Turktime

Erhan Göksel: Teslim Bayrağı Çeken Büyükanıt Divan-ı Harp’te Yargılanmalı!

Sınır ötesi harekat yapıldığı zaman aslında sanıldığı gibi bir harekat yapılmadığını iddia eden Erhan Göksel Aktütün saldırısı ile bunun ortaya çıktığını söyledi. İşte Göksel’den Turktime’a şok açıklamalar…
ABONE OL
Abone Ol
Erhan Göksel: Teslim Bayrağı Çeken Büyükanıt Divan-ı Harp’te Yargılanmalı!
Haberler / Güncel
6 Ekim 2008 Pazartesi 05:46
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

6 Ekim 2008

Dünyayı saran finansal kriz Türkiye’ye nasıl yansır diye tartışılırken önce Altınova’daki Kürt-Türk kavgası ile etnik çatışma mı geliyor soruları gündeme geldi. Hemen ardından Aktütün Karakolu’na yapılan hain saldırı hem yapılış tarzı hem de zamanlaması açısından pek çok soruyu beraberinde getirdi. Birbiri ile bağlantısız gibi görünen üç konu. Ama Erhan Göksel’e göre aslında değil. Çünkü Göksel’e göre ekonomik kriz etnik savaşa açılan kapı. Ve bu kapı sadece kendiliğinden de açılmıyor. Birileri bu kapıdan girecek etkileri zorlarken kapıyı tutması gerekenler gaflet ve delalet içinde. Ve sonuç… Talat Atilla ve Ersin Tokgöz sordu, Erhan Göksel Turktime için açıkladı…

 

 
TURKTİME: Milli Gazete’de çıkan bir söyleşinizin Manşeti; “Yeni Bir Kriz; Etnik Savaş Çıkarır” şeklindeydi. Bu röportajınızın üstünden bir hafta geçmeden Aktütün Karakolu’na yapılan saldırıda 15 askerimizin şehit olduğu haberi geldi. Yetkililer düne kadar sürekli PKK’ya ağır darbe indirdiklerini söylüyorlardı, ne oldu?
ERHAN GÖKSEL: Görünen köy kılavuz istemez diye bir Osmanlı atasözümüz vardır. Bence bu hain saldırı göz göre göre geldi. Olay henüz çok sıcak, duygular çok fazla ve bana gelen bilgiler de çok net olmadığı için sadece fotoğrafa bakarak değerlendirebilirim.
Askeri açıdan bakarsak; Bir kere bu saldırı bir ilk. İlk defa gece yerine, öğle ortasında saldırıldı. İkincisi, saldıranlar 400-500 kişi ve bunların görünmeden sınırı geçmesi, hem de ağır silahlarla, imkansız. Arka arkaya dizilseler 1 km. eder ki, uzaydan bile görünürler. Demek ki, ABD’den istihbarat kesilmiş, İsrail’den alınan Heron’lar teröristleri görmemişler… Büyükanıt, "PKK'lı teröristleri BBG evinde gibi izliyoruz" şeklinde yaptığı açıklaması zihinlerde tazeliğini korurken hainler nasıl oldu da sınırdan içeriye 40 km sızabildi? Yoksa biz mi yanlış anladık, Sayın Büyükanıt televizyondaki BBG evini mi izlemekten bahsediyordu?
 
TURKTİME: Demek ki; PKK’ya darbe filan vurulmamış.
ERHAN GÖKSEL: Tabi… Çatışmanın 5 saat sürdüğü halde yardım gelmediğine göre, haberleşme de bir devlet tarafından bölgesel olarak bloke edilmiş olabilir. Anlaşılıyor ki TSK’nın kendi teknik imkanları da; çok yetersiz. En önemlisi de aylardır aralıksız Kandil’i ve Kuzey Irak’ı bombalamamızın hiçbir etkisi olmamış demek ki. Bence asıl bu sorgulanmalıdır. TSK Türk halkının gözünü boyamış ve hamaset yapmış anlaşılan. Nereleri bombaladılar, boş kampları, boş dağları mı? Askeri ihale açmak için mi, aylar boyunca, hem de yüzlerce kez hava saldırısı ile milyonlarca dolar değerinde bomba atıldı dağa taşa diye sorar birileri bir gün. Açıkça görülüyor ki, PKK bitmemiş; hatta gündüz ağır silahlarla saldırabiliyorsa, bu PKK’nın bu süreçte daha da güçlendiğini ve düzenli orduya doğru geçtiğini de işaret eder. Ayrıca maalesef ilk imaj, PKK’nın daha başarılı olduğu şeklinde algılanabilir. Bunu değiştirmek de hamasetle olamaz. Bir de; “teröristler 23 biz 15 kayıp verdik” türü açıklamalar akıllara ziyan.
 
TURKTİME: Saldırının zamanlaması da tartışılıyor… Sizce bu saldırı stratejik bir saldırı mıydı?

ERHAN GÖKSEL: Bu saldırının zamanlaması bana rastlantı gibi gelmedi. Büyük hesapta hem gelen ekonomik kriz hem de yerel seçimler öncesi olması anlamlı. PKK, ayrıca DTP’nin kapatılmasını da istiyor gibi. Bu süreçte sıkışan DTP kapanırsa, yerel seçimlerde radikalleşme artar ve bölge belediyelerini, bağımsız adaylarla PKK silme kazanabilir. Bu durum ise Müesses Nizam ve AKP için büyük bir yenilgi olur. Ayrıca başka bir hesapla; Altınova’daki etnik gerginliği “etnik bir çatışmaya taşımak” ve bunu tüm Ege bölgesine yaymak PKK’nın ekmeğine yağ sürebilir. Özellikle Batı’daki Kürt vatandaşlarımız baskı altına girerse, PKK için bulunmaz bir fırsat doğabilir. Bunu da bölgedeki Türk vatandaşlarımıza yapılacak provokatif saldırılar izleyebilir. Bu ülkeyi yönetenlerin, başta Başbakan’ın tüm bunları iyi değerlendirmesi lazım. Türk halkına da artık gerçeklerin açıkça anlatılması lazım. Bu halk, yemez içmez, uyumaz ve bütün kalbiyle yine de ordusunu destekler. Bu kadar büyük bir halk desteği olan TSK’nın halka açıklama yaparken artık daha iyi düşünmesi gerekir. Son bir söz söylemek gerekirse bu hain saldırının asıl amacı; “TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’Nİ ZAAFA UĞRATMAK DEĞİL; TÜRK TOPLUMUNUN ÇİMENTOSUNU ÇÖZMEKTİR”

 

 
“ABD, 850 MİLYARLIK PAKETİ FİNANSE ETMEK İÇİN BİZİM BÖLGEMİZDE YENİ SAVAŞ ÇIKARACAK!”
 
 
TURKTIME: Aktütün saldırısı ile unuttuk ama günlerdir dünyanın tek bir konusu var: Finansal kriz. ABD bu krizi aşmak için 850 milyar dolarlık yardım paketini devreye soktu. Bu paketin somut getirileri ne olur?
ERHAN GÖKSEL: Kısa vadede sorunları bir kaç ay ötelemekten başka faydası olamaz. Bir kere sorun trilyonlarca dolar sermayenin sorunu ve bu paket yeterli olmaz. Sorun yapısaldır; sadece finans sorunu değildir. Artı; yakında “Hedge Fon”lar da krize girecektir. Peki, mali desteği ABD nereden karşılayacak? Bu sorunun kısa vade için çözümü tek: üretimi artırmak; hatta katlamak… Bu ise bugünkü ABD tüketici taleplerindeki daralma nedeniyle imkansız. Geriye tek bir şey kalıyor; o da beni en çok endişelendiren husus: “Yeni Savaşlar Ufukta”. ABD bu paketi finanse etmek için bizim bölgemizde yeni savaş çıkaracaktır. “ABD Irak’ta savaştığı için ekonomisi battı” diyenler cahil ve cühela. Eğer bu savaşa girmese idi 2001 Nasdaq krizini atlatamazdı. Savaşlar ABD ekonomisini finanse eder. Tıpkı 1929 krizinde olduğu gibi.
 
TURKTIME: Yani ABD Irak ve Afganistan savaşlarına bir yenisini mi ekleyecek?
ERHAN GÖKSEL: Evet. Hem de bizim bölgemizde; İran ve Kafkasya’da. Özetle, Ortadoğu ve Kafkasya muhtemel hedef alanı. Bunu anlamak için Neo-Conlar’ ın akıl hocası Chicago Okulu’ndan Prof. Leo Strauss’a bakın. Adamın teorisinin adı “Disaster Theory” (Felaket Teorisi); kitabının adı ise “The Shock Doctrine, The Rise of Disaster Capitalism”. Yani özetle Strauss’un söylediği şu; “ABD dünyayı ancak kaos ortamında (ya da kaos çıkararak) yönetebilir.”
 

“İSRAİL’İN EN BÜYÜK GÜVENLİK KARTI KÜRT DEVLETİ’NİN KURULMASIDIR!”

