Derya Yanık, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 77. yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla değerlendirmede bulundu.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından insanlığın bir daha böyle acılar yaşamaması ve güçlünün güçsüzü ezmesinin önüne geçmek için kaleme alındığını anımsatan Yanık, "Temel fikir şuydu, 'İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin onuru ve hakları eşittir, devredilemezdir.' Kağıt üzerinde çok güçlü görünen bu ilkenin, maalesef sahada aynı güçle karşılık bulmadığı dönemlerden geçtik, geçmeye de devam ediyoruz." diye konuştu.
Başta Gazze olmak üzere Suriye'de, Ukrayna'da, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Yemen'de, Arakan'da, Afrika'nın farklı bölgelerinde ihlallerin, işgallerin, terörün ve açlığın en ağır bedelini yine sivillerin ödediğini vurgulayan Yanık, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gazze'de 70 bini aşkın Filistinlinin, on binlerce çocuğun hayatını kaybettiği, bütün dünyanın gözleri önünde yaşanan bir felaketle karşı karşıya kaldık. Bugün bir ateşkes yürürlükte olsa da iki yıl boyunca yaşanan yıkımın, açlığın, kuşatmanın, çocukların gözlerindeki korkunun izleri hala taptaze duruyor. Bu acı tablo, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin duvarlara asılan bir metin olarak kalmasının hiçbir anlam taşımadığını gösteriyor. Her savaşta, her toplu saldırıda, her aç bırakılan insanda, aslında insanlığın ortak imzası olan o metin yara alıyor."
Yanık, temel hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin sadece savaş alanlarıyla sınırlı olmadığını, Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede kültürel ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığının yükseldiğine işaret ederek, camilere saldırıların, Kur'an-ı Kerim'e yönelik saygısızlıkların, Müslümanlara ve göçmenlere dönük nefret dilinin, insan hakları söyleminin ne kadar seçmeci kullanıldığını açık biçimde ortaya koyduğunu söyledi.