi. 2017 yılında Başkanlık Sistemi ile alakalı kitabı biraz daha geliştirilerek yeniden yayımlandı.
Burhan Hoca’nın takip eden yıllarda, Başkanlık istemi ile alakalı çok sayıda makalesi yayımlandı. Son yıllarda Başkanlık Sistemi ile alakalı onlarca konferans verdi, sempozyum ve panellerde konuştu, televizyon programlarında başkanlık sistemini hararetle savundu.
Burhan Hoca, her ne kadar başkanlık sistemi ile alakalı ilk akademik makalesi 1996’da yayımladı ise de, daha önceki yıllarda da başkanlık sistemini öneren fikirleri savunmakta idi. Cumhurbaşkanı Rahmetli Turgut Özal’a bu konuda ilham verdi, görüşlerini beyan etti. Bu sebeple, Burhan Hoca, 35-40 yıllık süre içerisinde başkanlık sistemini sürekli savundu. Bu konuda zikzak çizmedi, bir dönem parlamenter sistem, bir başka dönem başkanlık sistemi demedi. Hayatı boyunca hep başkanlık sistemini savundu.
Burhan Hoca başkanlık sistemine dair fikirleri savunduğu için gerek akademik gerekse sair kesimlerden çok yoğun eleştirilere muhatap oldu. Özellikle bu sistemi bir akademisyen olarak ilk defa savunduğu dönemlerde bu konuya ilişkin fikirlerinde sürekli yalnız kaldı. Bir kısmı bilerek bir kısmı başkanlık sistemi hakkında yeterli birikimi olmadığı halde, Burhan Hoca’yı hep eleştirdiler. Bu konudaki yalnızlığı kesinlikle O’nu yıldırmadı. Bütün bu eleştiriler karşısında O daha yoğun bir şekilde başkanlık sistemi üzerinde yoğunlaştı.
Burhan Hoca bu sistemi savunurken, bir yandan başkanlık sisteminin faziletlerinden bahsederken, diğer yandan da parlamenter sistemin, dünyada ve Türkiye’de sebep olduğu sorunlu alanlara temas etti. O, körü körüne başkanlık sistemi savunucusu değildi; bu sistemin gerekliliğine ilişkin onlarca gerekçeyi makul bir şekilde yılmadan usanmadan izah etti.
2001 yılında AK Parti’de kurucu üye olarak siyasi hayata atıldığı zaman, başkanlık sistemine yönelik çalışmalarını daha da artırdı. Artık Burhan Hoca, Türkiye’de başkanlık sisteminin bir bileni, duayen savunucusu ve üstad-ı azamı olarak anılmaya başladı.
Bu kadar uzun süre başkanlık sistemini savunmak sadece Burhan Hocaya nasip oldu. Bu sebeple, akademik camiada başkanlık sisteminin fikir babası olarak Burhan Hoca bilinir. Diğerleri, yıllar sonra ondan ilham alarak bu sistemi savundular. Bu sisteme karşı çıkanlar, Burhan Hoca’yı, bu fikirleri ilk savunmaya başladığı günlerden bu yana kıyasıya eleştirdiler.
2017 Anayasa değişikliğiyle benimsenen ve 24.06.2018 genel seçimlerini müteakiben fiilen geçilen başkanlık sistemi Türkiye’de en çok Burhan Hoca’yı mutlu etmiştir.
Merhum Burhan Hoca’nın mekânı cennet, ruhu şâd olsun. Cenab-ı Hak kendisine rahmet eylesin, başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerine sabırlar versin. Kendi berzah aleminde bizleri beklerken, fikir babalığını yaptığı başkanlık sistemi de muhtemelen yıllarca bu ülkede uygulanmaya devam edecektir.