 
TURKTIME: Türkiye krize karşı nasıl bir pozisyon belirledi? Alınan önlemlerin, YTL’nin TL’ye dönmesinin psikolojik bir etkisi olur mu?
ERHAN GÖKSEL: Artık TL’ye dönmek doğru bir karar. Ama bir yanlışı da var Türkiye’nin. Piyasada bırakın 1 YTL’yi 5 YTL bulunmuyor. Amerika’yı, Amerika yapan 1 dolarlık kağıt paradır. Demir 1 dolar da tedavülde vardır, ama ortada pek yoktur. ABD’ de kağıt 1 doları bahşiş olarak verdiğinizde Amerikalı alır, çünkü imajı güçlüdür, kağıt paradır. Ama Türkiye’de 5 tane demir 1 lirayı bahşiş olarak verin, yüzünüze bakmazlar. Bu çağda ekonomik beklenti ve konseptler imajla akından ilgilidir. Türkiye’nin 1 liralık kağıt para basması lazım. Para değiştirmek doğru olsa bile bu işler bu tür yöntemlerle önlenmez. Hükümet kamuoyunda gösteri yapıyor, ama aslında kendini kandırıyor.
Türkiye’nin sorunlarının tek ve olmazsa olmaz bir çözümü var: “Bu ülkenin üretmesi lazım”. Bakın; AKP, 2003 başında iktidara geldiğinde, Türkiye 38 milyar dolar ihracat yapıyordu. 38 milyarın yüzde 21’i dışarıdan ithal ediliyordu; yüzde 79’unu biz üretiyorduk. Bugün 132 milyar dolar ihracat yapıyoruz. Bu denge tam tersine çevrildi. Yüzde 24’ü Türkiye üretimi, yüzde 76’sı ithalat. Yani 2003’ den bu güne son altı yılda Türkiye’nin üretim artışı reel olarak 6-8 milyar dolar. Ekonomik olarak ne kadar fakir ve “geri” bir ülke durumuna düştüğümüz buradan açıkça belli. Dışarıdan gelen yatırımcılar ise, Türkiye’ye direkt yatırıma gelmiyorlar. Gelen herkes hazır sektöre, hizmet sektörüne, konut ve bankacılığa geliyor. Altı yıldır Türkiye’den büyük bir servet transferi yapılıyor. Bugün; bankaların yüzde 44’ü yabancıların elinde. Sigorta şirketlerinin yüzde 84’ ü; Borsanın yüzde 82’si yabancıların elinde. Bankaların yüzde 44’ ünü elinde tutan yabancılar; ülke içindeki toplam kredilerin yüzde 76’sını veriyor. Türk halkının gelecek 20 yılı ipotek altında. Ekonomisi milli olmayan bir ülkenin siyasi bağımsızlığı olabilir mi? Eğer Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yaşarsa; bunun siyasal sonucunda “dışarısı” Türkiye Devleti’ ne her istediğini dikte ettirme hakkını sağlar.
 
TURKTIME: Neler isterler mesela?
ERHAN GÖKSEL: Bence en önemlisi; Kuzey Irak’ta kurulan Kürt Devleti’ni böyle bir krizde Türkiye’ye kabul ettirirler. Beni tanıyan ve izleyenler gayet iyi bilir, yıllardır devletin her katında ve kamuoyu önünde söylüyorum; “İsrail’in en büyük güvenlik kartı Kürt Devleti’nin kurulmasıdır” diye. Ama dinleyen kim. Artık hep haklı çıkmaktan yoruldum. Şunun bilinmesi lazım; İsrail ile Kürtler, bu dönemde en büyük müttefiktir. Bugün Bölge’de 400 bin kadar Yahudi Kürt var. İsrail’in eski genelkurmay başkanı Moshe Yalom, Kürt’tür. Askerliğini yapmadığı için Türk vatandaşlığından atıldı. İsrail’e gitti genelkurmay başkanı oldu. Eski dışişleri bakanı Kürt olmakla övünen biriydi. Artı; Barzan aşiretinin genetiğinde Yahudilik var. Bizim tarafta Yahudi Kürt yoktur, ama Kuzey Irak’ta çoktur. Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti’nin kurulması İran ile İsrail arasına bir tampon olacaktır, Şiileri’i de ayrıca ikiye bölecektir. Kürt Devleti, bölgede İsrail’in çok ciddi bir müttefikidir. Ayrıca İsrail, Kürt Devleti aracılığı ile bu bölgede sadece petrolü değil, suyu da kontrol edecektir. Coğrafi olarak bakarsanız, Ortadoğu’nun en büyük iki su kaynağı olan Fırat ve Dicle’nin kontrolü Kürt Devleti’nin eline geçer.
 
 
“KÜRTLER TÜRKİYE’DEN KOPUYOR… BUNUN GÜNAHI BİZİM!”
 
 
TURKTIME: Bu süreç bize nasıl yansır?
ERHAN GÖKSEL: Ben bunu yıllardır Müesses Nizam’a anlatıyorum. Uzun zaman kabul görmedi, ama 2007’den itibaren dinlemeye başladılar. Üzülerek söylüyorum ki; bu öngörüsüzlük devam ederse; maalesef dilim varmıyor ama, Güneydoğu’nun Türkiye’den kopacağına inanıyorum. Şayet siz bir devlet olarak bu sürecin farkında değilseniz, bunu önleyemezsiniz. Türkiye’de bunu anlayabilecek, Müesses Nizam içinden bir tane adam çıkmadı yakın zamana kadar. Tek umudum şimdiki genelkurmay başkanı. İlker Başbuğ’dan umutluyum. En azından Kerkük meselesinin PKK’dan daha önemli bir mesele olduğunu biliyor. Kerkük sorunu PKK’dan daha önemlidir. Zira, Kerkük Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ne bağlanırsa, akabinde önce Kürt Devleti kurulur. Ardından da Türkiye-İran ve Suriye’den de toprak alarak bir büyük Kürdistan kurulur endişesindeyim. Bu durum sadece Türkler için değil, bu coğrafyada yaşayan tüm Kürtler için de çok kötü sonuçlar doğurur. Kürt vatandaşlarımızın da benim bu konuda ne demek istediğimi ilerde iyi anlayacaklarına eminim.
 
TURKTIME: Ayrı bir Kürt Devleti’nin kurulması Türkiye’deki Kürt vatandaşlarını nasıl etkiler?
ERHAN GÖKSEL: Biz Türkler açısından da, bizdeki Kürtler açısından felaket olacaktır. Çünkü şu ana kadar, Türkiye’de bir Türk’le bir Kürt’ün kardeşliğini hiçbir şey bozamamaktaydı. Ortadaki sorunlar, ayrılmayı ve savaş yapmayı gerektirecek şeyler değildi yakın zamana kadar. Hatta hala da büyük kitleler açısından durum aynı. Ama artık üzücü yanı, Kürtler Türkiye’den kopuyorlar, Türkler’den kopuyorlar. Bu günahın büyük kısmı da maalesef biz Türklere aittir. Kürtlerin sistemden kopmasına göz yumuyor Türkler. Ben bir Türk olarak bunu affedemiyorum. Başta aydınlar ve siyasetçiler olmak üzere, Türk vatandaşlarımızın büyük kısmı cehalet, diğerleri de Atatürk’ün tabiriyle “gaflet ve delalet” içindeler. Siyasette geçmişte bu sorunu MHP lideri Alparslan Türkeş fark etmişti.
 
TURKTIME: Bugünkü siyasetçilerden kimse ne olup bittiğini anlamıyor mu sizce?
ERHAN GÖKSEL: Yine MHP lideri Devlet Bahçeli farkında. Bu işin çözümü Kürtler’ e bırakılamaz. Çünkü, sorunu etnik temele dayandıran bir siyaset, çözümünü de etnik olarak arar ki, bu Türkiye’yi parçalar. Bu sorunu Türkler çözmek zorundadır. Benim bu konuda Ekim 2005’de Tempo Dergisinde “Türkler Kürtlere sahip çıkmalı” diye yayınlanan söyleşimi takdir eden tek siyasi o tarihte Devlet Bahçeli idi. O tarihte; “Türkeş'in Türkler ile Kürtler arasında asla ayrımcılık gütmediğini ve bugün bunun Bahçeli ekibi tarafından örnek alınması gerektiğini” söylüyordum. Bugün Bahçeli’ye her zamankinden ve herkesten daha fazla görev düşüyor.
 
 
“AK PARTİ YAHUDİ LOBİSİNİN DESTEĞİNİ ALIP KAPATMAYI ÖNLEMEK İÇİN GAP’I TEKRAR BAŞLATTI!”
 
 
TURKTIME: Türkler ne yapıyor da Kürtler aidiyet duygusunu kaybediyor? Kürtçe yayınlar yapılıyor, en büyük yatırım güneydoğuya…
ERHAN GÖKSEL: Kürtçe yayın nerede hani? Geçen yıl Başbakan TRT Kürtçe yayın yapacak demişti, nerede? Siyaset; “ileri sürülmüş ve kabul edilmemiş tezlerden oluşmadığı” gibi, “yapılacağı addedilen şeylerin yerine getirilmese de olur” denilebilen durumların sonucu da değildir. Güneydoğu’ya yatırım yapıldığı ise gerçekte tam bir palavra. Hükümet hamaset yaparak bu konuyu iç politika malzemesi yapıyorlar.
 
