Turktime

Dr. Aytun Çıray’dan Turktime’a Çarpıcı Açıklamalar…

Turktime ve Sözcü yazarı DP eski Genel Başkan Yardımcısı Dr. Aytun Çıray Turktime’a çok özel açıklamalarda bulundu…
ABONE OL
Abone Ol
Dr. Aytun Çıray’dan Turktime’a Çarpıcı Açıklamalar…
Haberler / Siyaset
29 Eylül 2010 Çarşamba 05:06
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

İşte Çıray’ın yaptığı özel açıklamalar… 

 

Sizi tanımayanlar için kendinizden söz eder misiniz?

İç Hastalıkları uzamanıyım. 36 yaşımda müsteşar oldum. Yedi bakan, üç başbakan ile çalıştım. Petkim, Erdemir, İsdemir gibi dev şirketlerin yönetiminde bulundum. Sağlık refomlarını hazırlayan ekibin başındaydım. Evliyim, iki kızım var.

 

Siyasi deneyimleriniz de oldu. Çok yaklaştınız ama bir türlü parlâmentoya giremediniz. Üstelik bunun hakkında ne listelerden çıkarıldığınızda, ne de sonrasında hiç konuşmadınız. Konuşmamanız spekülasyonlara neden oldu. Artık zamanı gelmedi mi?

Doğrusu kendi girdiğim hiçbir seçimi kaybetmedim. 1995’te önseçim yapılacağını açıkladıklarında önümde sadec beş gün vardı. Rakiplerimden biri DYP Teşkilât Başkanı, diğeri de il başkanıydı. Köksal Toptan’ın müşahit olduğu seçimlerde ikinci oldum. Önce üçe, sonra beşinci sıraya düşürdüler beni. Dört milletvekili çıktı o dönemde. O seçimde hemşehrilerim beni beşinci sıradan seçtirebilmek için çok emek vermişti. DYP’nin Türkiye ortalaması % 19, İzmir ortalaması % 21 iken, bölgemdeki seçmenin bana verdiği destekle % 32,5 oy aldı. Bununla gurur duyarım. Bu destek beni milletvekili yapmaya yetmedi ama ayakta tuttu.

 

1999’da ne oldu?

1997’de müsteşarlıktan istifa edip DYP’den tekrar siyasete girme kararı aldım. Bir nevi beni müsteşar yapan partiye vefa borcu gibi gördüm. Tam iki yıl, DYP’nin Ar-Ge çalışmasında yer aldım. İzmir’de yedi milletvekilinin yedisi de 28 Şubat sürecinde istifa etmişlerdi. Kontenjan istemedim ve tekrar önseçime katıldım. Kullanılan 6200 oyun 5750’sini alarak birinci oldum. Ama listeler açıklandığında Genel Merkez beni listeden tamamen çıkartmıştı.

 

İşte asıl soru işaretleri burada ortaya çıkıyor. Neden?

Torpil mekanizması çalıştı. 1995’de Hasan Denizkurdu’nu Yalım Erez isteyince yerime koymuşlar. Denizkurdu, 28 Şubat sürecinde istifa ederken, “parti içi demokrasi olmayan partide durmam” diyerek ayrıldı. Çok güldüm. İronik değil mi? 1999’da da aynı şey oldu. Sonunda kaybeden benmişim gibi gözüktü ama kaybedenler halkın isteğini yerine getirmeyenler oldu.

 

 

                 

 

 ECEVİT BANA MİLLETVEKİLİĞİ TEKLİF ETTİ AMA…

 

Milletvekili seçilemeyince çok üzüldünüz mü?

Üzülmedim. Kızdım. Ben, siyasetten bir şey beklediğim için siyasete girmek istemedim. Bir hekim olarak sevilir, sayılırsınız zaten. İtibarlı ve iyi bir geliri olan bir iştir hekimlik. Siyaset yoluyla hizmet etmek ve müsteşarlıkta edindiğim birikimlerimi aktarmak istedim. Siyaset benim şahsiyetimin koltuk değneği olamaz. İtibar arayanların uykusu kaçabilir, benim kaçmadı. Aytun Çıray tanınır, bilinir. Üstelik milletvekilliği takıntım olsaydı, aynı seçimlerde Sayın Ecevit’in teklif ettiği İzmir adaylığını kabul ederdim.

 

O nasıl oldu? Ecevit size neden milletvekilliği teklif etsin?

