ŞİMDİ Kİ MODA
Gazeteci olduğum dönem tüm ekip araçla görev yapacağımız yere gidiyoruz. Kütahya yolunda mola verdik yol üzeri meyve satan gruplar var. Anadolu halkının sıcaklığı malum karpuz ikram etmişler illa bana da verdiler. Ben nerdeyse baştan aşağı beyaz bir elbise giymişim ve röportaj yapmalıyım haliyle reddettim. Israr kıyamet derken istemeye istemeye hatta neredeyse söylenerek karpuzu yedim.
Karpuz bittikten sonra hemen elimden kabuğunu aldılar derken ben etrafıma bakındım elimi ne yapabilirim diye.
Yaşı ben diyeyim 50 siz deyin 60 satıcı ağabeyimiz bana üzerinden kazağını çıkarıp uzatmaz mı?
Şaşkınlık içerisinde reddediyorum o canı gönülden silmemi istiyor. Silmedim tabii
Bir baktım gitti bir bidon su getirdi yıkandık rahatladık teşekkür edip ayrıldık ancak kazağını çıkarıp bana uzatışından çok etkilenmiştim.
Bu ne hassasiyet bu ne misafirperverlik bu ne nezaket hepsi içimde çalkalanıp durdu yol boyunca.
Aklımdan da çıkmadı bu durum
Neden vermişti kazağını
Misafiriz diye mi?
Kameralar var diye mi?
Şehirliyiz diye mi?
Bu davranış doğru muydu yoksa yanlış mı bir türlü ayırdına varamadım o günlerde.
Annemin de köyümüzde kullandığı bir leğen var. Hem demirden hem adı ayakçak ya da ayahcah.
Hemen kullanımını anlatayım. Misafir gelir yemeğini yer çayını içer uyku vakti sıcak suyla misafirin ayağı yıkanır. Yanlış okumadınız misafirin ayağı yıkanır.
Belki evinde su bile isterken bin söz işiten o her kimsenin ayağı bir güzel sabunlanır ve durulanır omzunuzda kendi yüzünüze bile kıyamadığınız o havluyla da kurular misafiri rahat ettirirsiniz.
Çorabını yıkama kısmını zaten anlatmama gerek bile yok.
Evde kendi boğazınızın hasret olduğu en ala yemekler de zat i misafire pişirilir.
Hatta misafir gittikten sonra çocuklar sofradan arta kalan kemikleri zevkle yalar kuruyemişleri kapışırcasına yerler.
Başka ülkelerde de buna benzer ya da tam tersi durumlar muhakkak vardır elbet ama bizim ülkemizde o misafir sonrası kemik yalayan çocuklar büyüdü efendim.
O kadar büyüdüler ve kinlendiler ki misafir gelince değil ziyafet sofrası açmak ekmeği saklar oldular.
Aç mısın diye sormak eskiden ayıptı şimdi önceden telefon edip çaya mı yoksa yemeğe mi geleceğinizi belirtiyorsunuz ve durum size olumsuz da dönebiliyor.
İnsanlar artık değil çat kapı bayramlarda bile ziyaretten zinhar kaçınıp tatillere gidiyorlar.
En sevdiğimiz dostumuzu hatta kardeşlerimizi bile sosyal medya resimlerinden takip edebiliyoruz hatta bazen oradan bile engel yiyoruz.
Klavyelerin ve sahte resimlerin arkasına saklanmış bir dünyanın içine hapsolduk Herkes sırası gelince sahneye çıkıyor ve böyle seviyoruz birbirimizi.
Ayak yıkamaktan yalnızlığa evrilen bu sürece eskiden misafire verilen gereksiz değerle mi geldik ya da değer gereksiz midir orası bile malumken bu aman gitmeyeyim de gelmesinler mantığı hepimize kolay geldi ve pratiklik burada da kazanmış oldu.
Belki ortasını bulsak sevgi kazandırdı.
Çünkü ne olursa olsun giydiğiniz giysi kimsenin kirli elinden daha değersiz değildir.
Ayak yıkama konusu ise zaten tartışılmaz bir aforizma
En önemlisi ise çocuklarımız
Evlerimizdeki varlıklarımıza canlarımıza en kıymetlilerimize yedirmediklerimizi ihtiyacı değilse sadece misafir diye yedirmek ve sevgili çocuğumuzu yenen tavukların kemik sırasına sokmak onlarda sadece kırgınlık oluşturur.
En mutlu anlarımız ailemize aittir ancak misafir de evimizin neşesidir. Ailenin büyük hissetmesidir. Kendi evinden başka tıklatabileceği kapısıdır. Güvendir. İşte bunun için orta yol bulunmalıdır.
Dışarıda nezaketten uzak hızlı adımlar ve uzun söylemlerle kaybettiğimiz insanlık ev sahibi olunca değişmemelidir. Ya da gülümseyerek edinilen dostluklar kafelerde bir kahve fincanına sıkıştırılmamalıdır.
Ez cümle:
Misafir olmak eskidendi dostlar şimdi moda ev sahibi olmak ta…
Zahide GULİYEVA
Zahide GULİYEVA
Melek gürgen 2 Kasım 2024 Cumartesi 11:01
|