Sonra neredeyse hangi kanalı açsak Elif Şafak’ı konuk eden bir program gördük.
Sonra gazete ve televizyonlarda anlattıklarını bir kez de internet sitelerine tekrarlamasını izledik.
Dinlediğimiz şey hep aynıydı:
Elif Şafak İskender’i nasıl yazmış?
Neler hissetmiş?
Bir erkeği anlatmak zor muymuş?
Çocukları yazma sürecinde ne yapıyormuş?
Annelik/eşlik ve yazarlık dengesini nasıl kuruyormuş?
Eşi ile ayrılma dedikodularının aslı astarı var mıymış?
Zorlasak birkaç başlık daha çıkar belki. Ama onca yayın organı sözleşmiş gibi bu soruların bilinen yanıtlarını aradı durdu Elif Şafak’ta.
Aradı dediysek, öylesine. Nasıl ki bir popçu yeni bir albüm çıkardığında promosyon için kanal kanal gezerse Elif Şafak’ın yaptığı da aynıydı: Kitabın promosyonu. Ama doz o kadar abartılı, övdüler o kadar yapmacık, zorlama ve aynıydı ki bir popçuda olağan karşılanacak bu ürün promosyonu iticilikten başka bir etki uyandırmadı.
Yine kendimize şerh düşelim; “Başka bir etki uyandırmadı…” desek de aynı kampanya çerçevesinde öğreniyorduk ki kitap okurunun mumla arandığı, çoğu kitabın ikinci baskıyı görmeden raflarda eskidiği bu memlekette Elif Şafak’ın kitabı daha çıkmadan 200 bin satmış.
Anlıyorduk ki her şey bunun içinmiş. (Bu arada Şafak'la röportaj yapanlardan birinin röportaj karşılığında Şafak'ın iPad hediye ettiğini de öğreniyorduk...)
Da…
Bir de edebiyatın namusu vardı.
Kendi içinde içkin bir edim olan yazın piyasaya bu denli sunulunca, yazarın promosyon için harcadığı çaba yazmak için harcadığı çabayı geçince doğal olarak içerik sorununu ortaya çıkaracaktı.
Ve gördük ki Şafak o sorunu kibar tanımıyla “intihal”, daha açık ifade edersek “eser hırsızlığı” ile aşmış.
Meğer büyük sancılarla ortaya çıkardığını söylediği “ürününü” İngiliz yazar Zadie Smith’in ‘İnci Gibi Dişler’ romanından kopyalayarak ortaya çıkarmış. (O hırsızlığın detayları için TIKLAYIN…)
Şaşırdık mı? Hayır… Yukarıda anlatmaya çalıştığımız tablo bu son durumu zorunlu kılıyordu çünkü.
Günlerdir ekran ekran, gazete gazete dolaşan Elif Şafak şimdi sessiz. Bu “aşırı esinlenmeyi” nasıl açıklayacağına ilişkin bir formül arıyordur muhtemelen. Ve bunu da PR ajansıyla birlikte düşündüğünü kesinleyebiliriz.
Çünkü piyasaya satılan bir kalem bu durumu bile bir onur sorunu değil, satışı etkileyecek bir pazarlama hatası olarak görecek ve markanın en az zararla atlatacağı bir formül peşindedir.
Ama hazır bu vesileyle kendisiyle baş başa kalmışken Elif Şafak’ın düşünmesi gerekir; “Ben nerede yanlış yaptım? İsmim etrafında oluşan olumsuz hava bir sebep mi sonuç mu?” diye.
Düşünürse, bulacaktır.
Haberin Videosu
Misafir 23 Mayıs 2012 Çarşamba 22:47
|
Misafir 28 Şubat 2012 Salı 17:47
|
tess 26 Ağustos 2011 Cuma 15:37
|
durgundeniz 22 Ağustos 2011 Pazartesi 04:53
|
Misafir 16 Ağustos 2011 Salı 13:30
|
Misafir 6 Ağustos 2011 Cumartesi 12:56
|