Müsteşarlığım dönemimde Sayın Hüsamettin Özkan ile bir dostluk geliştirdik. O sırada kendisinden eşim ile ilgili bir ricada bulundum. Dedim ki; “Eşim Sosyal Demokrattır. Lise çağlarında da Ecevit hakkında bir defter tutmuş. Sayın Ecevite’e onu imzalatabilir miyiz?” O arada Sayın Özkan benden, sayın Ecevit’e söz etmiş; “Yöresinde çok sevilen biri ve sağlık politikalarımız için çok yararlı olur” demiş.. Bir gün beni aradı ve “Rahşan ve Bülent Ecevit’in, beni ve eşimi beklediklerini” söyledi. Gittik. Eşimde gençlik yıllarında Ecevitler ile ilgili tuttuğu bir defteri yanında getirdi. Merhum Ecevit tüm nezaketi ile o defteri imzaladı. Sonra yine bilinen nezaketi ile bana birlikte siyaset önerdi. Anladım ki; eşimin defteri bahane edilerek böyle bir ortam sağlanmış. Sayın Ecevit ve Sayın Özkan’la çalışmak benim için bir şeref olabilirdi ancak, beni müsteşar yapan siyasi geleneğe ayıp olur diye düşündüm. Nitekim listeden çıkarılınca, Sayın Özkan haklı olarak beni eleştirdi. “Sana söylemiştim” dedi. Neyse bunlar geçmişte kaldı. Geçmişe takılmayalım.

 

 

32 yaşında başhekim oldunuz. Hem de Ödemiş gibi il büyüklüğünde bir ilçede. Oradaki çalışmalarını da müsteşarlığınızın önünü açtı. Neler yaptınız orada?

Ödemiş Devlet Hastanesi Başhekimi olduğumda… Hastanemiz tek bir binadan oluşuyordu. Asansörü yoktu. Sadece doktor odasında telefon vardı. Gerçek anlamda ameliyathanesi yoktu; bu yüzden ameliyat sonrası infeksiyonlar gelişirdi. Acil servisi yoktu. Kalp durması halinde, kalbi çalıştıracak “elektroşok cihazı” yoktu. Elektrikler kesildiği zaman, jeneratör olmadığı için tüplü lüks lambaları ile aydınlatma sağlanıyordu. Gelişmiş bir kan tahlili laboratuarı yoktu, önemli tahliller İzmir’e gönderilirdi. Hastaların yattığı odalar insan haklarına aykırıydı.

Yataklar kan içinde ve küflüydü. Bir zehirlenmede müdahale imkânı olmadığı için hastalar yollarda ölürdü. Uzman sayısı yetersizdi. Doktorların nöbet odası yoktu. Daha sayabilirim ama okurlarınızı sıkmak istemem. Başlangıçta Ödemişlilerin bana gösterdiği güvenle…

Sonra da dönemin iktidarlarının yerel temsilcilerinin işbirliği ile önce yukarıda saydığım tüm yokları var ettik. Kalp pili takılabilecek gelişmişlikte Koroner Yoğun Bakım kurduk.

Müsteşar olunca da tüm Türkiye’de başlattığımız yatırım hamlesi ile birlikte Ödemiş Devlet Hastanesi’nin ek binasını bitirdik. Hemodiyaliz ünitesini kurduk. Endeskopik cerrahi yapılır hale getirdik. Radyoloji bölümünü yeniledik. Tıbbi cihaz donanımı konusundaki desteklerimisaymakla bitmez.

 

Türkiye’nin en genç müsteşarıydınız. 36 yaşınızda neler gördünüz?

Gençlik başıma belâ oldu dersem inanır mısın? O yüzden Sayın 9. Cumhurbaşkanımız kararnamemi üç defa geri çevirdi. Bana Doğan Bey anlatmıştı. Hem Sayın Baran, hem de Sayın Çiller kendisine sormuşlar; “Efendim” demişler, “neden reddediyorsunuz, sorunlu biri midir?” Sayın Baran’ın bana anlattığına göre, “Yok” demiş Sayın Cumhurbaşkanı Demirel, “çocuk o çocuk.” Neyse ki sonradan kendimiz ispat etmiş olmalıyız ki; kendileri kararnamemi isteterek imzaladı. Benim için onun imzaladığı o belge şeref belgesi oldu. Yıllar sonra bana, “kendini ibra ettin doktor” dedi.  

