Turktime

A.Ü. Z.F. Dekanı Çolak Turktime'a Konuştu TV'lerdeki Bal Reklamları Hayvansız Mandıralarda Kaşar Üretmeye Benziyor!

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak Turktime’ı ziyaret etti ve çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
ABONE OL
Abone Ol
A.Ü. Z.F. Dekanı Çolak Turktime'a Konuştu TV'lerdeki Bal Reklamları Hayvansız Mandıralarda Kaşar Üretmeye Benziyor!
Haberler / Güncel
22 Mart 2012 Perşembe 00:19
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Siyaset dışındaki konularla pek ilgili değiliz. Amiyane tabirle siyaset yiyip siyaset içiyoruz. Ama aslında gerçekte öyle değil. Bunun yanında varlığımızı devam ettirmek için gerçekten de bir şeyler yiyor, içiyoruz. Mecazi olarak değil, kelimelerin tam karşılığı olarak. Bu giriş şunun için; muhtemelen ağırlıklı olarak siyasi haberler/röportajlar okuduğunuz bu sitede birazdan okuyacaklarınız size “ilgilenilmesi gereken meseleler” arasında görünmeyebilir. Tüm bu siyasi herc ü mercin arasında tarımdan, tohumdan, GDO’lu ürünlerden, ekranlardaki bal furyasının aslında ne demek olduğundan, organik ürünlerin aslında ne demek olduğundan bize ne diyebilirsiniz. Ama biz demedik ve Turktime’ı ziyaret eden Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak’ın çarpıcı açıklamalarını siz değerli okurlarımızla buluşturalım istedik.

İşte Prof. Çolak’ın Turktime Yönetim Kurulu Başkanı Talat Atilla ve Genel Yayın Yönetmeni Ersin Tokgöz’e yaptığı çarpıcı değerlendirmelerin önemli satırbaşları…

 

 

EKRANLARDAKİ BAL BOLLUĞU HAYVANI OLMAYAN MANDIRALARIN KAŞAR ÜRETMESİ GİBİ!

Televizyonlardaki bal reklâmlarına kuşkuyla bakıyorum. Araştırma ve uygulama çiftliğimizde biz de bal üretiyoruz. Geçtiğimiz yıl yağış nedeniyle çok az bal elde edebildik. Arıların bal yapma dönemindeki yağışlar bal üretimini olumsuz etkiler. Şimdi, üretimde bu kadar sıkıntı varken nasıl böyle bir ürün bolluğu içinde olduğumuzu ben de anlamış değilim. Ekranlardaki bal bolluğu bir zamanlar hiç hayvanı olmayan mandıraların kaçar peyniri ürettikleri dönemi hatırlatıyor. Tarım bakanlığı ve Tarım İl Müdürlükleri bu konudaki denetimlerini yapıyordur diye düşünüyorum. Çünkü buna kayıtsız kalınması mümkün değil. Çünkü her televizyon kanalında bir bal reklamı var. Bu kadar bolluk görüntüsü mantıklı değil. Denetlenmesi lazım. Bu bal ithal mi edildi? İthal edildiyse nereden edildi? Şekerli birtakım besinlerle arıya zorlamalı olarak yaptırılan bir ürün müdür? Yoksa daha farklı bir yöntemle mi elde edilmiştir? Türkiye’nin büyük bir bölümünde bal üretiminde büyük bir sıkıntı varken bu bolluk nereden gelmiştir? Bunun üzerine gidilmesi lazım.

 

HER ŞEYİN FAZLASI ZARARLIDIR, BALIN BİLE!

Türkiye güvenli bir ülke. Bu güveni sağlayan ana unsur bir medya bir de halkın bizzat kendisidir. Bu iki denge unsurunun giderek daha da güçlenmesi lazım. Biz de buna üniversiteler olarak ne katkı vermemiz gerekiyorsa verelim. Çünkü burada halk sağlığı söz konusu. Geçmişte yaşadığımız Çernobil faciası var, içilen çaylar var ve şu anda kanserde ciddi patlamalar var. Onun için gıda güvenliği konusunda dikkatli olmalıyız. Ama deniyor ki şunu şunu yerseniz kanser olursunuz. O kadar da abartmayalım. Her şeyin fazlası zararlıdır. Hiçbir zararı olmayan balı bile fazla yerseniz çok ciddi zararlarını görürsünüz. O nedenle dengeli tüketmek ve fonksiyonel gıdalara yönelmek lazım. Ki bizim de bu konuda ciddi projelerimiz var. Zamanı gelince açıklayacağımız bu projelerle halk sağlığına katkıda bulunmayı hedefliyoruz.