TURKTIME: GAP bir yatırım değil mi?
ERHAN GÖKSEL: AKP iktidara geldiği zaman durdurduğu ilk proje GAP sulamasıdır. GAP’ın bütün sulaması bir Yahudi şirketine aittir. Altı yıldır ödenek vermiyorlardı, Yahudiler’e para gitmesin, GAP yapılmasın diye. AKP’ye işler sarpa sarınca, “GAP’a yeni yatırım” adı altında tekrar ödenek verdiler. Özetle bütün paralar yine İsrail şirketine akıyor. Halka bir şey aktığı yok. İlerde sulanacak araziler de zaten halka ait değil.
 
TURKTIME: Nasıl sarpa sarınca? Ne değişti de Yahudi şirketinin ödeneği serbest bırakıldı?
ERHAN GÖKSEL: AKP, kapatma davasında parti kapatılmasın diye Yahudi dünyasını yana almak için GAP yatırımını yeniden başlattı. GAP’a giden 4,5 milyar doların hemen hemen hepsi Yahudi sermayesinin şirketlerine gidiyor. Yeni bir yatırım değil, eskiye takviye söz konusu olan.
 
“KİM, KÜRT SORUNUNU HAMASETLE İÇ POLİTİKA MALZEMESİ YAPIYORSA, ASIL AYRIMCI VE BÖLÜCÜ ONLARDIR.”
 
 
TURKTIME: Devlet Güneydoğu’da maddi ve manevi anlamda yetersiz mi kalıyor? Özellikle bunun tam tersi bilinir…
ERHAN GÖKSEL: Bu söylem de bir çeşit devlet propagandası. Ben Turgut Özal’ın danışmanı olduğum dönemden beri Türkiye’nin en hassas meselesinin “Kürt Sorunu” olduğunu söyledim. O dönemin genelkurmay başkanı Doğan Güreş, genelkurmay başkanı iken benim bu düşüncelerime çok şiddetle tepki vermişti. 2000 yılında Doğan Güreş benim o tarihte haklı olduğumu anladığını bizzat bana açıkça söylemiş ve “biz yanlış yaptık” demiştir. Zaten Kürt meselesinde yanlış yaptığımızı çok yakın bir zamanda Fikret Bila’ya önce darbeci general Kenan Evren, sonra da bir yığın omzu kalabalık general peş peşe konuşmadı mı?
 
TURKTIME: Diyelim ki Güneydoğu’ya sağlıklı bir yatırım yapılmıyor. Ama bu sadece Güneydoğu için değil de tüm Türkiye için söylenemez mi? Neden sadece Güneydoğu?
ERHAN GÖKSEL: İş artık yatırım meselesini çok aşmıştır. Kemal Yazıcı, 2000’lerde dönemin Ordu valisiydi, Veli Küçük Giresun İl Jandarma Komutanı idi; bu zatlar fındık toplamaya gelen gariban Kürt işçilerinin kamyonlarını “Kürt oldukları için” geri çevirdiler. Kimse de hesap sormadı. Daha bu yaz sonu aynı rezalet benzer bir şekilde tekrar yaşanmadı mı? Fındık toplamaya gelen gariban Kürt vatandaşlarımızın, şehirde otellerde konaklamalarına izin verilmedi. Ne yapsınlar, çadır kurdular. Aynı anlayış, PKK bahanesiyle çadır kurmalarına da izin vermedi. TV’lerde o küçücük Kürt çocuklarının sokaklarda, kaldırımlarda yatmalarını izledik hep beraber ses çıkarmadan ve rahatsız olmadan. Maalesef bu ülkenin gerçeği budur. Bunu kimse örtemez. Bunu görmeyenler kim; biz Türkler. Türkiye’deki asıl bölücülük bu politikalardır. Bölücülüğe hizmet eden politikalar bu politikalardır. Türkiye’de 15 yıldır Kürt meselesini çözmek istemeyen, çözmek için adım atmayan herkes, bilerek veya bilmeyerek bölücülere hizmet etmektedir. Kim, Kürt sorununu hamasetle iç politika malzemesi yapıyorsa, asıl ayrımcı ve bölücü bence onlardır.
 
TURKTIME: Ama mesela Güneydoğu’ya giden Türklerin de sen Türksün diye ötelendiğini biliyoruz…
ERHAN GÖKSEL: Evet ama bu durum daha çok yeni. Çünkü artık ayrım başladı. Egemen devlet “kendi ideolojisini yaşatabilmek için kendi etnik kimliğinin militanlığını” yapmaz. İngiltere’de etnik anlamda en ağır ceza, İngiliz milliyetçiliği yapmaktır. İngiltere bu nedenle bugün 27 ülkeyi yönetiyor. Avustralya, Yeni Zelanda, Yeni-Gine pasaportuyla İngiltere’de oy kullanırsınız. Ama İngiliz pasaportuyla Avustralya’da oy kullanamazsınız. İngiltere’nin adı İngiltere’de “Büyük Britanya” ya da “Birleşik Krallık” tır. İngiliz adı sadece futbol takımları için kullanılır ki; İskoçlar, Galler ve Kuzey İrlanda’nın da kendi milli takımları vardır. Yani serbesttir. Türkiye’de ise karnını doyurmak için seyahat etmek bile Kürtler için yasak olmaktadır.
 
 
“DEVLET GÜNEYDOĞU’YA GİDEN TÜRKLERİN RÜŞVET ALMASINA MAHRUMİYET ZAMMI DİYEREK GÖZ YUMDU!”
 
 
TURKTIME: O zaman Türk milleti değil de Türkiye vatandaşlığı kavramı mı olmalı?
ERHAN GÖKSEL: Bu konuyu aslında en doğrun biçimde Atatürk tanımlamış; “Ne mUtlu Türküm Diyene” demiş, Türk olana dememiş. Ama ondan sonra gelenler onun adına bunu anlatamamış ve yerleştirememişler. Mesele artık vatandaşlık olmanın da ötesine geçti. Öte yandan Kürtler uluslaşma sürecini de tamamlıyorlar. Olaylar ve toplum hızla değişiyor. Geride kalan yalnızca Türk siyaseti. Türk siyaseti, hatta Müesses Nizam da ne olup bittiğini anlamakta zorlanıyor. Tartışılan yeni olgular, aslında “bir önceki dönemin eskileri”nden öte bir şey değil. Sorunuzda, Güneydoğu’ya insanlar gidiyor dediniz. Güneydoğu’ya giden insanların rüşvet almasına bu devlet 50 senedir göz yumdu. Çünkü bu rüşveti oraya giden memurlara “mahrumiyet zammı” olarak telakki etti. Bu büyük gerçeği Devlet, Batıda yaşayan kendi halkından hep sakladı. Türkiye’nin en büyük barajlarının bu bölgede olduğunu biliyoruz. Peki ama, Türk halkı Keban Barajı’nın dibindeki köylerin Türkiye’de en son elektrik alan köyler olduğunu biliyor mu? Anayasamız’ da “angarya” yasak denmesine rağmen Doğu’da angarya olduğunu kaç kişi biliyor. Türkiye’nin 2007 itibariyle, “en yoksul yirmibir il”inin -ki, bunların bir kaçı hariç, hemen hepsi doğu ve güneydoğu illeri- ekonomik durumunun göstergesi olan resmi istatistiklerin 1980 öncesi dönemle aynı olduğunu neden kimse telaffuz etmiyor.
 
TURKTIME: Diyelim ki devletin bazı unsurları yanlış yaptı. Bunlar terör için mazeret mi yani?
ERHAN GÖKSEL: Elbette hayır. Ama mesele de bu zaten. Konu hemen bu noktaya getiriliyor ve tartışma imkanı da ortadan kaldırılıyor. Kürt meselesini konuşmak ve sorunu anlamak için sorulan her soru hemen “teröre destek mi olalım” noktasına getiriliyor. Hele bugün Aktütün karakoluna yapılan hain saldırıda 15 şehit verdiğimiz bir dönemde, bu tür yaklaşımlar sorunu da adeta deve kuşu misali kafamızı kuma sokmamıza yol açmamalı. Yine tekrar altını çizmek isterim. Bu soru Kürtlere bırakılmayacak kadar ciddi bir sorundur. Türkiye bu sorunu masaya yatırmaktan asla imtina etmemeli.
Bu halkın yüzde 99’u terörü desteklemiyor. Kürtlerin yüzde 99’u Türkiye’den ayrılmak istemiyor. Şunu iyi bilinmesi lazım, eğer bugün Kürt halkının Yüzde 25’i terörü destekliyor olsaydı, Türkiye çoktan iç savaşa girmişti. Burada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Geçmişte Devlet ile Halkın Kürt vatandaşlara bakışı aynı olmadı. Devlet, kendi içinde bir kısım görevlinin, açıkça olmasa bile zımni olarak Kürtler’e yıllarca ikinci sınıf muamelesi yapılmasına seyirci kaldı. Türk halkı ise bu konuda hiçbir ayrıcalık göstermedi. Kürt vatandaşlarımızı kendileri gibi gördüler. Son günlere kadar bu yanlış tavrı halkımız hiç sergilemedi. Her zaman halk arasında bir birlik oldu. İşte beni tek umutlandıran da bu.
Devlet katında bu sorunun düzeltilmesi ancak büyük bir kavrayışla olabilirdi, ama böyle bir anlayış hiç ortaya çıkmadı. Bu süreçte Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımız; devlet ile PKK’nın arasına sıkıştılar. Ve bugün AKP’ye oy vermelerinin en büyük nedeni “cemaat mantığı içinde” olduğu için AKP’yi fırtına çıktığında sığınılacak bir “liman” olarak görmeleridir.

 

“TESLİMİYET BAYRAĞI ÇEKEN BÜYÜKANIT DİVAN-I HARP’TE YARGILANMALI!”

 
TURKTIME: O zaman başta söylediğiniz Kürtlerin Türkiye’den ayrılması konusunda endişelenmemeliyiz. Öyle bir sorunları yok… 
ERHAN GÖKSEL: Hatırlayın, 1990’da duvar yıkılınca 5 tane Türk devleti kuruldu. Hepimiz büyük bir heyecanla izlemedik mi? Bugün Kuzey Irak’ da bir Kürt Devleti kuruluyor. Bana göre kuruldu bile. Türkiye’nin en “Türk-Kürtleri”nin bile ilgilenmemesi mümkün mü bununla? Herkes ilgileniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde yaptığı en büyük devlet hatası; geçen hafta bir mahkemenin verdiği karardır. Bolu’da bir gazete, her şehit için 5 DTP’li öldürün diye yazıyor ve mahkeme de bunu yazanı beraat ettirerek, “fikir özgürlüğü” olarak değerlendiriyor. Bu kararın, “Kürtler öldürülebilir” demekten farkı nedir? Bugün çevremizdeki komşularımız, hatta AB ülkeleri Türkiye’nin düşmanı olabilir. Bizim bu coğrafyada gerçek dostumuz zaten yok. Ama asıl sorun iç düşmanlarımızda; bu ülkeyi iç çatışmaya götüren, iç unsurlarımızda. Önemli olan sizin kendi dirayetinizle bu ülkenin bölünmesini engelleyecek yapıyı ortaya koymaktır. Bu ülkenin halkını kucaklamak zorundasınız. Geçen sene olduğu gibi cenaze kaldırılan Şemdinli’de, alçaktan uçuşla beş kez üstlerinden jet uçurulan halk bu ülkenin halkıdır. Bu halk bu ülkenin düşmanı değildir.
Sen eğer Şemdinli’nin üzerinden uçak uçururken onları bu ülkenin halkı olarak görmek istemiyorsan, onlar da bu ülkeden giderler. Giderken de savaşarak giderler. Onun içi eski genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’ı tarih önünde asla affetmiyorum. Geçen sene Dağlıca baskını sonrasında TSK, kamuoyu önünde baskı altına girince, 11 Aralık 2007’de Yaşar Büyükanıt, televoleci gazeteci gibi ayaküstü demeçler verdi; “Terör siyasallaştı ve legalleşti, psikolojik harekatı onlara kaptırdık" gibi sözler, "artık yapılacak bir şey kalmadı" anlamında cümleler sarfetmek, havlu atmak anlamına gelir. Bu "kaptırma" sözcüğü, sadece TSK bünyesinde değil tüm dünya ordularında "savaşta bayrağı kaptırma" anlamını çağrıştırır ki "bunu düşündürmek bir orduyu tamamen berhava etmek"le eş anlamlıdır. Yani Büyükanıt özetle; “Biz demokrasi ve özgürlük bayrağını PKK’ya kaptırdık” dedi. PKK siyasallaştı dedi. Masaya oturmaya hazır bir genelkurmay başkanı portresi çizdi. Devletin en yüksek katı bunu diyorsa seni masaya oturturlar. Sen insan hakları bayrağını kaptırdık diyorsan, biz bu güne kadar işkence yaptık demek anlamına gelir. Bir genelkurmay başkanı bunları söylemekten dolayı divan-ı harp’ de yargılanması gerekir. Bu gaflet ve delaletten dolayı mı söyleniyor; yoksa, birileri Türkiye’yi masaya mı oturtuyor? Ben bunun için bas bas bağırıyorum. Hayatımın en sert röportajımı da bu nedenle, 17 Aralık 2007’ de Yeni Şafak Gazetesi’nde “Müesses Nizam Dağıldı” diye yaptım.
 
TURKTIME: Sizce, Türkiye masaya mı oturtulmaya sürükleniyor?
ERHAN GÖKSEL: Eski Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, Cumhuriyet tarihi boyunca benzeri görülmemiş bir şekilde Türkiye’nin elini bağlayacak demeçlerle teslimiyet tohumları ekmiştir o konuşmasıyla. Onu da daha sonra başkaları takip etti. Bana göre bu sözleri, gaflet ve delalet içinde söylemedi. Uluslararası güçler direttiler, Türkiye masaya oturtulmaya çalışılıyor. Öcalan’a Ankara’da politikanın önünü açmaya çalışıyorlar. Ve kimileri cahilliğinden, kimileri vurdum duymazlığından, kimileri de işbirlikçi olduğu için buna gizli veya açık hizmet ediyorlar.
 
“KAPATILMA DAVASI KÜRESEL BİR TEZGAHTI… BU DAVAYLA AKP KENDİNİ KÜRSEL SERMAYEYE TESLİM ETTİ!”
 
TURKTIME: Öngörülerinizin isabetleriyle tanınıyorsunuz. Tüm bu sorunların çözümünün ana hatları nelerdir? Devlet ne yapmalı?
ERHAN GÖKSEL: Krizlerin, sorunların, kaosların önlenmesi için bir ülkenin yönetiminin bilgili olması lazım. Bu ülke iyi yetişmemiş insanları yönetici seçmiştir. Hem yönetim hem zihniyet değişmedikçe, Türkiye bu coğrafyada devam edemez. Geçmişte bu ülke Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz gibi iki tane iyi yetişmiş başbakan çıkardı. Ancak onlardanda Halkın ağzı yandı. Ardından da yağmurdan kaçalım derken, bu sefer de da iyi yetişmemiş ve ehliyetsiz kişileri seçtiler. Dünyanın hiçbir yerinde ehliyetsiz insanlara ülke yönetimi teslim edilmez. Ülkenin başbakanı çıkıp Mortgage’ı TOKİ ile benzeterek açıklıyorsa, Avrupa’da el koyulan bankaların Türkiye’deki mudilerini Avrupalı sanıyorsa, onu bir kasabaya belediye başkanı bile yapmazlar dünyada. Bu süreçlerin hepsi iç içedir; hiç birisini birbirinden ayıramazsınız. Zira; “Bilgi; bir bütündür”.Hatırlatayım, Türkiye 2001 krizine durup dururken girmedi. 1999 yılında Türkiye’nin IMF’ye gitmeye ihtiyacı yoktu. Ama birden bire Ecevit’i IMF’ye götürdüler. Kasım 2000’de; önce küçük bir kriz, dört ay sonra, Şubat 2001’de de; büyük kriz çıktı. Altını çizeyim, Ecevit Hükümeti ve Türkiye, IMF politikalarına uymadığı için kriz çıkmadı. Tam tersine Türkiye, IMF’ in bütün politikalarına tam uyduğu için krize girdi. Ecevit ve Türkiye Irak’ın bütünlüğünden yanaydı. Krizle, Ecevit’i tasfiye ettiler. Amerika’nın Irak operasyonlarının önü açıldı.
 
TURKTIME: Şimdi neler oluyor? Durumun bir benzerliği var mı?

ERHAN GÖKSEL: Daha da kötü. Şimdi Türkiye yeni bir krize sürükleniyor. AKP, kapatılma davasıyla kendisini “küresel sermayeye” teslim etti. Bu da bence bir tezgahtı. Biz AKP’ nin kapatılmayacağını davadan tam üç gün önce kimden öğrendik? Hatta 6-5 oy oranını Türk Halkı kimlerden öğrendi? Küresel Sermaye’ den öğrendik. Oylamayı bile söylediler. Siz bütün stratejik kurumlarınızı, bankalarınızı, yabancılara kaptırdıysanız; ekonominizi yabancılar elinde tutuyorsa; sizin siyasi bağımsızlığınız yoktur. Ekonomisini elinde tutmayan hiçbir ülkenin bağımsızlığı yoktur. Tarih böyle der.