 

 

 

ZAAFLARIMI ARAŞTIRDILAR!

 

Çok büyük bütçesi olan bir bakanlığı yönettiniz. Eminim sizi de “yoldan çıkarmak” isteyenler olmuştur. Nahoş tekliflerle karşılaştınız mı?

Ben tıp doktoruyum. Yıllarca serbest hekimlik yaptım. Şerefle para kazanırken, işimi bırakıp kutsal bir göreve geldim. Ayrıca çıkar odakları ölçerler biçerler, kime nasıl davranacağını bilirler. Ben torpil teklifleri ile karşılaştım ama, “ahlâksız teklif”le açıktan karşılaşmadım. Yıllar sonra Başbakanlık Müsteşar Yrd. arkadaşım –genç yaşında kalp krizinden kaybettik- Selçuk Polat zaaflarımın araştırıldığına dair çalışmalardan haberi olduğunu söyledi. Bulamamışlar demek ki!

 

Sağlık Bakanlığı’nda bir iz bırakabildiniz mi?

Bugün tamamı gerçekleştirilememiş olan tüm sağlık projeleri, geçmişteki çalışmalardan da yararlanılarak benim dönemimde bitirildi. Temel Sağlık İstatistikleri Modülü adı verilen bilgisayar destekli veri tabanı benim zamanımda başlandı ve bitirildi. Böylece sağlık bakanlığı bilgiye dayalı bir yönetime kavuştu.

 

O projeler nedeni ile size çamur atılmak istendi, neden?

Onun yüzünden, istatistik projesi yüzünden değil. Bak anlatayım: Müsteşar olduğumda elimizde ne var ne yok diye bir çalışma başlattım. Öyle ya önümüze 100 ambulansa alalım diye rapor geliyor. Ben de sordum, neden 99 veya 101 değil de yüz. Cevap yok. Kaç ambulansımız olduğunu öğrenmek istedim bunun üzerine. Ameliyat iğnesinden değil, ambulanstan bahsediyorum. Kaybolmuş hastane bulduk! Siyasiler bir ilçenin dışına hastane yaptırmışlar. Sonra ahaliye orası uzak gelince, Bayındırlık Bakanlığı inşşatı bitirince, ilgililere baskı yaparak bizden donanım istetmemişler. Bakanlık elemanları da buna ne oldu diye sormamış. Her bölüm farklı bilgi getirince şok oldum doğrusu. Daha da önemlisi alımlarda oluyordu. Aynı cihazı her hastane farklı fiyata alıyordu. Kimsenin kimseden haberi yoktu. İlâç ruhsatlandırılmaları ve ihaleler şeffaf hale getirilmeliydi. Danışmanlarımı topladım. İçinde zamanın Numune Hastanesi Başhekimi Dr. Osman Müftüoğlu da vardı. Çok akıllı ve yaratıcı biridir; bilirsiniz “Çare?” dedim. İşte o toplantıdan ÇKYS projesi çıktı. Kaynak olarak da Dünya Bankası kredisini kullanma kararı aldık. Personel sayısını da bilemiyorlardı. ÇKYS (Çekirdek Kaynak Yönetim Sistemi) projesini başlattık. Amacımız bakanlığın envanterini çıkarmak bakanlığın işlemlerini şeffaf hale getirmek ve bilgiye dayalı yönetime kavuşturmaktı. Ama kıyamet koptu. Hakkımda ihbar mektupları şikâyetler yağdı. Dönemin başbakanı Sayın Mesut Yılmaz, -o sırada ben istifa etmiştim- Başbakanlık teftiş kurulunu görevlendirdi. Müfettişler bir yıla yakın attığım tüm imzaları araştırdılar. Ve “temiz” raporumu Başbakan’ın imzasına sundular. İşte o zaman devlete olan güvenim arttı. Aynı konuda MHP’li Osman Durmuş da mahkemeye müracaat etti. Oradan da “temiz” kararı çıktı. Yaşadıklarım beni üzdü ama hiç pişman değilim. Devlete ve millete hizmet etmenin gururu ve şerefi bana hep yetti.

 

Yaptıklarımın en iyisi buydu dediğiniz çalışmanız var mı?

Reformların alt yapısını teknik ve hukuki olarak hazırladım. Sağlık Reformları yasa tasarılarını, Hıfzısıhha yasa tasarısı, Tababet Uzmanlık Tüzüğü çalışmaları yasal çalışmalar olarak çok önemliydi. Mecburi hizmet yasasının kaldırılması demokratik bir karardı. Tabii ki bunları siyasi destek olmasa yapamazdım. Hastanelerin modernleşmesini başlattık. Deprem testlerini yaptırdık. Benden sonra biten bu çalışmada 200 küsur hastane depreme dayanıksız çıktı. Şu na kadar kaçı düzeltilebildi bilmiyorum. Mehmet Haberal’ın katkıları ve becerikli Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Akıncıoğlu ile birlikte organ nakli tüzüğü hayata geçirildi. Devrimci bir çalışmaydı. Sonrasında Sayın Aktuna’nın destekleri ile Türkiye çapında hemodiyaliz merkezi atağı başlattık. O güne kadar sadece şehir merkezlerinde bu merkezler vardı. 

 

 

AKP’NİN SAĞLIK POLİTİKALARI KONTROLDEN ÇIKTI, VATANDAŞI VURUYOR

 

AKP’nin Sağlık Politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu politikalarının AKP’ye yüze 10 oy kazandırdığı söyleniyor.

Başlangıçta öyleydi. Ancak sonradan kontrolden çıkan sağlık politikaları önce Özel Sağlık Kuruluşlarını şimdi de vatandaşlarımızı vuruyor. Bugün ciddi bir denetim olsa birçok kuruluş batar. Hatırlarsınız, “Sağlıkta Dönüşüm” projesini önce desteklemiştim. Başlangıçtaki ilkelerinden sapması üzerine uyarıcı yazılar yazdım. Sağlık sektörünün kendine has özellikleri olduğunu ve dünyanın en gelişmiş liberal ekonomilerinin uygulandığı ülkelerde bile kamu kontrolünde yürüdüğünü hatırlatmış ve demiştim ki; yürüttüğünüz politikalar sürdürülebilir değildir. Pek yakında yarattığınız memnuniyet kızgınlığa dönüşecektir. Hükümetin politikalarının sürdürülebilir olmamasının en önemli nedeni de, ortaya koydukları modelde harcamaların ve israfın çığrından çıkmasıydı. Hiç şüphesiz sağlık harcamaları yerinde harcanıyorsa bundan menuniyet duyarız. Ancak milli gelirle bağdaşmayan harcamalar sağlık politikalarının sürdürülmesini engeller. Yapıcı eleştirilerimizi ve uyarılarımızı kendilerine çözümleri ile birlikte sunduğumuz AKP hükümeti ne yazık ki bu değerlendirmelerimizi dikkate almadı. AKP hükümetinin yanlış uygulanan performans ve özel hastanelere hasta aktarma politikaları çöktü ve “sağlıkta kara delik” oluşmuştu. Hastanelerde döner sermayeden pay alınması uğruna yapılmaması gereken işlemler yapıldı hastalara. Şimdi ise bir kısım sağlık tüccarını zengin eden AKP modeli yüzünden oluşan kara deliğin kapatılabilmesi için hükümet, vatandaştan para toplamaya ve elini vatandaşın cebine atmaya karar verdi…

AKP hükümeti sağlıkta vatandaşımıza kaşıkla verdiğini sapıyla çıkarıyor, çıkaracak. Resmi Gazete'de yayımlanan Tedavi Katılım Payının Uygulanması Hakkında Tebliğ'e göre, kapsama dahil kişilerin sağlık kurum ve kuruluşlarındaki ayakta tedavilerine ilişkin hekim ve diş hekimi muayenelerinden birinci basamak sağlık kuruluşları ve aile hekimliği muayenelerinde 2 lira, ikinci ve üçüncü basamak resmi sağlık kurumlarında 8 lira, özel sağlık kurumlarında 15 lira katılım payı alınıyor.  Hükümet, Demokrat Parti’nin getirdiği Yeşil Kart’tan yararlanan fakir ve fukaranın da cebine göz dikmiştir.

 

Alternatif Sağlık Politikanız var mı?

Allah’tan başka her şeyin alternatifi vardır. Tabii ki var ancak bunu açıklamanın zamanı gelmedi. Şöyle söyleyebilirim: Yaşadıklarım, AKP laboratuarı beni sağlık politikaları açısından daha devletçi yaptı.

  

 

DEMİREL’İN SÖZÜNÜ DİNLEYİP CİNDORUK’UN PEŞİNE DÜŞTÜK AMA…

 

İsterseniz günümüze gelelim yavaş yavaş. 2002’de AKP’nin iktidara gelmesi ile Başbakanlık Danışmanlığı ve diğer görevlerinizden ayrıldınız. Nasıl bir çizgi izlediniz?

Şimdi 12 Eylül’e demediğini bırakmayan bu iktidarın başındakiler, ben ve arkadaşların ERDEMİR yönetiminden istifa ettiğimizde, içimizden bir kişiyi sadece tekrar atadı. O kişi de Kenan Evren’in ricası ile atanan damadıydı. Bunu bir dipnot olarak söylemeden geçemeyeceğim. Milletimiz uzun yıllar devam eden Merkez Sağ iktidarlardan bıkmıştı. Onların siyasetçilerinin ayağına taş bağlayıp denize atmıştı. Seçmen Sayın Tayyip Erdoğan’ı seçmekten çok onları tasfiye için oy vermişti. O zaman da söyledim Merkez Sağ’ın siyasileri ya ayaklarındaki bağı dikkatle çözüp su üzerine çıkacaklardı, ya da ipleri karıştırıp suyun dibinde kalacaklardı. Siyaseti seven biri olarak hep içinde bulunduğum Merkez sağ geleneğin yeniden canlanmasını bekledim. Bunun için katkı yapmak istedim.

 

Ne oldu?

Ne olduğu açık değil mi? ANAP yok oldu. DYP –nasıl bir çılgınlıksa- adını DP yaptı. Bir ara AKP’nin kontrolüne bile girdi. Sonra bir gün “Merkez Sağ’ın manevi başkanı” dedi ki; “Ülke elden gidiyor. Partinizi geri alın. AKP’ye alternatif olun. Bu işi derleyip toparlayacak, küsleri barıştıracak olan Sayın Cindoruk’tur. Düşün peşine.” Denileni yaptık. Sayın Cindoruk’un tarihi kimliği ile partimizin enkazını geri aldık. Ama sonrasında başarılı olunamadı. Öyle olunca tüm görevlerimden istifa ederek siyaseti bırakma kararı aldım.

 

Kamuoyu bu istifanızın nedenini merak etti. Gerçi siz istifa mektubunuzda Sayın Cindoruk’a iltifatlar ettiniz ama asıl sorununuz çevre ile mi, kendisi ile miydi?

Sorunum kişilerle ilgili değildi, prensiplerdeydi. Sonuç olarak ANAP’la başarısız bir birleşme oldu ve DP’nin oyları % 2-2,5’da takıldı. Bunda kendime ait payı da kabul edip ayrılmayı yeğledim. Sakın bunu azimsizlik olarak yorumlamayın.

 

 

 

CİNDORUK YASAKLAR DÖNEMİNİN KAHRAMANIDIR!

 

Bir mülâkatınızda, “Cindoruk tıkaç oldu” demişsiniz. Ne demek istediniz?

Tam öyle değil. Sayın Cindoruk’un şahsiyetine büyük saygım vardır çünkü. O yüzden eleştirirken bile kelimelerimi seçerim. Çünkü kısa süreli çalışmamızda da birçok tecrübesini bize aktardı. Yasaklar döneminin kahramanıdır o. Benim söylemek istediğim şuydu; biz DP’yi Merkez Sağ’ı yeniden inşa etmek ve ülkeye büyük zararlar verdiğine inandığımız AKP’den ilk seçimlerde kurtarmak için devralmıştık. Amacımıza ulaşamadık. Bu durum AKP’nin gitmesi geciktiriyor. Hüsamettin Bey de benden farklı düşünmüyor; “Benden iyisini bulun bırakırım” diyor.  

 

İstifanızdan sonra Sayın Cindoruk bir tv’de sizin için, “O da prenslerdendi” diyerek, liderlik hevesinize gönderme yaptı. Böyle bir beklentiniz var mıydı gerçekten?

Sonuçta o bizim büyüğümüzdür. Takılmak istemiş olabilir.

 

 

AKP BOŞUNA UĞRAŞIYOR, KILIÇDAROĞLU İLE İLGİLİ BİR ŞEY BULAMAZ!

 

Siz Kılıçdaroğlu ile aynı dönemde bürokrattınız ve işiniz gereği –biriniz Sağlık Bakanlığı, diğeriniz SSK’nın en üst düzey bürokratı olarak- yakın temastaydınız. Bürokrat Kılıçdaroğlu hakkında ne söylersiniz?

Sayın Kılıçdaroğlu çalışkan, yaratıcı ve dürüst bir bürokrattı. AKP, hakkında bir şey bulmak için boşuna çabalıyor.

 

Bundan sonra ne olur DP’de?

Bundan sonrası ile meşgul değilim. Bundan sonra Turktime’da ve Sözcü’de yazmaya devam edeceğim. Emin Çölaşan’ın yanında yazmak öyle kolay iş değil. Bir de kitap yazdım bu dönemde. Ekim’de onu çıkarıyorum.

 

 

ÇIRAY’IN YENİ KİTABI: KÜRT SOERUNU DEĞİL, BÖLÜCÜ TERÖR

 

Kitabın konusu ne olacak?

Yaşanmakta olan bölünme sürecini şeffaflaştırıyorum. “Özür dileme sırası Kürt siyasetçilerdedir” diyorum. İyimser çözümlerin geride kaldığını, “Liberal Faşistler”in neden bu sürece destek verdiğini anlatıyorum. Eski Marksistlerle, Siyasal İslamcı koalisyonunun nedenlerini kendimce açıklıyorum.

 

AKP’nin Kürt açılımı” için ne diyorsunuz?

Bu konuyu eski bakanlarımızdan değerli dostum Bahattin Yücel ile de çok tartıştık. Onun da katkılarıyla yazdığım kitabın girişinde de belirttim: AKP sözcülerinin son zamanlardaki politik söylemleri, ileride Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Topluluğun üyesi olmasını sağlayan, Lozan Anlaşması’nın hükümlerini tartışmaya açacak, tehlikeli bir yörüngeye kaymaktadır. Sorun tek yanlı olarak ele alınmakta, içeriği belirsiz “açılım”, kamuoyuna 25 yıldır akan kanın durdurulmasını hedefleyen bir iç barış projesi gibi sunulmaktadır. Hatta Başbakan bu girişime “Milli Birlik Projesi” adını vermektedir. Bu yanıyla ayaklanan tarafın sorumlulukları arka plana itilmekte, ayaklanmayı başlatan ilk adımı PKK’nın attığı neredeyse unutularak, siyasal iktidarın aniden beliren barışçı girişimiyle, ateşkes sağlanmasına çaba gösterdiği vurgulanmaktadır. Ayaklanmanın başından bu yana -bilinçli olarak- uluslararası nitelik taşıdığı  özenle dikkatlerden kaçırılmakta, bölgedeki zengin enerji kaynaklarının güvenliğinin sağlanması boyutu gizlenmektedir. Sorun sadece çeyrek yüzyıl  önce PKK tarafından başlatılan bir ayaklanma ve onun ömür boyu hapse mahkûm liderinin konumu ile sınırlandırılmak istenmektedir. Son günlerde tartışılan açılımın, kamuoyundan özenle gizlenen yanları, bu örgütün ve yönetiminin bilinçli olarak gündemde tutulduğu izlenimini uyandırmaktadır. 25.Yılına giren son ayaklanma; diğerleriyle karşılaştırıldığında, kapsam ve sınır ötesi destek açısından çok daha farklı bir düzenlemedir. Bu yanıyla bölgedeki uluslararası çıkar ilişkileri bağlamında irdelenmeden, sağlıklı bir değerlendirme yapılması söz konusu olamaz. Kitabımda bu soruların cevabını bulacaksınız.

 

Kitabın ismi ne ve önsözünü kim yazacak?

Kitabımın ismi, “Kürt sorunu değil, bölücü terör” olacak. Önsözü yazmasını Emin abiden (Çölaşan) rica ettim Kırmadı sağolsun. Buradan teşekkür ederim. (Röportaj: Talat  Atilla&Ersin Tokgöz/Turktime) 

  Haberin Videosu

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR

 Misafir
 11 Mart 2011 Cuma 19:08
aytunç bey, -askeri dr.3bin tl alıyor. tamgünden sonra. -sivil emsali 7/8/10/12/16bin tl. bu nasıl iş. hemde 2003den beri. tam gün ile bir miktar zam askeri dr. lara.o kadar. yine sorunlarını çözmediler. askeri hakim nasıl sivil hakimle aynı hakka sahipse askeri hekimde sivil hekimle aynı hakka sahip olmalı. tus içinde haksızlık var. aynı puan aynı tus-sivilde gireceğin bölümlerin hiç birine gireme. askeri tıp çok sorunlu. as. hekimler mağdur . yıllardır bir inceleyin ve lütfen yazın
 Misafir
 11 Mart 2011 Cuma 19:04
milletvekilliği ve basın: 1-darçevre niye yok. 2-önseçim üyelerle neden yok. 3-seçmene tercih neden yok. 4-büyük şehirlerde bağımsız seçilmek fiilen mümkün değil. zira darçevre yok. 5-mv değil lidervekilleri var. 6-hakimiyet milletin değil. 7-milletin seçme ve seçilme hakkı yok. 8-seçildik diyenler nasıl seçiliyor. 9-hazine yardımı al. listeyi yaz. temsil sorunu kesin gasp var.temsil gaspı. 10-seçim uygulaması şekil olarak uygun . özde any.2/10/11e aykırı.
 Misafir
 11 Mart 2011 Cuma 19:02
aytun bey yazılarınız okuyorum. zaten dr. lar zeki olurlar. 1-şu dyp yi ayağa kaldıramadınız. 2-akp,aslında köksal beyi genel bşk . yapmayan demirel ve cindorukun, .any. değişikliği yapan chp nin ve baukalın .2001de kriz yaşatan dsp-mhp ve anapın .erbakanı refahyolu götüren bazı askerlerin eseridir. 3-hem chp hem merkez sağ dp hiç iyi yönetilmiyor.hayret. 4-gazetecilerde suçlu.yandaş yada candaş oldular. 5-mhp oyu aldı gitti gülü seçti.2007de. bu nasıl iş.madem seçeceksin söylesene.
 Misafir
 2 Mart 2011 Çarşamba 12:01
aytun çıray nerdeyse biz ordayız...kendisini parlementoda görmek istiyoruz artık...
 Misafir
 29 Eylül 2010 Çarşamba 14:56
sevgılı hemsehrım turkıye sıyasetınde sızın gıbı ılkelı ınsanlara yer yok bunu kabullenmeyecegız ama maalesef yozlasmıs bır halk ıle karsı karsıyayız bu gıdısın sonu sıvıl dıktadır ama surecın bır yerınde tepetakla olması ıhtımalını daha ıhtımal dahılı goruyorum butun bunların sorumlusu menderesler demıreller ozallar cıllerler degılmı akp yı onların basıretsızlıklerı yaratmadımı bu uzlesmeyı yapmazsak asla ıstıkametımızı tesbıt edemeyız sızıde ısın bu yonunu gormedıgınız ıcın elestırıyorum
 Misafir
 29 Eylül 2010 Çarşamba 11:28
Böyle aciklamalar ancak bizim kendini hep yukarida göeren ve baskalarina hic tahammülü olmayan kisilerin agzindan cikar,ilk önce siz kendiniz milletin dedigine göz kulak verin bugün milletin cogunlugu AKP diyorsa siz AKP ye degil millete saygili olmaniz lazim,millete saygi demek milletin sectigini kabullenmek, degil öyle sizin gibi karindan konusup karalamak degil,eger sizi de millet secerse sizede bizler istemesekte saygi duymak mecbur´iyetinde oluruz. Turgut BEY
 Misafir
 29 Eylül 2010 Çarşamba 11:28
Böyle aciklamalar ancak bizim kendini hep yukarida göeren ve baskalarina hic tahammülü olmayan kisilerin agzindan cikar,ilk önce siz kendiniz milletin dedigine göz kulak verin bugün milletin cogunlugu AKP diyorsa siz AKP ye degil millete saygili olmaniz lazim,millete saygi demek milletin sectigini kabullenmek degil öyle sizin gibi karindan konusup karalamak degil,eger sizi de millet secerse sizede bizler istemesekte saygi duymak mecbur´iyetinde oluruz. Turgut BEY
 Misafir
 29 Eylül 2010 Çarşamba 10:44
sevgili doktor..tebrikler dogru adamlar dogru söyler dogruyu yaparlar
 Misafir
 29 Eylül 2010 Çarşamba 10:14
Nasıl yani?..... Diğerleri kimin "konturolundeydi"....
 Misafir
 29 Eylül 2010 Çarşamba 08:56
dp aktif olarak sahneye akp.yi gönderelim çöpe

DİĞER RÖPORTAJLAR

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime