Bu aralar yapılan analizlerde, ortaya konan değerlendirmelerde en kolayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu gömmek.
Öyle ya…
CHP; Kemal Kılıçdaroğlu sonrasında ilk kez birinci parti olmuş, bu birinciliğin üstüne koyarak tüm araştırmalarda olası bir seçimde ipi göğüslemeye en yakın parti olarak yükselişini sürdürmeye devam etmiş, bunun üstüne iktidar İBB soruşturmasıyla CHP’yi krimanalize ederek bu yükselişini kesmek için gözünü karatmış, bu boğma siyasetinin en önemli ayağı olarak da CHP yönetimini tekrar Kılıçdaroğlu’na verip ezeli muhalefet CHP’yi tekrar programlayarak eski mutlu günleri yakalamak istemiş…
İnanılan kompozisyon bu olunca...
CHP'nin bütün günahlarını Kılıçdaroğlu’na yazmak, en konforlu alan oluverdi.
Tamam…
Ekmek için Ekmeleddin saçmalığından mühürsüz oylara ses etmemeye, “Gel Muharrem” acayipliğinden 6’lı masa aracılığıyla Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını dayatmasına, girdiği hiçbir seçimi kazanamasından bugün patır patır AK Parti’ye geçen muhafazakâr milletvekillerine kontenjan dağıtmasına onca şey söylenebilir Kılıçdaroğlu için.
Ama tüm hikâye bu mudur?
* * *
Bunların hepsi siyasi günahlarsa, bu günahı Kılıçdaroğlu tek başına mı işledi?
Bugün Kılıçdaroğlu’nu şeytanlaştıran yazar çizer takımı daha düne kadar onu koyacak yer bulamıyor, Gandi Kemal’den Piro Dede’ye yüceltme sıfatlarında yarışmıyorlar mıydı?
Bugün o koltuğa tekrar oturursa tükürükleriyle boğacaklarını söyleyen CHP’liler, Kılıçdaroğlu’nun adaylığında gözyaşlarını sele dönüştürüp akıtmıyorlar mıydı?
Bugün Ekrem İmamoğlu’nu gömecek diye suçladıkları Kılıçdaroğlu’nu İmamoğlu’nu küçük bir ilçeden keşfedip siyasi aktör haline getirdikleri için yüceltmiyorlar mıydı?
* * *
CHP’yi dar bir banda sıkışan ulusalcı klik partisi görüntüsünden kurtarıp kitlelere açan bir hoşgörü timsali olarak Kılıçdaroğlu’nu sunmuyorlar mıydı?
Bugün Kılıçdaroğlu’nu koltuk sevdalısı, heveskar, satılmış, kripto AK Partili olarak sunanlar daha düne kadar Kılıçdaroğlu’nun mütevaziliğinden, kelle koltukta Erdoğan ile mücadele etmesinden, yaşına rağmen azminden övgüyle bahsetmiyorlar mıydı?
Ankara'da Güvenpark'ta başlayan, 420 kilometrelik yolu 25 günde İstanbul'a yürüyerek bitiren Kılıçdaroğlu'na "tarih yazdın, efsanesin" diye elleri kızarana kadar alkış tutanlar, bugün Kılıçdaroğlu’na saldıranlar değil mi?
Onlar...
* * *
Geçmişin günahlarını hep birlikte işlerlerken nasıl oluyor da hepsi sıyrılıp ihaleyi sadece Kılıçdaroğlu’na bırakabiliyorlar?
Ve nasıl oluyor da tüm bu çelişkileri sanki ilkeler etrafında siyaset yapıyorlarmış gibi sunabiliyorlar?
Siyasi literatüre girmiş o ifadeyle söylersek; “Hepiniz oradaydınız!”
Eğer AK Parti’nin her şeye rağmen iktidarda kalmasının günahı varsa, o günah bugün ilkeler bazında siyaset yaptığını söyleyip geçmişlerini yok sayan bugünün CHP oligarkları dahil herkesin hanesinde yazılıdır.
* * *
Beslenen trollerle, satın alınan kalemlerle, her zaman kazanan tarafa oynamayı bilen siyaset ve gazeteci esnafıyla gerçeği büküp hikâyeyi farklı anlattıklarını düşünebilirler ama olmaz.
Bir Molla Kasım çıkar ve o eğri büğrü sanal gerçekliği gerçeğin kendisi olarak suratlara çarpar.
İlk taşı atacak günahsız yoksa, ki yok, o zaman doğrusuyla yanlışıyla ömrünün büyük bölümünü sizin bugün mücadele ediyoruz dediklerinizle mücadeleye adamış bir insana artık insani ve vicdani tolerans sınırlarını çoktan delmiş teyakkuza son vermek, belki de gelinen noktada yapılacak en makul şeydir.
Yoksa...
Zaman akar ve bir gün tarihsel vicdan bu sosyal katliam sahiplerini kara deliğe geri dönüşümsüz gönderir...
Tarih bunu ikaz ediyor!
İMAMOĞLU, ONGUN'A NİYE KIZDI?
"İnsanlar ışığı görmez, ışıkla görür.” der Kant...
Doğru söyler.
Her geçen gün tarihin birer yaprağı değil mi? Kazananlar, tarihi kendileri yazdıkları için gerçeği hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz.
Bırakın yakın- uzak tarihi, içinden geçtiğimiz, anı anına yaşadığımız bu günleri bile anlamlandırmakta zorlanmıyor muyuz?
Buz gibi bir analiz yapalım beraberce..
Geçmiş zaman da bir İSKİ skandalı CHP'yi temellerinden sarsarken...
Bugün içinde bir kaç İSKİ büyüklüğünde skandal barındırdığı öne sürülen yolsuzluk iddiaları CHP'nin oyunu azaltmak yerine tarihsel bir çıtaya doğru yükseltmiyor mu?
Yükseltiyor..
Neden acaba?
(Bu nedeni başka bir yazıda anlatmaya çalışırım...)
* * *
Kamuoyunun bildiği bazı gazeteciler ise sadece paralı ilişkilerle anılmıyor, siyasi amigoluk yapmakla da övünüyorlar.
Vicdani-ahlaki refleksle eklemeliyim ki; yukarıda izah etmeye çalıştığım fotoğrafın ne kadarı algı, ne kadarı gerçek bundan henüz emin değilim.
Bu yüzden ihtiyat payını koyuyorum.
Kesinleşirse, isim isim naklederim.
Çünkü bazen algılar gerçeğin önünde koşabiliyor.
Masumiyet karinesine saygılıyım...
Haberimize gelirsek...
Daha doğrusu bir haber, bir kulis..
Haber şu...
Ekrem İmamoğlu ve danışmanı Murat Ongun Silivri Cezaevi'nde yatıyorlar.
* * *
İmamoğlu bir avukat görüşünde Murat Ongun ile karşılaşır.
Sesi duyulmaz ama Ongun'a sinirli el- kol hareketleriyle yüksek sesle sitem eder. İmamoğlu'nun bu sitemlerine Murat Ongun’un tepki vermediği bilgisini aldım.
Ne konustuklarına dair bir bilgi alamadım ama İmamoğlu'nu sakinlestirmek kolay olmamış.
Kulis bilgisine gelince...
İmamoğlu'nun bir süre önce söylediği "Gerekirse beni suçlayın, çıkın cezaevindenden" sözleri ile Ongun'u hedeflediği öne sürülüyor.
Ongun, itirafçı olacağı yönündeki iddiaları avukatı aracılığıyla yalanlamıştı ama bu konudaki iddialar giderek yine yoğunlaşmaya başladı.
MUHARREM İNCE'YE NEDEN DÜŞMAN OLAYIM?
Fırsat buldukça okur ve izleyicilerimin sorularına zaman zaman kısa yanıtlar vermeye çalışıyorum.
Mesela başta Sevgi B.... isimli okurum olmak üzere bir süredir ısrarla "Talat Bey siz Muharrem İnce'ye düşman mısınız? Atatürk'ün fotoğrafı indirildi haberinizi herkes sus pus olduğunda ortaya çıkarak "Evet Talat Atilla doğru yazıyor" diyen Muharrem İnce değil miydi? Hatta sizi doğrulayan bu haberi Yurt Gazetesi manşetten vermedi mi? " diye serzenişte bulunmuş.
* * *
Değerli Sevgi Hanım.
Muharrem Beye düşman olmam söz konusu dahi olamaz. Neden düşman olayım. Bir haber yaptım. En yakınındaki ünlü- ünsüz rollerini büyütmek isteyen bazı gazeteciler kendisini manipüle ederek ortaya attı. Trolleri aylarca bana küfretti. Ben bunlardan etkilenmeden yıllardır Muharrem İnce'nin haber değeri taşıyan etkinliklerini sahibi olduğum yayın organlarında yayınlıyorum.
Hasım olan bir kişi bunu yapar mı?
Atatürk'ün fotoğrafı indirildi haberimi herkes sus pus olduğunda ortaya çıkarak doğrulayan da Muharrem İnce'ydi. Bu doğru. Sezar'ın hakkı Sezar'a... Bir çok detayı kitabım biterse orada okursunuz.
* * *
Fakat başka bir noktaya dikkatinizi de çekmek isterim Sevgi Hanım;
Video kayıtlarla sabit.
Google'dan bulabilirsiniz.
Muharrem İnce, Külliye’ye çıkan CHP'li haberimi CNNTÜRK'de, Ahmet Hakan'ın programında "Ben Külliye'ye çıkmadım ama CHP'den kimlerin çıktığını biliyorum ama söylemem" dedi. Bu sözlerini, stüdyoda yüzüne söylediği halde bile bana halen "yalan yazdın" diyecek kadar arsız- tetikçi-meczup- kiralık gazetecileri barındırıyor bu topraklar...
Elbette başkalarının sözleri beni tanımlayamaz.
Yakından tanıyanlar bilirler ki, hiçbir güç odağının etkisinde kalmam.
Kalmama gayretim vardır en azından.
Kin tutmam.
Ama gerektiğinde kalemimle hesap sormayı da bilirim.
Oy vermeye gitmem.
Küçük nüans farkları olan birbirine benzeyen partiler beni cezbetmiyor.
Başkasının hakkını ihlal etmeyen insan haklarını savunurum.
İnançlıyım.
Demokratım.
Vatanımı, bayrağımı severim.
Bu arada TBMM'de grubu olan tüm partilerle de mahkemeliğim.
Ne partim, ne mahallem var...
Bu yüzden bazı siyasetçi ve gazetecilerin bana empati yapmasını beklemiyorum.
Bu parantezleri açmamın nedeni, Sevgi hanımın şahsında beni tanımayan, ya da kulaktan dolma tanıyanlara, ön yargısız zihinlere rehberlik etmesi, bir fikir vermesi içindi.
Sevgiyle kalın...
VELHASIL: Dünya döndükçe, her şey değişir.- Platon