TURKTIME: Dün sabah doğrudan Yaşar Büyükanıt’a yönelik olarak sizin çarpıcı üç sorunuz daha gündeme düştü. “Aktütün Karakolu’nu parasızlıktan taşıyamadık derken; giderayak Almanya’dan 4 gemi almak için 2,5 milyar Euro’yu, şahsınıza 1 milyonluk emeklilik makam aracı alırken parayı, giderayak 3 milyar dolarlık ATAK helikopter ihalesine parayı nereden buldunuz?” dediniz. Bu soruları biraz açar mısınız?
ERHAN GÖKSEL: Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt döneminde; 40-50 milyon dolar  tutarında “teröre karşı elektronik takip için gereken” donanım alınması için üç yıldır alım ihalelerinin imzalanmadan bekletilmesi, benim için bardağı taşıran son damla oldu. Sayın Büyükanıt; tüm bunların hesabını kamuoyu önünde vermelidir. Emekliliğine iki ay kala üç ayrı ihaleye alelacele imza atarak, tam 7 milyar dolar harcamıştır. Kendisine Cumhurbaşkanlığı örtülü ödeneğinden 1 milyon YTL tutarında emeklilik makam aracı aldırmayı becerebilmiştir. Ayrıca silah bulunmayan askeri helikopter ihalesi için 3 milyar dolara imza atmış ve hazine bunun 1 milyar dolarını peşin ödemiştir. Helikopterler 36 ay sonra test edilecek, tam 5 yıl sonra teslim edilecektir. Yanlış duymadınız; tam 1 milyar dolar peşin ödenmiştir. Bu da yetmemiş, sanki deniz savaşına gireceğiz; Irak’ta teröristlere savaş gemisiyle saldıracağız, 7 yıl sonra teslim edilecek gemiler için Almanya’ya tam 2,5 milyar Euro (3,5 milyar dolar)’yu hem de peşin olarak ödemiştir.
 
TURKTIME: Buradan ne çıkar?
ERHAN GÖKSEL: Anlaşılan savunma Sanayi ihalelerinin terör için açılması bekleyen 40-50 milyon dolarlık ihalelerin Büyükanıt için önemi yoktur. Onun önceliği milyar dolarlık ihalelerdir. Sayın Büyükanıt, “Aktütün Karakolu’nu parasızlıktan taşıyamadık” diyebiliyorsa, aynı zamanda “Karakollara harcanacak paraların önceliği yok” da demiş olur. O zaman şehitlerimizin de önemi yoktur anlamını mı çıkarmalıyız!
 
TURKTIME: Bu sadece Büyükanıt’ı bağlayan bir konu mu? Genelkurmay bu kararları Milli Savunma Bakanlığı ile birlikte hayata geçiriyor… Bir günah varsa sadece Büyükanıt’ın mı?
ERHAN GÖKSEL: Elbette hayır. Burada yeri gelmişken Başbakan ve Milli Savunma Bakanı için de iki satır söz söylemem gerekiyor. Gemi ihalesinin imza töreninde Başbakan ve Bakanı “işte Türkiye’nin ne kadar güçlü olduğunu görüyorsunuz”, “Bütün dünyaya gücümüzü gösterdik” diyen Erdoğan, Askerlerin “Aktütün Karakolu’nu parasızlıktan taşıyamadık” sözlerine ne diyecek? Sayın Başbakan’a da o zaman, “gücünüz; milyon dolarlık işlere gelince değil de, milyar dolarlık işlere gelince mi ortaya çıkıyor” diye sormak lazım.

 “KAMUOYU YARATMAYA ÇALIŞMIYORUM, YETKİLİLERİ UYARIYORUM!”

 
TURKTIME: İlginç bir mesaj trafiğiniz var. Bu mesajlarla ne amaçlıyorsunuz? Bir kamuoyu yönlendirme çabası mı?
ERHAN GÖKSEL: Bu mesajlar yargı ve bürokrasinin önemli isimlerine, bakanların yarısına, Müesses Nizam’ın bazı temsilcilerine ve kendilerine çok değer verdiğim az sayıda gazeteciye gidiyor. Şayet bu mesajlarla kamuoyunu yönlendirmek amacım olsaydı, www.versohaber.com  sitemize koyardım; ya da çok geniş bir kesime yayacak şekilde atardım. Verso olarak geniş kesimlere yayacak teknolojik donanıma sahip bir kurumuz. Ancak öyle yapmıyorum. Bu mesajları “kamuoyu yaratmak” amacıyla değil, sadece devleti ve etkili kişileri uyarmak ve bilgilendirmek amacıyla gönderiyorum.
 
TURKTIME: Ankara ile ilgili mesajlarınızda sık sık imar konusundaki usulsüzlüklerde bir başkandan bahsediyorsunuz. Adı geçen başkan Melih Gökçek mi?
ERHAN GÖKSEL: Ankara’da imar ile ilgili Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar büyük rantlar var. Ankara’da imar ile ilgili her şeyde nihai sorumlu elbette Melih Gökçek’tir. Gökçek, kendisinin haberi olmadığını söylüyorsa onu bana değil, önümüzdeki seçimlerde kamuoyunu inandırmak zorundadır. Ben bunların hepsini araştırıyorum ve ciddi belgeler topluyorum. Sanırım 2-3 ay sonra tüm olayı belgelendirmiş olacağım ve tek tek açıklayacağım.

 “AK PARTİ’YE AVANS VERİYORUM… İMAR RANTINA GÖZ YUMARLARSA…”

 
TURKTIME: Neden şimdi değil?
ERHAN GÖKSEL: Birincisi tüm belge bilgileri tamamlayamadım. Erken açıklarsam delil karartırlar. Bu nedenle incelememi tamamlamayı bekliyorum. Ayrıca, bu özel mesajlar şimdilik AKP’nin de bunları görmesi için uyarı niteliği taşıyor. Çünkü bendeki bilgilere göre Ankara’daki, imar rantında AKP’nin direkt bağı yok. Bu nedenle AKP’ ye saldırarak CHP’nin de değirmenine su taşımak istemiyorum. Ben hiçbir partiden yana değilim. Ben sadece halktan yanayım. AKP yönetimi Ankara’ya gözünü kapar ve bu imar rantını görmez ise, yani şimdi ellerinde imkan varken kendileri idari soruşturma açmazsa; bütün bunları zaten birkaç ay içinde, seçimlerden önce ben açıklayacağım. Yani AKP’ye bu konuda bir anlamda avans veriyorum. Aksi takdirde Ankara’da, İkinci bir Deniz Feneri ve Zahit Akman olayı ile karşı karşıya kalırlar.
 
TURKTIME: Karayalçın ve Gökçek’e danışmanlık yaptınız mı? Bu iki isimle parasal ilişkiniz oldu mu?
ERHAN GÖKSEL: Her iki siyasetçiyle de parasal ilişkim olmadı. Gökçek’i 1994 ve 1999 seçimlerinde açıkça destekledim. Çünkü ezilen yoksul halktan yanaydı. Karayalçın konusunda ise; siyasi hayatımın 20 yılında Karayalçın’ın hep karşısında oldum. Ancak kendisiyle medeni bir diyalogumuz vardır. Bunu da tüm sol siyasetçiler bilir.
 
TURKTIME: Melih Gökçek’i nasıl desteklediniz? Programlarını mı hazırladınız yoksa dışarıdan bir destek mi?
ERHAN GÖKSEL: Sorduğu konularda dışarıdan fikir verdim. Zaten, bana düşmanım bile soru sorsa, ona doğru cevap veririm. Belirli makamlarda oturanlar aslında ülkenin direksiyonunu elinde tutanlardır. Onlar hata yaparsa ülke kaybeder. Verso’ya gelen herkes, bizi tanıyan herkes şunu bilir: “Rakibimiz bile olsa hata yaptırmayız”. Bana ait olan bu söz, Verso’nun kapısından içeri girildiğinde duvarda göze çarpan ilk şeydir; hem de neredeyse 20 yıldır.
 
TURKTIME: Bir televizyon kanalında Gökçek ile ilgili bazı iddialarda bulunmuş, daha sonra Gökçek’ten özür dilediğiniz söyleniyor. Şu anda da bazı iddialarınız var. Yine özür dileyecek misiniz?
ERHAN GÖKSEL: Size kim aktardıysa, bu tamamen yanlış bir değerlendirme. TV 8’de 22 Temmuz seçimlerinden önce Gökçek’le birlikte bir tartışma programına çıktık. Orada ben Gökçek’i ciddi şekilde hırpaladım. Orada benimle bir iddiaya girdi. AKP’nin Ankara’da yüzde 50’yi geçeceğini söyledi, ben geçemeyecek dedim. Elbisesine iddiaya girdik. Daha sonra gazeteciler bana iddiayı kimin kazandığını sordular; Ankara’da yüzde 47’den fazla oy aldığı için; “47 ile 50 arasında 3 puan var, ben Gökçek’in kazandığını varsayıyorum” dedim. Bana yakışan, bu oranda oy alan birisi için iddiayı kaybettiğimi söylemekti. Bu özür dilemek değildir. Kaldı ki ben hata yaptığım zaman her zaman özür dilerim, hem de kamuoyu önünde. Kimsenin kuşkusu olmasın. Bir kez de Şubat 2008’di sanırım; bir televizyon programında Gökçek’i 8-9 ayrı konuda ciddi bir salvo atışına tuttum. Melih Gökçek avukatlarıyla birlikte kendini savundu; iki konuda beni ikna etti. Melih bey, iddialarımın ikisinin kendisinin değil Karayalçın dönemiyle ilgili imar değişikliğine dayandığını, eskiye ait olduğunu söyledi. Onun üzerine ikna olduğum iki konuda birkaç hafta sonra televizyonda düzeltme yaptım. Ancak, aynı programda devamla, diğer iddialarımın hala peşinde olduğunu da belirttim.
 
 
“GAZETECİ DE DEĞİLİM SAVCI DA… SADECE SAVCILARA YOL GÖSTERİYORUM!”
 

 TURKTIME: “Bir şey bildiği halde açıklamamak ya da savcılığa vermeyerek var olan suçu örtmek” TCK’nın 107, 267, 271, 278, 284 nolu maddelerini ihlal anlamına gelmiyor mu? Siz de mesajlarınızda isim belirtmiyor, sadece soruyorsunuz. Sayet Melih Gökçek ya da bir başka yönetici hakkında bilgi ya da belgeniz varsa, bunları savcılığa teslim etmeniz gerekmez mi? Belge var da savcılığa vermiyorsanız, bu suça ortak olmuyor musunuz?

ERHAN GÖKSEL: Birincisi; ben devlet görevlisi değilim. Benim bildiklerim benim önümden geçen idari işlemler değil, bana yapılan ihbarlarla öğrendiklerimdir. İkincisi, ben bunları sms’le arkadaşlarıma ve bizzat güvendiğim devlet adamlarına gönderiyorum. Özel olarak kamuoyuna açıklamıyorum. Üçüncü olarak; bu şekilde yorum yapanlar açıkça “provokatörlük yapanlardır”. Onlar genel kamuoyunu yansıtmamaktadırlar. Bu sözleri edenler eğer bir hesapları yoksa, kendi korkaklıklarına gerekçe arayan birkaç kişidir. Gerçekte, kamuoyu beni bu konuları gündeme taşıma cesareti gösterdiğim için destekliyor. TV programlarımın akıl almaz oranda izlenmesini neden sanıyorsunuz? Eğer bazen bu sorular kamuoyuna yansıyorsa -ki siz de zaman zaman yansıtıyorsunuz- bu durumda isterse devletin savcıları benim bilgime başvurur. Ben savcı değilim. Kendim soruşturma açamam. Savcının işidir bunlar. Savcı eğer ciddiye alıyorsa, benden bunları sormak zorundadır. Geçmişte zaman zaman Türkiye’yi sarsan bazı davalarda en önemli bilgi kaynağı ben olmuşumdur. Bunu kamuoyu bilmez. Ben istemediğim halde iddialarımın muhatapları tarafından adım medyaya açıklandığı için, sadece “Beyaz Enerji” ve “Mavi Akım” davaları kamuya malolmuştur. Unutmuşsunuz; “düğmeye basan adam” diye o dönemde medyayı kaplamıştı ismim. Eski bir başbakan düğmeye benim bastığımı iddia etmişti. Ben reklam amacıyla bu tür davaları hiçbir zaman kullanmadım. Ben gazeteci de değilim, savcı da; iyi bir Türk vatandaşı olmaya çalışıyorum. Cesaretimi de kimseye gebe olmamamdan alıyorum.

TURKTIME: Savcılar size soruyor mu?
ERHAN GÖKSEL: Televizyonda da birçok kez birçok dosya açıkladım. Bunların bir kısmı soruldu, bir kısmı sorulmadı. Sordukları zaman her şeyi söylüyorum. Üstelik iddialarıma muhatap olanlar, yani sorumlular tarafından neredeyse yüze yakın dava açıldı eskiden. Ben tek bir ufak dava dışında hiç dava kaybetmemiş biriyim. O davayı kazanan BOTAŞ genel müdürü de, daha sonra “yolsuzluktan” mahkum oldu. Yani benim iddiam kanıtlandı ayrı bir davanın sonucunda. Ben de bunun üzerine devlete dava açmaya kalktım; madem haklı çıktım, ödediğim tazminatı devlet bana geri versin diye. Araya o dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek girdi ve bunun şık olmayacağını, devleti yıpratacağını söyledi. Ben de hak vererek vazgeçtim. Geçmişte de şimdi de her zaman çok emin olduğum ve bildiğim şeyleri konuşurum. Bu bilgiler zaten devlette vardır. Ben savcılara sadece “bilgi ve belgenin yerini” yani “bulunacak yolu” gösteririm. Bu yüzden açılan karşı davaları da daima kazanırım. O yüzden de artık bana karşı pek dava açılamaz hale geldi. Şu anda Kartel’in adamlarının açtığın kadar dava ile Başbakan’ın ve tercümanının bana açtığı iki dava dışında davam yok. Bana karşı açılan davalar hep tersine dönüyor, açanları suçlu duruma düşürüyorum genellikle.
 
 
“BAŞBAKAN KRİZİN EV YAPMAKTAN ÇIKTIĞINI SANIYOR… BÖYLE BİLGİSLİK OLMAZ!”
 
 
TURKTIME: Siz Başbakan Erdoğan’ın “rejimi değiştirmekten değil gelen ekonomik krizi öngöremediği için” yargılanacağını söylemiştiniz. Gerçekten de Erdoğan, yaşananların farkında değil mi?
ERHAN GÖKSEL: Başbakan, Mayıs ayında bir kez “bizim mortgage’e karşı bağışıklığımız var; çünkü bizde TOKİ var” demişti. Maalesef ben bu sözleri o dönemde tv ekranlarında açıkça eleştirmeme rağmen, daha geçen cuma günü, ekonomik krizle ilgili basın toplantısında yine aynı cümlelerle yineledi. Başbakan’ın ekonomi konusunda yaptığı açıklama, üzülerek söylüyorum ki; bir Başbakan için yeryüzünde gördüğüm ekonomik bilgisizliğin en büyük göstergesi. Düşünün, mortgage’ın ne olduğunu bilmeyen bir başbakan yönetiyor bu ülkeyi. Adı mortgage diye, krizin binayla, konut yapmakla ilgisi mi var? Bu kapitalizmin bir finans problemi. Daha da ötesi ABD’nin mali sisteminin getirdiği bir sorun. Yani ABD’nin ve küresel sermayenin yapısal bir sorunu. Başbakan bu cümleyi ilk söylediğinde dili sürçtü sandım. Ama tekrarladı ısrarla.
 
TURKTIME: Peki etrafında onca kurmay var. Kimse de uyarmıyor mu Başbakan’ı?
ERHAN GÖKSEL: Tabii. Başbakan’ın etrafında çok ciddi bir iki ekonomi kurmayı var. Ama vahamet şurada: Ya onları dinlemiyor, ya da onlar Başbakan’dan çekinip söyleyemiyorlar. Ya da Başbakan, ekonomiden hiç anlamayan “ekonomi kurmayları”nı dinliyor. Zaten Başbakan’a kimse kolay kolay bir şey söyleyemiyor. Son iki-üç yıldır Başbakan adeta tek başına bir fanusta yaşamaya başladı. Bu yeni bir durumdur ve Türkiye’yi felakete götürüyor. Ne yazık ki; kimse de bunun farkında değil. Bugün mortgage ile ilgili söylediği şeyleri dünyanın herhangi bir yerinde bir lise öğrencisi söylese, onu sınıfta bırakırlar. Bir lise öğrencisinin yapmayacağı hatayı koskoca başbakan yapıyor. Son toplantıda; “biz mortgage borçlanmasına gitmedik, o yüzden TOKİ’yle götürüyoruz” diyor. Başbakan krizin ev yapmaktan çıktığını zannediyor. Hatta; aynı toplantıda bir gazetecinin kendisine; Avrupa’da batan ve el koyulan, Türkiye’de de faaliyet gösteren Fortis Bank ve Dexia Bank (Denizbank) için sorduğu soruya; “bu bankaların dışarıdaki mudileri merak etmesin…Paraları güvence altında…” dedi. Düşünebiliyor musunuz; bir Başbakan, bu ülkede faaliyet gösteren iki bankaya bu ülkede para yatıranların Türk değil yabancı mudiler olduğunu sanıyor”. Yine aynı toplantıda sayın Başbakan; “Bankamatikler, çekler, kredi kartları ve tüketici kredilerinde zaaf istemiyoruz” demiş. Hepsini anladık da; bankamatik zafiyetinin ne olduğunu bir anlayabilsek, biz de öğrenirdik.
 
“MEHMET ŞİMŞEK EKONOMİ BİLİYORSA BEN ŞİMENDİFERİM!”
 
TURKTIME: O zaman dinlediği kurmaylar iş bilmeyenler herhalde…
ERHAN GÖKSEL: Muhtemelen… Böyle bir ekonomik bilgisizlik olabilir mi? Başbakan’ın etrafında bir sürü yeteneksiz ve bilgisiz adam var. Ama en azından ekonomi bakanı olan Prof. Nazım Ekren çok ciddi bir iktisatçı. Demek ki onu dinlemiyor, onun yerine Mehmet Şimşek’i, Ali Babacan’ı, belki de imam hatiplileri iktisatçı diye dinliyor. Haddini aşanları dinliyor.
 
