Değişik zamanlarda sayısız defa altını çizdik.
Şu açık: Hiçbir AKP’li yeminli AKP düşmanları kadar AKP’ye oy kazandırmadı. Bu nasıl olur demeyin. Aynen böyle oluyor.
Mantığa ters gibi gelen bu durumu anlamak için AKP’nin kurulduğu günden bu güne kadar yükseldiği dalgaya bakmak yeterli.
Anımsayın; AKP kurulur kurulmaz girdiği seçimlerde yüzde 34 gibi bir oy alırken kullandığı en sıkı argüman neydi? Sırf bir şiir okudu diye mahkûm olan bir genel başkan. Yani mağdur edebiyatı.
Ve nasıl başladıysa öyle gitti. Tek başına iktidar olsa da, bu iktidarı ikinci bir dönemle perçinlese de sıradan milletvekilinden Bakan’lara, Başbakan’a kadar hep sızlandılar, hep yakındılar. İktidardılar ama statüko onları muktedir kılmıyordu ki. Hele o bürokrasi onlara iş yaptırmıyor, seçkin azınlık aşağılamaya devam ediyordu. Propaganda hep buydu.
Bunun altını da doldurmakta hiç zorlanmadılar görünürde. E muhtıra, mahkeme kararları, üniversiteler türbanlı giremeyen öğrenciler… AKP’nin arayıp da bulamadığı bahanelerdi. Bulamadığı dedik ama gerçi hep buldular.
Mağdur rolü hep satmıştı ve AKP de bulduğu her fırsatta mağduru oynamaya bayıldı. Ama bu arada mağdur rolü oynamak için enstrümanlar yavaş yavaş tükeniyordu.
Asker kışlasına sinmiş, HSYK değişip yargı da büyük ölçüde ele geçirilmiş, üniversiteler görece türbana kapılarını açmış, bürokrasi deseniz zaten AKP’li olmayan bürokrat kalmamış gibiydi.
Geriye bir tek elit kesimin AKP’ye ve dolayısıyla AKP’li seçmene üstten bakışının, yer yer hakaretlere varan eleştirilerin pazarlanması kalıyordu. Zaten geçmişte bu da diğer mağdur rolü ile at başı gitmişti.
Anımsayın; Yılmaz Özdil’in “bidon kafa”, Bekir Coşkun’un “Göbeğini kaşıyan çoban” tanımı nasıl da siyasi bir kampanyaya dönüştürülüp kullanılmış ve “İşte halkın iktidarını hazmedemeyenler…” önermesinde kendilerini halk diğerlerini elitler olarak konumlandırmışlardı.
Genel ve yerel seçim sonuçları bu tür etkenlerin sonucunun neye denk geldiğini açıkça gösterse de bunu görmek istemeyenler de yok değildi bu arada. Yeminli AKP düşmanlığı ile muhakeme melekeleri yiten fanatikler.
Okumuşsunuzdur. Daha yakın bir geçmişte AKP’lilere Aziz Nesin anıştırmasıyla aptal diyen Müjdat Gezen bugün de Erdoğan’ı kıro, onu seçenleri de okumayı sevmeyen cahiller olarak niteledi.
Şimdi;
Diyelim ki böyle. Yukarıda çok özet bir şekilde geçtiğimiz toplumsal-siyasi hikâye bu kadar açık bir şekilde ortadayken, büyük bir marifet yaparmış gibi bu üslupta konuşmak, bu nitelendirmeleri dile getirmek, yaftalamak, aşağılamak nasıl bir zekânın ürünüdür?
Bu şekilde çıkan her cümlenin AKP tarafından büyük bir keyifle tedavüle sürülüp oy olarak geri toplanacağını bile bile saldırmak nasıl bir muhalefet anlayışıdır?
Yoksa her şey yalan da Müjdat Gezen de Yılmaz Özdil de Bekir Coşkun da sol gösterip sağ vurarak gizliden gizliye oy mu topluyorlar?
Değilse, bunun izahı nedir?
Haberin Videosu
Misafir 11 Eylül 2011 Pazar 04:21
|
Misafir 12 Haziran 2011 Pazar 11:45
|
Misafir 10 Haziran 2011 Cuma 17:09
|
Misafir 10 Haziran 2011 Cuma 09:07
|
Misafir 5 Haziran 2011 Pazar 03:53
|
Misafir 18 Mayıs 2011 Çarşamba 13:08
|
Misafir 17 Mayıs 2011 Salı 17:59
|
Misafir 15 Mayıs 2011 Pazar 02:42
|
Misafir 13 Mayıs 2011 Cuma 17:42
|
Misafir 13 Mayıs 2011 Cuma 09:04
|