Yüksek tansiyon, kolesterol ve diyabet gibi bilinen risk faktörleri, kalp-damar hastalıklarının önlenmesinde uzun yıllardır temel alınan koruma yöntemleri arasında yer alıyor. Aspirin ve statin gibi ilaçlarla milyonlarca insanın hayatı kurtarılmış olsa da, kalp hastalıkları halen Amerika Birleşik Devletleri'nde en yaygın ölüm nedeni olmayı sürdürüyor. Üstelik birçok kişi, bu klasik risk faktörlerini kontrol altında tutmasına rağmen kalp krizi geçirmeye devam ediyor.
Bu çelişkili durumu açıklığa kavuşturabilecek önemli bir bulgu, Michigan Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırmadan geldi. Araştırmaya göre, suPAR (soluble urokinase plasminogen activator receptor) adlı protein, vücutta iltihap düzeylerini düzenleyen bağışıklık sistemi elemanlarından biri olmakla birlikte, damar çeperlerinde tehlikeli plakların oluşmasına doğrudan neden olabiliyor.

ATEROSKLEROZUN YENİ NEDENİ: SUPAR
Bilimsel adıyla ateroskleroz, dünya genelinde milyardan fazla insanı etkileyen, kalp krizi ve felçlerin başlıca nedeni olan ciddi bir damar hastalığı. Bu hastalıkta, yağlı plaklar damar duvarlarına birikerek kan akışını engelliyor ve hayati tehlike yaratıyor. Araştırmada öne çıkan suPAR proteini, kemik iliğinde üretiliyor ve bağışıklık sisteminin vücut genelindeki inflamasyon düzeyini bir "termostat" gibi ayarlıyor.
Önceki araştırmalarda, suPAR düzeyinin yüksek olmasının kalp hastalığı riskini artırdığı biliniyordu. Ancak bu proteinin damar tıkanıklığına neden olan sürece doğrudan katkı sunduğu ilk kez net biçimde ortaya kondu.
GENETİK DÜZEYDE GÜÇLÜ KANITLAR
Araştırmacılar, kalp-damar hastalığı öyküsü bulunmayan 5.000’den fazla kişiyi takip etti. Bu kişiler arasında suPAR düzeyi yüksek olanların, tansiyonları ve kolesterol seviyeleri normal olsa bile ateroskleroz geliştirme riskinin önemli ölçüde yüksek olduğu görüldü.
Çalışma, sadece biyolojik değil, genetik verilerle de bu ilişkiyi destekledi. Araştırma ekibi, 24.000 kişiye ait genetik verileri analiz ederek, PLAUR adlı gendeki bazı varyantların suPAR düzeyini artırdığını belirledi. Bu genetik farklılıkların, damar tıkanıklığı riskini de beraberinde getirdiği tespit edildi. Genetik bulgular, 500.000 kişilik İngiltere Biobank verisi ve iki farklı büyük veri kümesiyle de doğrulandı.
Araştırmacılar, elde ettikleri bulguları fareler üzerinde de test etti. Yüksek suPAR düzeyine sahip farelerin damarlarında, kontrol grubundaki farelere kıyasla çok daha fazla plak oluştuğu gözlemlendi. Bu da suPAR proteininin yalnızca bir belirteç değil, aynı zamanda damar hasarının bizzat nedeni olduğunu ortaya koydu.
MEVCUT İLAÇLAR YETERSİZ KALIYOR
Araştırmada dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise, kalp hastalıklarının tedavisinde yaygın olarak kullanılan mevcut ilaçların – özellikle kolesterol düşürücülerin – suPAR seviyesini azaltmada etkisiz kalması. Bu bulgu, suPAR’ın kalp hastalıklarına yönelik yeni nesil tedavilerin hedefinde yer alması gerektiğine işaret ediyor.
Araştırmanın başındaki isim olan Dr. Salim Hayek, suPAR seviyelerini güvenli bir şekilde düşürebilecek yeni tedavi yöntemleri üzerinde çalıştıklarını ve bu alandaki ilerlemelerin, kardiyovasküler hastalıkların önlenmesinde devrim yaratabileceğini vurguladı.