TURKTIME: Mehmet Şimşek de ekonomiyle ilgili bir bakan ama…
ERHAN GÖKSEL: Mehmet Şimşek ekonomi mezunu. Ancak bir Osmanlı atasözü vardır; “bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür” diye. Eğer Mehmet Şimşek bu işi biliyorsa ben şimendiferim. Mehmet Şimşek bu işlerden anlamaz. Kendisi, Merrill Lynch’ te çalıştı; ama ekonomist olarak değil; Türkiye’yi izleyen araştırma bölümünde. Zaten adaylığı da Ali Babacan’la arkadaşlığı veSayın Abdullah Gül’ün büyük oğlunu adaylık nedeniyle kendi ayrıldığı o bölüme işe alması nedeniyle olsa gerek. Böyle bir olay Batı’da olabilir mi?
 
 
“DOĞAN GRUBU AYTAÇ DURAK’A AK PARTİ İSTEDİ DİYE VURUYOR!”
 
 
TURKTIME: Doğan Grubu’nda Aytaç Durak haberleri çıkmaya başlayınca siz Ak Parti’nin başka bir aday düşündüğünü ve bağımsız aday olmasını önlemek için bu haberlerin yaptırıldığını iddia ettiniz. Bununla ilgili hala aynı görüşte misiniz?
ERHAN GÖKSEL: Ben kartel yeniden hizmete girdi, AKP ile örtülü olarak arka planda anlaştılar dedim. Benim bu mesajımdan iki gün sonra Aydın Doğan da Yavuz Donat’a; “Erdoğan’a husumetim yok, bu iş bitti” dedi. Ben de hizmete giren kartel, AKP’nin yerel seçimlerdeki muhaliflerini yiyecek dedim. Ve bu amaçla Aytaç Durak’a vurmaya başladılar. Bu haberler kartele direkt iletildiği için oluyor. Başbakan Aytaç Durak'tan haz etmiyor. AKP belediye başkanı Aytaç Durak yeniden aday yapılmak istenmiyor. Durak AKP’nin karşısında bağımsız aday olursa bana göre AKP, Adana’da kazanamaz.
  
“KRİZ GELİYOR AMA HÜKÜMET İŞİ ALLAH’A BIRAKMIŞ DURUMDA!”
 
TURKTIME: Son günlerde herkesin gözü kulağı ekonomiye ve krize kitlendi. Bu kriz nereye gidiyor? Mortgage krizinin geleceğini yurt dışında ilk söyleyen kişi olduğunuz söyleniyor? Daha 2005’te söylemişsiniz.
ERHAN GÖKSEL: Evet, 2005’de, 2007’de “Mortgage ABD’de şişmiş bir balon gibi patlayacak” demiştim. Aynı yazımda; 2009 da ise ABD bankaları çökecek demiştim. Ben bunları neredeyse dört yıllardır söylüyorum; “2009’da kriz gelecek” diye. Dışarıda 2007 krizi gelince; 2009 için ortaya attığım öngörüler çok ciddiye alındı. En azından bu konuda dışarıda dinlendiğim ve ciddiye alındığım ortada. Ama Türkiye’de beni dinleyen sanırım yok. 2007’de mortgage çökecek, 2009’da ABD bankaları batacak demiştim. Aynı yazı röportaj olarak Türkçe’de yine 2005’te Tempo’da çıktı. On gün önce ise Milli Gazete’de “Kriz daha da derinleşecek” ve “etnik savaşlar çıkacak” başlıklı röportajım yayınlandı. Neden mi; bu kadar üzücü bir yorum yaptım? Çünkü; tarih göstermiştir ki, ekonomik krizler etnik savaşları tetikler.
 
TURKTIME: Hükümet kanadından kriz ile ilgili hep iyimser açıklamalar geliyor ama…
ERHAN GÖKSEL: Hükümet, ekonomiyle ilgili olup bitenden zerre kader haberdar değil. Bu vizyonsuzluk, ilerde Türkiye’yi çok daha vahim bir duruma düşürecek. Türkiye’nin acı gerçekleri var. Türkiye iç ve dış borcu 500 milyar doları aşmış durumda. Yıl sonunda ticaret açığımız 80 milyar doları aşacak. Cari açık 50-55 milyar dolar olacak. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ekonomi yok. Bu durumdaki bir ekonomi sürdürülemez. Yaşanan küresel krizde, Avrupa, ABD’den daha fazla çöküyor olduğu için; gelecek yıl turizm geliri de düşecek. Turizm geliri düşünce, gelecek yaz cari açık daha da büyüyecek. Ticari açığın 20-25 milyar dolarlık kısmını turizm geliri kapatıyor. Biz, dünyadaki dolar faizinin iki katını ödeyerek cari açığı kapatıyoruz. Yani Türkiye dışarıdan yüksek faizle borç buluyor ve bununla cari açık kapatılarak ekonomi devam ediyor. Türkiye deki kriz ağır ağır gelmeyecek, bir anda tsunaminin dev dalgaları gibi gelecek. Aniden ortaya çıkacak. AKP, iktidara geldiğinde 2003 başında Türkiye’de 6 dolar milyarderi vardı; şimdi 36 dolar milyarderi var. Türkiye’nin bugün en büyük sosyal sorunu, gelir dağılımının bozukluğudur. Türkiye AKP döneminde 49 milyar dolar özelleştirme yaptı. Bunların 1 lirası bile yeni yatırım için kullanılmadı. Hepsi cari açığı kapatmak için kullanıldı. Bu ülkenin topladığı bütün para faiz ödemeye gidiyor. Ama ana para asla ödenemiyor. Bu nedenle de dış ve iç borç yükü hızla artıyor.
 
TURKTIME: Peki küresel bir ölçekte kriz çıktığı zaman bu borçlanma devam ettirilebilecek mi?
ERHAN GÖKSEL: İşte bu söyleşinin can alıcı sorusunu şimdi sordunuz. Kısaca ve özetle tek cevap “Hayır” olacaktır. Türkiye’nin bu yüksek faiz oranlarıyla bile borçlanma imkanı kalmayacak. Ayrıca, belki de en önemlisi borçlanmanın maliyeti daha da büyüyecek. Artı; risk arttığı için borç bulamayacak duruma gelecek Türkiye. Kısacası; “Türkiye’nin bu krize karşı hiç bir bağışıklığı yok”. Bunun sinyalleri gelmeye başladı bile. İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince; “hayatımda gördüğüm en büyük krizi yaşıyoruz” dedi, ama kartel medyası bunu yazmaya cesaret edemedi. Mayıs ayında Merkez Bankası başkanı, TOBB Başkanı da aynı şeyi söyledi; “dolarla borçlanmayın” dediler. BBDK Başkanı, özel sektörün 120 milyar dolar dış borcu olduğunu ve bunun özel sektör için büyük risk taşıdığını söyledi. Aslında özel sektörün dış borcu 170 milyar dolar. Şayet bir devalüasyon olursa, 24 saatte tüm Türk şirketleri anahtarlarını yabancılara devrederler. Özel sektörün durumu devlete benzemez. Anında haczedilirler. “Kur riski”, özel sektörü tamamen teslim almış durumda; bunu gayet iyi biliyorlar ama konuşamıyorlar; zira bu yayılırsa kendi çöküşleri hızlanır. Ben bunları defalarca uyardım. Yılbaşında 2 tv programı ve 3 gazetede uzun uzun konuştum. Hepsi sitemizde var. Geçtiğimiz Ocak ayında dolar-euro arasındaki parite 1,60 iken 2009 başında bunun 1,30-1,35’e ineceğini söyledim. Bugün 1,38 civarında. Bu dönemde Euro borçlanan, alacağını dolar ile aldıysa, bu süreçte hiçbir şey yapmadıysa bile; sadece pariteden yüzde 20 kazanç sağladı. Tabii ki, bu işlemi yapmayı becerenler Türk Burjuvazisi olmadı. Bu ülkede kazanan, oyunu oynayan yabancılar oldu. Bizim Burjuvazi olayları adeta tiyatro seyreder gibi seyrediyor. Uyarı görevi yapması gereken Hükümet de işini Allah’a bırakmış durumda.
 
BAŞBAKAN, POLİTİKASINI KİMSENİN TANIMADIĞI İKİNCİ HALKAYLA BELİRLER…
 
TURKTİME: Ak Parti’ye tekrar kapatma davası açılabileceği söyleniyor. Sizce de açılır mı?
ERHAN GÖKSEL: Niye açsınlar küresel sermaye AKP’ den çok memnun. Türkiye’de yürüyen bir “operasyon” ve “büyük bir dava” var. Bu operasyon bütün kesimleri ürkütmüştür. Türkiye’nin bundan sonraki süreçte kapatmaya ihtiyacı da yok artık. Küresel sermaye “gittiği yere kadar” AKP ile devam edecek, yeni alternatif bulduğunda da AKP’ yi de tasfiye edecektir. Bunu için zaman da hızlanmıştır. Yerel seçimlerden hemen sonrasını dikkatle izlemenizi öneririm. Çünkü uluslararası sermaye ve Yahudi Lobisi AKP ile uzun süre işbirliği yapamayacağını “Meşal Olayı” ile gayet net görmüştür. 1 Mart Tezkeresi’nin faturasını da AKP’ye değil, Ordu’ya çıkarttıkları için, siyaseten AKP alternatifi de olmadığı için yerine yenisini oluşturana kadar AKP ile devam kararında oldular.
 
TURKTİME: Başbakan bunun farkında değil mi?
ERHAN GÖKSEL: Hayır. Çok fazla kendi derdine düştü ve bunu algılayamıyor. Bir şeylerin kaydığını hissediyor. Sinirliliği, herkese saldırması ondan. Aksini düşünmek zaten akıl almaz; şayet Başbakan, çevresindeki adamların “bir yerlerin ajanı” olduğunu algılıyorsa ve bir şey yapmıyorsa ,o zaman zaten bu ülkenin Başbakan’ı değil demektir. Ama burada Başbakan’a haksızlık yapmayalım. Sayın Başbakan için bunu asla söyleyemem. Yalnız şu var; Başbakan iyi eğitimli biri değil. Dünyayı görmemiş bir adam. Kolay etkileniyor.
 
TURKTİME: Ama her şeyi bilmek zorunda da değil…
ERHAN GÖKSEL: Tam aksine. Bir Başbakan her şeyi bilmek zorundadır. Şahsen bilmiyorsa, doğru adama sormalıdır. Sorumluluk onundur. İyi adam seçemeyen birisi iyi Başbakanlık da yapamaz. Eskiden iyi adamlarla çalışıyordu ve bu açığını kapatıyordu. Ama bu gün yanındaki 1994’ den beri bulunan çok iyi adamlar ya dışlandı ya küstürüldü.
Başbakan’ın çevresinde bir “birinci halkası” vardır, bir de “ikinci halkası”. Birinci halka sizin ve kamuoyunun tanıdığı kişiler değildir. Kimse tanımaz. Başbakan onlarla istişare eder, onlarla politika belirler. İçlerinden sadece bir tanesi bugün milletvekili. Siyasetçi olan da var, iş adamı olan da. Bunlar sekiz dokuz kişi. Başbakanın kabinesi birinci halka değil ikinci halkadır. Yani bildiğiniz siyasiler ikinci halkaya girerler.
 
TURKTİME: Bir şeyler söylüyorsunuz ve bu söyledikleriniz şu ya da bu şekilde çıkıyor. Söyledikleri bu kadar isabetli olan bir kişiye hükümet üyeleri ya da Başbakanı “ne yapalım biz” diye hiç soruyorlar mı?
ERHAN GÖKSEL: İlk üç sene Sayın Başbakan zaman zaman sorardı. Şu anda hala fikrimi soran birkaç bakan var. Sayın Başbakan 2005’e kadar bilgisiz olduğu konuları öğrenmek için çevresindeki akil adamlara, ara sıra da bana danışıyordu. Hep söylerim Başbakan “iyi adamı dinlerse, iyi yapar; kötü adamı dinlerse, kötü yapar” diye. Başbakanın yanındaki kendisinin iyi adamlarını yine kendisinin kötü adamları, iyileri kötüleyerek “ekarte” ettiler. Eskiden yanında iyi kadrolar vardı. Ama şu an iyi adamlar Başbakanın yanından kovuldu. Ayrıca Başbakanın çevresi bazı dış mihrakların köstebekleri tarafından çevrildi. Başbakanın en önemli danışmanlarından biri 2005 yılında yanına monte edilmiştir. Amerika’da özel eğitimden geçerek gelmiştir. Bu adam Başbakan siyasete girdiğinde de iktidar olduğunda da yanında değildi.
 

RÖPORTAJ: TALAT ATİLLA&ERSİN TOKGÖZ/TURKTIME

DİĞER ERHAN GÖKSEL RÖPORTAJLARI:

Deniz Feneri’ni Ak Parti’nin Ergenekon’u Haline Mesut Yılmaz Getirdi!

Güleni de, Erdoğan'ı da Yok Edecekler!

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR

 Misafir
 7 Eylül 2010 Salı 12:17
allah rahmet eylesin huzur içinde yattığına eminim asla mertlikten ayrılıp namertler safına katılmadı
 Misafir
 3 Eylül 2010 Cuma 01:49
rahmetlinin ak parti dediği olmazdı; genelde akp der son dönemde daha da dikkat ederdi.
 ümit
 28 Nisan 2009 Salı 13:47
arkadaşlar hala türk milleti diyerek milliyetçilik yapıyosunuz çannakkelede beraber şavaştık dersiniz sonra kürsülerde türk milleti die nutuk atarsınız bu ne yaman çelişkidir arkadaşlar öğrenin türkiye milleti veya kürt milleti türk milleti bunları ayrı ayrı kullanmayı hazmedebilin hazmedibilirmisiniz tahamüllünüz varmı buna
 ANTİ--EMPERYALİST
 17 Mart 2009 Salı 10:43
HERKESE SELAM BU ÜLKENİN DİN SÖMÜRÜSÜ İLE ABD YE NASIL SATILDIĞINI BİLEN VAR MI ERDOĞANIN NASIL İKİYÜZLÜ OLDUĞUNU DAHA ANLAMADINIZ MI?
 malik
 7 Şubat 2009 Cumartesi 21:39
Erhan bey siz olmasanız türk vatantajı hiç uyanamayaçak sizin bu sivri dilinize eleştirilerine bayılıyorum be abi türk halkını bu zamana kadar kukla gibi oynattılar artık yeter ne yapılması gerekiyorsa söyle senin yanında yız Erhan abi türk milleti sana minnettar.
 giyasettin2uln sizpuslu havada kuzu bekleyen kurtsunuz
 1 Şubat 2009 Pazar 04:28
siz varya siz marksistler!kürtlerin ve türklerin kanları üzerinde iktidar hesabını yapiyorsunuz benşimdi anliyorum apo dahil çoğu marsistler bu günlerde neden atatürkü kendinıze siper ediyorsunuz, sizin muhalefetinız ideulojiktir anam, şarondan hiçbir farkınızyok yeterki şu mukaddes kitabın emirleri yasaklansın, fıransız dewriminden beri hayaliniz orta doüuyu batı medeniyyetinin hizmetine sunmaktır, sizin için muassır medeniyyet budur, firasetliler bu gürültüleri,nize gelmezzzzz iman var çünk
 giyasettin abuşakerhan gene bi tzgahınpeşinde
 1 Şubat 2009 Pazar 02:46
kürtleri türkleştiremediğinizden, veyahut kültürel haklarını gaspettiğinizdendir ki "cahil"adamlar ya hani,zamanında kök kazımadığınızdan....bu bu. AKPyi haklayamadığınıdan dolayi yargıyı ve orduyu itham ediyorsun, bunaçok içerlenmişsin vah vah vah,oln sen diyorsuki yargı ve ordu yahudinin elide piyondur,yahudiye para verirsen bu kürtlerde AKPde ALEVİLERDE sorun olmakçıkar,haaa: şu baskın;ben kahve dedimki:güreceksiniz tamamen MHPyi ve illegal paramiliter güçleri zinde tutmak vemeşrulaştırmaiçi
 yeniden karakol
 12 Aralık 2008 Cuma 12:06
nasıl yani babalar gibi satarken küresel sermayenin emrinde değildi akp, dünyanın en yüksek faizini öderken küresel sermayenin hizmetinde değildi akp, bizi deliğe süpürmeyin kullanın derken küresel sermayenin hizmetinde değildi akp, içişileri bakanlığını ab ye dışişleri ve ekonomiyi abd ye bağlarken küresel sermayenin hizmetinde değildi akp de kapatma davasından sonra mı hizmete girdi.
 
 8 Aralık 2008 Pazartesi 03:08
Yazılarınızı okuyup halet-i ruhiyenizi anlayabiliyorum.Bunları bilipte bir şey yapamamak kadar kötü bir işkence olamaz insan ruhu için. Erhan bey sabırlar diliyorum size kardeşim.
 KIZGIN VATANDAŞ
 6 Aralık 2008 Cumartesi 07:34
malesef gerçekçi olmak gerekirse ülkemizde doğru dürüst güvenebileceğimiz kurum kalmamıştır hepsini kendilerine göre uyduruyorlar yüce makamları kendi kişisel çıkarları menfatları için utanmadan sıkılmadan pişkince kullanıyorlar yüzünüzü nereye çevirseniz her taraf kokuşmuş adam kayırma adam harcama kafasına göre rapor düzenlemeler kısacası ülkemizde gerekse siyasette gerekse diğer kurumlarda güven sıfıra inmiştir işleri güçleri yalan palavra devleti kendilerinin menfaatına göre kullanıyorlarr

DİĞER RÖPORTAJLAR

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime