Uzun zaman Baykal’ı devirip CHP’nin başına geçme hayaliyle avundu. Ama Baykal’ı alt edemeyeceğini onca denemeden sonra net bir şekilde görünce dümeni DSP’ye kırdı. Ancak DSP sevdası çok uzun sürmedi.
Sarıgül şimdi yeni bir oluşumla partileşme yolunda ilerliyor. Hedefi yıllardır neredeyse her konuşmasında dile getirdiği o iddia: İlk seçimde iktidara gelmek. Bu iddiasına tüm varlığıyla inanıyor gözüküyor. Çünkü tüm yaşamını adadığı liderlik yolunu kendi kendine kapatacak şu sözü vermez herhalde: Eğer iktidara gelemezsem partimin başında durmam.
Öyle kapalı kapılar ardında verilen sözler de değil bunlar. Ekranlarda, gazete röportajlarında, açıkça, kayıtlara geçecek bir şekilde.
Bu durumda iki olasılık var: Ya gerçekten bu iddiası kendine inandırıcı geliyor ya da maksat ortaya bir güçlü bir imaj koymak, söz nasıl olsa tutulmasa da olur.
Verdiği sözün Sarıgül’ü bağlamadığını gördük çünkü. Çok fazla geriye gitmeye gerek yok… Partileşme sürecine İzmir’de start verdiği zaman halen yürütmekte olduğu Şişli Belediye Başkanlığı’ndan ayrılacağı söylemiş, hatta istifa tarihini dahi duyurmuştu. O tarih geldi ama Sarıgül ne istifa etti ne de bunun hesabını verdi.
Tuhaftır…
Muadilleri özel yaşantılarına kadar delik deşik edilirken bu kadar iddialı bir isim nedense basın tarafından hep nasıl gümbür gümbür geldiği içeriği ile haberleştirildi. Ne geçmişi deşildi, ne hakkındaki iddialar masaya yatırıldı, ne çelişkileri ortaya serildi.
Sanki tüm basının Sarıgül ile ilgili zımni bir sözleşmesi var, Allah’ın birliği dışında birbirini çürütmek için yarışan karşıt gruplar bile söz konusu Sarıgül oldu mu tüm araştırmacı gazeteciliklerini bir yana bırakıp sadece “görünen Sarıgül’ü” sunuyorlar.
Oysa Sarıgül’ün sıkı sıkı irdelenmeyi hak eden bir geçmişi var. Açlıktan verem tedavisi gördüğü, araba yıkadığı günlerden plazalara taşınan bir hayat öyküsü var bu yaşamın içinde… Yani nereden baksanız yığınla öykü çıkar. Hayli çelişik böylesi bir figüre nasıl duyarsız kalınır ki? Hem de bu kadar göz önündeyken. Ama kalınıyor.
Olsun… Biz yine devam edelim…
Sarıgül her konuda çok iddialı… “Hakkımda açılmış bir tek dava yok” diyor, ısrarla. Oysa Sarıgül’ün’ün doğruyu söyleyip söylemediğini test etmek için İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin koridorlarına uğramak yeterli. Uğramışken şöyle bir soru sorulabilir mesela; Cumhuriyet Savcılığına “Mustafa Sarıgül için adam vurdum ama şimdi konuşmayayım diye Sarıgül ve adamları beni öldürmek istiyor” diye dilekçe veren kim?
Ya da… Mustafa Sarıgül’ün Şişli Belediyesi’ne ait araçların sigorta işlerini verdiği kardeşi Bülent Sarıgül ve eşinin hangi suçtan mahkemeye düştüğü de sorulabilir.
Binlerce insanı mitinglere taşıyan özel uçak/helikopterle dolaşan Sarıgül parayı nereden buluyor diye de sorabilirsiniz belki ama Sarıgül’ün vereceği cevabı şimdiden söyleyelim: “İmece yöntemi ile. Tüm bunlar gönüllük esasına göre yapılıyor.”
Ezcümle; Sarıgül şanslı bir isim. Toplumsal paranoya her yerde ve halk o halde ki; bırakın beyanın inanmak için yeterli olduğu dönemleri, belgeli açıklamalar bile inandırıcılık taşımıyor. Ama şanslı dedik ya, bu imece açıklaması bile sizi inandırabilir. O zaman şu masum soru iyi gelebilir bünyeye: Bu neyin imecesi?
Ha… Sorulacak yığınla daha soru var. Şirketleri, ortaklıkları, bu günkü servetine giden yol hikâyesi…
Ama başlangıç seviyesi için bunlar yeterli olacaktır sanırız. Devamı mı?
Gelecek…
Misafir 10 Mart 2011 Perşembe 16:43
|
murat semer 5 Mayıs 2010 Çarşamba 14:36
|
yusuf alp 30 Nisan 2010 Cuma 19:07
|
ihsan akalın 12 Mart 2010 Cuma 09:17
|
serkan tekkanat 12 Mart 2010 Cuma 09:13
|
murat düzgün 12 Mart 2010 Cuma 09:02
|
Mehmedim, 12 Mart 2010 Cuma 08:20
|
selin 12 Mart 2010 Cuma 08:17
|
turgutalp 11 Mart 2010 Perşembe 21:23
|
GERÇEK SOSYALDEMOKRAT 11 Mart 2010 Perşembe 20:29
|