 

 

GDO’LARA NEDEN İHTİYAÇ DUYULDU?

Çevre kirliliği çok hızlı yayıldı. İlaç tüketimi çok arttı. 10 yıl önce Türkiye’deki tarım yapılan üç büyük ilde tüketilen tarım ilacı tüm Türkiye’de kullanılması gereken tarım ilacının üzerindeydi. Dünyadaki birçok yerde bu böyleydi. Çünkü endüstriyel tarımda hiçbir hastalığa, hiçbir zararlıya izin verilmez. Amaç en yüksek verimdir. Açıkçası ürün kalitesi konusu üzerinde çok fazla durulmaz. Üretim verim esaslıdır. Bütün bunlar, yani verimin artırılması, girdilerin azaltılması, ekonomik üretimin sağlanması genetiği dönüştürülmüş organizmaya insanları mecburen götürdü.

GDO’NUN RİSKLERİ NELER?

GDO ile üretilen ürünlerin bazılarında insanların üzerinde alerjenik etkiye sahip olduğu ortaya çıktı. Bu işlemler sırasında kullanılan bazı kimyasal maddeler direkt kanserojen etkisi olduğu bilinen maddelerdi. O sıkıntı devam ediyor. Yapılan hayvan deneylerinde ortaya kondu. Toprak üzerinde kalan bitki kalıntılarının toprakta yarattığı zehirlenme etkisi tespit edilen bir diğer sakınca. Yine bu teknoloji sırasında yüksek antibiyotik yüklemesi nedeniyle bunun toprağa geçmesi ile toprağın kısırlaşması ve en büyük risk de biyolojik çeşitliliğimizin zaman içerisinde yok olması. Üretimi sırasında GDO’lu bitkiden yanında yetişen yaban çeşitlere gen kaçışı nedeniyle yabani hatların zaman içerisinde özelliklerinin bozulup GDO’lu ürüne benzemeye başlaması en büyük tehlikedir.

 

TÜRKİYE’DEKİ GDO TABLOSU NEDİR?

Türkiye’de yaygın bir GDO’lu ürün tüketimi yok. Türkiye bir biyogüvenlik yasası çıkardı. Bu yasa çerçevesinde bazı DGO’lu ürünlerin ithalatına izin verildi. Ancak Danıştay AB izim veriyor o halde biz de izin verelim düz mantığının halk sağlığı söz konusuyken geçerli olmadığı gerekçesiyle bu izinleri de iptal etti. İşadamları getiriyor GDO’lu ürünleri ama şunu düşünmeliler: Türkiye’nin yaş sebze ihracatı, tarım ürünleri ihracatı patladı. Böyle bir dönemde GDO’lu ürünü ekip biçmeye başlarsak bu organik tarım uygulamaları sonucu elde edilen ürünü satamayız. Kötü ürün satan bir üreticiden siz iyi ürün almayı düşünür müsünüz? Mesela Çin’den bize çok kaliteli bir ürün de gelse şüphe ile bakıyoruz. Aynı süreç Türkiye’de de yaşanacak. Bu gibi ticari olumsuzlukları da dikkate almak, çok iyi değerlendirmek lazım.

 

 

ORGANİK ÜRÜNLER GERÇEKTEN DE ORGANİK Mİ? NASIL ANLAŞILIR?

Organik ürün demek, sertifikalı, organik tarım koşullarına uygun ürün demek. Organik ürün ilaç kullanılmayan, gübre atılmayan ürün demek değil. Ama kullanılan bu tür girdilerin en düşük oranda kullanımı ile üretilmiş ürün demek. Başka kriterleri de var. Peki bize bu ürün organik dediklerinde nasıl inanacağız? Elinde sertifikası olmak zorunda. Organik tarım yapan işletmeler ellerinde bu sertifikayı bulundurmak zorunda. Tarım bakanlığı bu denetimleri yapıyor ama sadece bakanlığın denetimleri yetmez. Yerel yönetimlerin de denetlemesi lazım.

 

YEREL YÖNETİMLERİ EĞİTEBİLİRİZ AMA İLGİLENMİYORLAR!

Yerel yönetim elemanlarını eğitebiliriz. Yerel yönetim başkanlarına da bu öneriyi açıkça yapıyorum. Biz elemanlarını eğitebiliriz ve onlar da bu denetimleri çok daha etkin yapabilirler. Bu güne kadar yerel yönetimlerden bize bu yönde bir talep gelmedi. Tam tersi bizim gittiğimiz oldu ama bir yanıt alamadık.

 

TOHUMLARIMIZ İSRAİL’E Mİ EMANET?

İsrail, tohum üreten ülkeler arasında güçlü olmayanlardan bir tanesi. Esas büyük güç ABD. Küresel sermaye var burada, çok büyük tohum firmaları. Sonra Hollanda geliyor. İklim koşulları uygun olmasa da o bitkinin tohumunu üretebiliyor. Sonra Fransa, İspanya, İtalya geliyor. Ve bu konuda Çin’i hiç yabana atmamak lazım. Türkiye ise buğday, arpa gibi kendinden döllenen tohumlarda bir sıkıntıya sahip değil. Kısmen ithalat yapılsa da kendi ihtiyacını karşılayabiliyor. Ama ebeveyn tohumlarını ithalatla sağlıyor. Mesela sebzede verimi artırmak için her yıl tohumu tekrar almak zorunda. Bu konuda Türk şirketleri çok büyük atılımlar kaydediyorlar, alt birliklerimiz çok güzel çalışıyor. Şu anda sebze tohumlarının yüzde 30’ndan fazlasını Türkiye kendisi üretebiliyor. Dışa bağımlılık daha ziyade seracılıkta kullanılan bazı çeşitlerdedir. Öyle sanıldığı gibi korkunç bir tablo yok. Eskisi gibi çok fazla dışa bağımlılığımız kalmadı. 5-10 yıl içinde tohum üretiminde tamamen kendimize yeten bir ülke olacağız.

 

TÜRK TARIMININ GELECEĞİ KONUSUNDA KARAMSAR DEĞİLİM AMA…

Türk tarımının geleceği konusunda karamsar değilim. İlerliyoruz. İhracat rakamlarına baktığımız zaman Türk tarımının büyüdüğünü de görüyoruz. Ama tartışma şu olabilir: daha fazla büyüyemez miyiz? Modernizasyonu ne zaman yapacağız? Türk tarımının modernizasyonu maalesef hala yapılamadı. Havza bazlı destekleme modeli dedik, Tarım bakanlığı bunu ortaya attı hala bunun ürünleri alınmış değil. Patates bir sene fazla bir sene az. Gereksiz yokluklar yaşıyoruz. Karadeniz bölgesi gibi bölgelerde alternatif ürünlerde sıkıntılar var. Bunları bakanlık ve üniversite birlikte çalışıp çözüme kavuşturmalıyız. Ama Türkiye tarımı ile ilgili sanıldığı kadar karamsar tablolar çizmeye gerek yok. Eksiklerimiz yok değil ama atılan güzel adımları da yok sayamayız.

 

BANKALAR, ÇİFTÇİ ÖRGÜTLERİ VE ÜNİVERSİTELER ÇİFTÇİYLE BİRLİKTE ÇALIŞMALI

Herhangi sıradan bir vatandaş, ya da bir köy muhtarı çok rahat, randevu almaksızın gelir ve benimle görüşür. Biz halka bu kadar yakınız. Ama bu yetmez. Belli eğitimleri belli kurumlarla birlikte yapmamız gerekiyor. En başta çiftçi örgütleriyle bizim tarım alanındaki işletme yönetimi alanındaki eğitimi mutlaka birlikte yapmamız lazım. Ve finans kurumlarıyla da birlikte hareket etmeliyiz. Bankalar çiftçiye verdikleri kredinin geri dönüşünü garanti etmek istemezler mi? O doğruya ne kadar doğruyu gösterirseniz kredinin geri dönüşünü o kadar garantilemiş olursunuz. Risk faktörünü azalttığınız zaman çok daha ucuza kredi verme imkanınız doğar. Bu döngüyü sağlamamız lazım.

 

BÜROKRASİYE DEĞİL SEKTÖRE MÜHENDİS YETİŞTİRMEK İSTİYORUZ

Biz bürokrasiye eleman değil sektöre mühendis yetiştirmek istiyoruz. Sahada ürün tasarımından makine tasarımına her türlü tasarımı yapabilen bir mühendis olsun istiyoruz bizden mezun olan öğrencilerimiz. Alanımız çok geniş dolayısıyla öğrencilerimizin çok farklı disiplinlere hakim olması lazım. Bunun için ortak diploma tezleri diye yeni bir uygulama başlattık ve ilk kez bu dönem bunu uygulamaya başladık. Mesela dört ayrı branşta okuyan öğrenci bir araya gelecek ve bin başlık bir tesisin fizibilitesinden her türlü teşvik başvurusuna kadar hazırlayacaklar ve bir mesleki donanımla mezun olacaklar. Dolayısıyla mezun olduklarında sudan çıkmış balığa dönmeyecekler.

 

AÜ REKTÖRLÜĞÜ İÇİN ADAYLAR DEĞİL PROJELER YARIŞIYOR

Rektörlerin seçimle gelmesi farklı önerilere rağmen benim desteklediğim bir sistem. Demokrasi çok önemli burada. Bu bir bayrak yarışı. Bu yarışta heyecanını kaybetmiş olan varsa geride kalması ve heyecanı olanların öne geçmesi lazım. Üniversite kamuoyu bunu değerlendirecek. Şu anda bütün adaylar projelerini açıklıyor. Bir anlamda adaylar değil projeler yarışıyor. Ankara Üniversitesi’ne yakışan da bu zaten. O projelerden en iyisi seçilecek diye de Cumhurbaşkanımızdan bir beklentimiz var.

  Haberin Videosu

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR

 Misafir
 6 Mart 2013 Çarşamba 16:27
yıllarca o balları yedık hemde hıcbır sey farketmedik şimdi diyorsunuz ki o bal degıl neyden yapıldıgı belli deil bu halk herseyi gördu bı balımı gormıyecek rusyaya yolladık domateslerı rusya ziraii ilaç kalntısı var dedi geri yolladı pekı o domatesler ne oldu halkımız yedııı bu herseyde var fındık kımyasal atık ıcerıyor dedıler ne yapıldı bız yedık onları cay tutun hepsı kanserajon maddde ıcerıyordu bı aralar goz boyamak ıcın bırazını ımha geri kalan halka dogru degılmı yanı
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 17:25
Gülay/Balları hiç bitmeyen "özel" kampanyalarla satmaya çalışıp,o kadar çığırdılar ki;en seftelimiz bile kıllandı duruma.
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 16:17
Gelişmiş bir ülkede; Ziraat mühendisini tarlada, Makine mühendisini atölyede, Çevre mühendisleri de arıtma tesislerinde uygulama yaparken görürsünüz. Ülkemizde de benzer görüntüler arttıkça geleceğe daha güvenle bakabiliriz. Özetle, bilgi tarlaya ve atölyeye girdikçe, alınterimiz daha değerli, kazançlı hale gelecek, cari açık belasından işte o zaman daha kolay kurtulacağız. (canmehmet)
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 12:16
tarım sektörü çok önemlidir aynen katılıyorum sayın dekana. devlet desteği daha fazla olmalı. maliye pkk kcknın tepesine binip mallarıvı tarıma devretmeli. devlet harekete geçsin bekliyoruz
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 12:07
rektör adaylarının projeleri nelermiş çok merak ettim? o projeler kimin için? ünv. kaynaklarını yakınlarımıza nasıl peşkeş çekeriz projesi mi? yemeyin bizi hocam.
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 12:05
Hocam bal olayındaki gibi gerçekleri her zaman çıplak açıklayacaksanız ve elbette değişmeyecekseniz siz rektör olun. Bıktık protokol rektörlerinden..
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 12:02
türk tarımının geleceği konusunda nasıl kötümser değilsiniz anlamadım. tarım her geçen gün bitiyor, çiftçi perişan halde.
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 12:02
Peki, devlet nerede? Her dakika neredeyseSE tüm televizyonlarda bal reklamı var, devlet sormuyor mu, nereden bu ballar?
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 12:01
Hocam müthissiniz, bu bal reklamlarında bğir dümen olduğunu biz de düşünüyorduk. Sanırım sayın atilla da bir kaç kez yazmıştı ama bir bilim adamının bu sözleri bizim için kıymetli.
 Misafir
 22 Mart 2012 Perşembe 11:42
organik domates alıyorum domatesten ayrı her şeye benziiyor. sadece fiyatı biraz daha pahalı. başıbozukluk her tarafta almış başını gitmiş. devlet yok ki denetim olsun

DİĞER RÖPORTAJLAR

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime