Sabah Gazetesi’nde bir dönem kapandı. Ergun Babahan, kendi isteği ile gidiyormuş havası verip, istifa etmek zorunda kaldı. Zaten uzun süredir bu koltukta Çankaya'dan aldığını iddia ettiği rüzgarla oturuyordu.
Gazeteci olmadığı için, arkasından üzülen gerçek gazeteci de olmadı.
Gazeteci olmadığı gibi, Ufuk Güldemir'in deyimi ile Eşrefpaşa’lı olduğu için İzmirli bile sayılmazdı.
Hayatında bir gün muhabirlik yapmamış, Dinç Bilgin'in elinden tutması ile tepeden inme yönetici olmuştu.
Ama Turgay Ciner gazeteyi satın aldığında hemen ''En büyük Ciner'' dedi.
TMSF gazeteye el koydu, bu kez Fatih Altaylı'nın ardından, devlet nezdinde kulis yapıp yeniden koltuğa geçti.
Ahmet Çalık iş başına geldiğinde ise o çoktan ''Çalık'' diyordu. Kim güçlüyse onun yanında yer alarak koltuğunda kaldı.
Hıncal Uluç onun için ''Saf entel'' dedi, tınmadı…
Ufuk Güldemir ''Bundan bir cacık olmaz'' dedi yine tınmadı…
Fatih Altaylı ''Tosun'' diye hitap etti. Koltuğunda kalmak için yine ''Allah'a şükür'' dedi.
ZORUNLU SÜRGÜN MÜ ?
Şimdi ''Zorunlu sürgüne gidiyorum'' diyor.
Herhalde, geçmişte 13 ATV ve Sabah muhabirini doğu illerine sürgüne gönderdiği aklına geldi…
Belki de, 22 yaşındaki foto muhabiri gencecik bir kızı hak kaybı getiren sözleşmeyi imzalasın diye kış günü Van'a sürgüne gönderdiğini hatırladı…
Şimdi ''Emeğimle 20 yıl Sabah'ta gece gündüz çalıştım'' diyor.
Evet, o koltuktayken, Astsubay babası için Karpuzkaldıran Askeri kampında General odası ayırtmak için çok çalıştı.
Kayınvalidesine stadyumdaki şeref tribününden yer ayırtmak için de bayağı uğraş verdi.
Şimdi ''O kadar çok çalıştım ki çocuklarımın doğumunda bile eşimin yanında olamadım'' diyor.
Ama çocukları, ABD vatandaşı olsun diye 8 aylık hamile eşini Amerika'ya gönderdiğini bizim de unuttuğumuzu zannediyor.
NASIL ENSEYSE…
Şimdi ''Gönlüm ferah olarak çıkıyorum bu yolculuğa'' diyor. Yeni Şafak'ın dağıtımını alabilmek ve o gruba şirin görünmek için, bir muhabirin işine son veren insanın gönlü nasıl ferah olabilir…
''İnancımı kaybettim'' diyor. Çünkü ''Yanar/döner mizacım Çalık'a sökmedi'' diyemiyor…
''Sabah'ı Hürriyet'in ensesine dayadım'' diyor. Bir yıl önce 512 binde aldığı gazeteyi 390 bine düşürdüğünü söylemiyor.
''Bu gazeteyi yapabilecek en iyi gazetecilerden biriyim'' diyor ama Susurluk kazası olduğu gün, önemini anlamayarak üç sütun kullandığını da unutuyor. Bir rektöre ''Bekçi'' sıfatı yakıştırıp, o rektör Ahmet Çalık'ın öz dayısı çıktığında neler yaptığını da…
SOLCU VE İSYANCI AMA…
''Ben solcu gençliğim ve isyancı ruhumu hiç kaybetmedim'' diyor.
Sanki solculuk emekle oynamak… Çalışanına fazla mesai vermemek için, Anayasa Mahkemesine ''Yasayı iptal edin'' mesajlarıyla dolu köşe yazıları yazmak…
''Ben memur bir yayın yönetmeni olmayı istemezdim'' diyor. Ama yine AKP iktidarında 6 yıl boyunca Akif Beki'den gelen ricaları bile emir telakki ettiğini unutuyor.
Babahan son yazısını ''Sakın anneme işsiz olduğumu söylemeyin, o beni
hala Sabah'ın yayın yönetmeni sanıyor.'' diye bitiriyor.
Biz de diyoruz ki ''Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste…'''