Biz çok sık duş almayanlar, genelde eleştirel yorumlara maruz kalıyoruz.
Geçtiğimiz ay İngiliz televizyonu sunucusu Jonathan Ross’un duş alma sıklığının bazen haftada birden dahi az olduğunu söylemesi tartışma yarattı.
Daha sonra oyuncu America Ferrera bir video röportajda zaman zaman duş almayı atladığını söyleyerek yıldızı olduğu Barbie filminin diğer oyuncularını şaşkınlığa uğrattı.
2021’de oyuncu Ashton Kutcher’ın “sadece koltuk altı ve kasıklarını” yıkadığını açıklaması da küçük bir sansasyona neden oldu.
Her gün el yıkamanın mikropların yayılmasını önlemek açısından ne kadar önemli olduğunu biliyoruz.
Ancak çoğu sağlık uzmanına göre, her dün duş almanın fiziksel sağlığımıza pek de bir katkısı yok. Hatta aksine cildimizi kuruttuğu gibi, bağışıklık sistemimizi de olumsuz etkileyebiliyor.
Araştırmalara göre hem Amerikalıların hem de İngilizlerin yarısından fazlası her gün duş alıyor.
Peki bu sıklığı azaltma zamanı geldi mi?
Duş alma alışkanlığı olmayanlar arasında bunu açıkça söyleyenler az ancak çabalarım sonucu çevreci Donnachadh McCarthy’i buldum.
McCarthy, “Aslında (Her gün yıkanmama konusunda) yalnız değilim. İş bu konuda cesurca konuşmaya gelince ise yalnızım” diyor.
8 yıl önce Guardian gazetesine bu konuda bir yazı kaleme alan McCarthy, o dönem haftada bir duş aldığını ve bunu zaman zaman lavaboda kendini temizleyerek tamamladığını anlattı. Makale yayımlandıktan sonra hakaret ve alay konusu olmayı beklerken, birileri kulağına kendilerinin de aynı alışkanlığa sahip olduğunu fısıldadı.
Profesyonel bir balet olan McCarthy sakatlanana kadar normal duş alışkanlıkları olan biriydi.
Ancak Amazon yağmur ormanlarındaki yerli Yanomami halkı ile iki hafta geçirdikten sonra çevreye katkı sağlamak adına kendi yağmur suyu toplayıcısını ve güneş enerjisi ile üretilen sıcak su sistemini Londra’daki evine kurarak su kullanımını da sınırlamaya başlamış.
Sonraki yıllarda giderek daha az duş alır olmuş. Bugünlerde ayda bir duş alıyormuş.
Her gün lavaboya doldurduğu su ile bir bez kullanarak tüm vücudunu silmeye ve yalnızca bir bardak su ile tıraş olmaya da devam ediyor. Kimse koktuğundan şikayet etmemiş.
Tarihte yıkanma alışkanlığı nasıl dönüştü?
Akademi dünyasında sabun ve su tutkumuz şaşırtıcı bir şekilde az işlenmiş.
Bristol Üniversitesi’ndeki Tüketim Sosyolojisi Profesörü Dale Southerton bu konuda çalışmış az uzmandan biri.
Eskisine göre vücudumuzu çok daha sık yıkadığımızı vurgulayan Southerton, neredeyse kaza sonucu bir anda geçtiğimiz 100 yılda bu alışkanlığın değiştiğini söylüyor.
Geleneksel olarak eskiden insanlar banyo yaparak temizleniyordu. Bu kültür, şifa veren etkisi ile bilinen kaplıcalardan modern dünyanın köpüklü banyo keyfine kadar uzandı.
Duş almak veya banyo yapmak ise, daha ucuz ve daha az su kullanıldığı için de daha çevre dostu. Bazıları kirli suyu akıtabildiğimiz için duşun daha hijyenik olduğunu düşünüyor, bazıları ise aralarında pek fark olmadığını.
Southerton 1950’lerde İngiltere’de evlerin banyolarına musluk suyu girdiğini ardından da lavabolara hortum bağlanarak duş başlıklarının hayatlarına girdiğini söylüyor.
Bugün birçok ev ve öğrenci yurdunda neredeyse her odanın kendi tuvaleti var. Southerton’a göre bunun sonucunda herkes yataktan kalkıp kendi özel duşuna girebilir oldu. Dolayısıyla da daha sık duş alıyoruz.
Daha az duş alıp yine de sıkıntı yaşamamanın yolları:
-Yalnızca ihtiyacınız olduğunda yıkanın
-Güne başlama ya da gün sonu rutininizi duş yerine başka bir alışkanlıkla değiştirin
-Ashton Kutcher’ın yaptığını yapın- belli önemli bölgelere odaklanın
-Ellerinizi her zamanki gibi yıkamaya devam edin
Duş kavramı zaman içinde yeni bir anlam da kazandı.
1900’lü yıllarda örneğin duş yeni filizlenen bir reklamcılık faaliyetinin odağındaydı.
Southerton, duşun o yıllarda hem zaman kazanma hem de yeniden dirilme aracı olarak pazarlandığını ifade ediyor.
1970’lerde yalnızca duş başlığı olan bir küvetin basit bir çizimi reklamlarda yer alıyordu.
1980’li yıllardaki duş reklamlarında ise buharla sarılmış ve rahatlamış kadın görselleri kullanılıyordu.
Duş almak zamanla bir çeşit boş zaman aktivitesine dönüştü.
Aynı zamanda bir bağlamdan bir başkasına geçmemize yardım eder oldu. Günümüzde çok sık rol değiştiriyoruz. Bir ofis çalışanından ebeveyne, oradan da bir sporcuya, ya da akşam yemeği için arkadaşlarıyla buluşan bir birey olmaya doğru geçiş yapıyoruz. Duşa kabin, bizi bir karakterden bir başka karaktere dönüştüren bir geçiş kapısı gibi.
Danimarka’daki Aalborg Üniversitesi’nde yapılı çevre alanında çalışan Profesör Kristen Gram-Hanssen, “100 yıl öncesinde her gün duş almıyorduk çünkü evde duş kabini olması normal görülen bir şey değildi.
Kristen Gram-Hanssen’a göre sık duş almanın toplum sözleşmesinin bir parçası olduğunu en iyi gösteren örneklerden biri müzik festivalleri. Bu durumlarda yeni normlar devreye giriyor ve daha nadir duş almak kötü karşılanmıyor.
Peki bu konuda nasıl bir gelecek bizi bekliyor? Yoksa bir gün hepimiz duşa kabinlere veda mı edeceğiz?
Uzmanlar çevreye bağlı nedenlerle insanları daha nadir duş almaya itecek bir akım doğacağını düşünmüyor. Southerton, “Zamanı geri döndüremezsiniz. Duş alma konusundaki ilkelerimiz toplumumuzun bir parçası artık” diyor.
Görünüşe bakılırsa her gün duş almayan benim gibiler bir süre toplumun geri kalanından ayrılmaya devam edecekler. Ben yine de “Neden duş alıyoruz? Başkalarının bize koktuğumuzu söylemesinden korkuyoruz da ondan. Ben o korkuyla yüzleştim ve hayattayım” diyen McCarthy’den cesaret bulmaya devam edeceğim.
BBC