19 Şubat Pazartesi gece 23:10 civarında evimin dış kapı zili çaldı.
Bu saatte hayırlı bir misafir olmayacağı için görüntülü megafonu açtım.
İki kişi kapüşonlarıyla yüzlerini gizleyerek kapının açılmasını bekledi.
Megafondan onları izledim.
Bir süredir tehdit aldığım için anormallik olduğunu anladım.
Zile bastıktan sonra yaklaşık 1 dakika beklediler ve gittiler.
Odama geçtim ve savunma refleksi ile ruhsatlı silahımı hazır hale getirerek evin içinde bekledim.
3- 4 dakika sonra bir daha zile bastılar. Yine özenle yüzlerini gizliyorlardı. Şişman olan tetikçi, diğerine "Kapının fotoğrafını çek. Geldiğimizi görsün. Fotoğrafı atalım ona!" dediğini duydum.
(Evime tetikçileri gönderen azmettiriciye göndermeyi kastediyorlar... Bu süreçte Ankara Barosu Avukatı Ç. G.'nin başat bir rol oynadığı açık)
Geçen 5- 6 saniye benim karar anımdı.
Ya kapıyı açıp, meşru savunmamı sert yapacaktım.
Ya da bu mafya bozuntularını adalete teslim edecektim.
Şansları varmış!
İkinci yolu tercih ettim.
Tetikçi, azmettiricilerine evime geldiklerini ispat için kapı numaramın fotoğrafını çekerken kameraya 2-3 saniye yüzünü gösterince ben de onun fotoğrafını çektim.
Kapıma gelen tetikçiler ve bunları gönderenler; adam öldürme, uyuşturucu içmek, temin etmek, şantaj, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, hırsızlık, kasten yaralama dahil onlarca farklı suçtan sabıkası olan kişiler olduğunu daha sonra öğrendim.
Emniyet yetkililerine durumu bildirdim. Çete üyeleri yakalandı ve tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildiler ama mahkeme adli kontrol şartı ve yurt dışına çıkış yasağı ile serbest bıraktı!
(Asıl konu her ne kadar yazdığım bir yazı olarak görünse de ilgili makamlar soruşturmayı terör örgütleri bağlamında da çok yönlü yürütüyorlar...)
Karşımda adam öldürmekten hükümlü bir çete olduğu için muhatabı da haliyle emniyetin ilgili birimi oldu.
Organize ve kaçakçılık suçlarla mücadele birimi yetkili ve çalışanlarının sorumluluk anlayışı ve hızlarına teşekkür ederim.
Başta organize ve kaçakçılık daire başkanlığından sorumlu emniyet genel müdür yardımcısı Mahmut Çorumlu, Ankara Organize ve Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'nden sorumlu Ankara Emniyet Müdür yardımcısı Murat Çelik ve tüm mesai arkadaşlarının terör örgütleri ve çetelere karşı verdikleri amansız mücadeleye bir kez daha hayran kaldım. Müteşekkirim.
26.12.2019 tarihinde de yazdığım bir haberden dolayı Liceli Metin lakaplı bir mafya tetikçisi bu satırların yazarını vurmak üzere çıktığı güzergâhta, birisi altın iki silah, uyuşturucu ve 50 bin dolar parayla son anda yakalanıp tutuklanmıştı.
O zaman da emniyet birimlerinin hassasiyet göstererek koruma taleplerini kabul etmemiştim.
Son gelişmelerle ilgili bugün de aynı hassasiyeti gösterip, koruma verebileceklerini söylediler ama teşekkür ederek "şimdilik düşünmüyorum." dedim.
Sanırım buradaki temel güdüm, bir şey olacaksa başkasına olmasın duygusu.
Bu yaşadığım konuların bir yerde hiç bir önemi yok.
Kadere inanırım.
Her halin de gereğini yaparım!
Ne yazıldıysa o olur.
Gerisi hikâye ama beni rahatsız eden gazetecilerin ve meslek örgütlerinin tepkisizliği.
Gerçi aynı meslek örgütleri geçmişte, yazdığım bir haber yüzünden bir milletvekilinin mahkemeye giderek "Talat Atilla'nın cep telefonu ve bilgisayarlarına el konsun" dediği zaman da bırakın susmayı, vekili alkışlamış, beni de kınamıştı!
Haberiniz var mı bilmiyorum ama gazetecilik yoğun bakımda!
Geçmişte sağlık muhabirliği de yaptığım için yoğun bakımdaki hastanın ölme belirtilerini bilirim. İdrar azalması, ciltte morarma, göz bebeklerinde büyüme- küçülme ve böbreklerin fonksiyonlarının zayıflaması o hastanın ölmeye yakın olduğunu gösterir.
İşte tüm bu belirtiler medyada var!
Nietzsche’nin "Bugün artık kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor; çok fazla panzehir var." sözlerini yazmadan geçmek olmazdı.
NOT: Başta siyasetçiler olmak üzere her kesimden arayan, soran, "üzerimize ne düşüyor?" diye nezaket gösteren dost, arkadaş ve okurlarıma teşekkür ederim. İyi ki varsınız...
KRITİK MEVZU
2 yıldır gözlerden uzak dipten dibe ısıtılan kronik "açılım" mevzumuzun kapağı yeniden mi aralanıyor?
Bu öyle sıcak bir kapak ki, sayfayı çevirsen de çevirmesen de yaprakları için için yanıyor.
Efkan Ala’dan Ahmet Türk’e, Güneydoğulu iş adamlarından Tuncer Bakırhan’ın açıklamalarının satır aralarına kadar dikkatli bakarsak "bir açılım daha var" duygusunu hissetmemiz kolayca mümkün.
Devlet aklının bizlerin göremediği derinlik ve verilere sahip olduğunu öngörüyorum ama Türkiye'yi geri dönüşü olmayan noktaya götürecek hamlelerden de bir parça ürküyorum doğrusu.
Bölünmez bütünlük bir kez bölündüğünde, geriye kalan parçaların da bölüneceğini unutmamak gerekir.
Devletin neyi, ne kadar açacağı, açılan sayfaların kimleri ne kadar tatmin edeceği riskli bir mühendislik çalışması.
Bir de bu işin ağır komplikasyon ihtimallerini düşünürsek kolay bir karar değil.
İlk açılımın hasarlarını halen atlatamadık.
Devlet, şefkat refleksi ile hareket etse de, canlı yayın kameraları eşliğinde Abdullah Öcalan ve temsilcileri ile yapılan görüşmelerin hendekte sonuçlanması gibi kötü bir tecrübeye de sahibiz.
ABD istemediği sürece terör örgütü PKK'nın silah bırakmasının mümkün olmadığını bilmeyen tek bir kişi yoktur sanırım.
O zaman kilit soru şu;
Madem ABD PKK'nın silah bırakmasını istiyor, neden yıllardır binlerce konvoyla ağır silahları PKK mevzilerine taşımaya devam ediyor?
Değerli dostlar; bu konu, sosyolojik ve psikolojik unsurlardan bağımsız da değerlendirilemez.
TRT'de Kürtçe kanal açılması doğru bir karardı.
Türkçeyi hiç bilmeyen çok sayıda Kürt var ve ataları Çanakkale'de Yemen'de bu topraklar için bu topraklarda şehit düştüler.
Kürtçe müzik de serbest bırakıldı. Bu da doğru bir karardı.
Müzik, sözsüz olur mu?
Binlerce yıllık devlet geleneğimizin özgüvenidir bu kararlar.
Bu topraklar bölünmez bütünlüğün tartışılması dışında her türlü evrensel insan haklarını vatandaşlarına vermekle yükümlüdür.
Bu arada kaşıkla doldurup, kepçeyle dağıtmakta da üstümüze yok doğrusu.
Devletimizin binlerce şehit vererek belli bir olgunluğa getirdiği toplumsal kucaklayıcılık süreçleri, anlamsız kararlarla hırpalanmamalı.
Mesela İstanbul'da Kürtçe oynanan bir tiyatro oyunu, sahneye konulmasına bir saat kala yasaklanıyor.
Bölücü bir içerikse elbette olmalı ama son bir saat neden bekleniyor?
TRT Kürtçeyi milyonlar Kürtçe izliyor serbest, 300 kişinin izleyeceği Kürtçe bir tiyatroya yasak!
Bu dağınık zekâ ile yeni bir açılım düşünenler varsa, bin kez daha düşünmelerini öneririm.
Çünkü zekâ dediğimiz şey zihnin toplu ve dingin olma halidir.
Ne diyordu Niccola Machieavelli "Her değişim daima başka değişimlere ihtiyaç gösterir!"
VE HAYAT
Sözlerini benim yazdığım, Mine Geçili'nin seslendirdiği, Hüseyin Bitmez'in bestelediği Aydın Sarman'ın aranjör ve yapımcılığını yaptığı HAYAT isimli eserimiz büyük ilgiyle karşılandı. Çıktığı ilk anda Apple ve Spotify dâhil tüm listelere girdi. Nasipse bestelenen iki eserim de yakında çıkacak.
Şu anda cilaları yapılıyor.
HAYAT eserini İzlemek- dinlemek için tıklayabilirsiniz.
>>>>TIKLAYINIZ<<<<<
VELHASIL: Kötü insan hiç kimseye iyi niyet beslemez. Çünkü o, herkesi kendisi gibi görür. -Hz. Ali
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!