Sözcü yazarı Rahmi Turan bugünkü köşesinde "Ata’mızın bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni, gerektiği gibi koruyup, onun emanetine lâyık olduk mu?" sorusunu sordu.
İŞTE RAHMİ TURAN'IN YAZISI
Dün Ata’mızı ulusça bütün yurtta ve Anıtkabir’de saygı duruşunda bulunarak sevgi, özlem ve minnetle andık.
Büyük Atatürk’ü kaybedişimizin 86’ncı yılında kendi kendimizi bir kez daha sorguladık:
Ata’mızın bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni, gerektiği gibi koruyup, onun emanetine lâyık olduk mu?
Atatürk, 1925 yılında tekke ve zaviyeleri kapatıp, tarikatları yasakladıktan sonra “Efendiler! Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis, bu tip yapılar din ve devlet düşmanı olduğu, Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık!” demişti.
Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte tekke, zaviye ve tarikatlar amaçlarından sapmış, yenilik karşıtlığının simgesi olmuşlardı.
Dinsel sömürüyü kullanmaya başlayan tekke ve zaviyeler, Cumhuriyet’e karşı isyan başlatmak için insanların beyinlerini yıkayan kuruluşlar haline gelmişlerdi.
Bu yüzden, 30 Kasım 1925’te 677 sayılı kanunla tekke ve zaviyeler tamamen kapatıldı, tüm tarikatlar yasaklandı.
Şeyhlik, dervişlik, seyitlik gibi unvanlar kaldırıldı.
Böylece ülkeye zarar veren kişilerin yapacağı isyanlar büyümeden bastırılmış oldu.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