Turktime

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Gül: SİYONİST PROJENİN ÇÖKÜŞÜ

Prof. Dr. Cengiz Gül bugünkü köşesinde "SİYONİST PROJENİN ÇÖKÜŞÜ" başlıklı yazısını kaleme aldı. İşte Prof. Dr. Gül'ün yazısı...
ABONE OL
Abone Ol
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Gül: SİYONİST PROJENİN ÇÖKÜŞÜ
Haberler / Medya
13 Eylül 2025 Cumartesi 13:28
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Dünya insanlık tarihine bakıldığında, zulüm ve zorbalık temeline dayalı siyasal rejim ve yönetimlerin uzun süreli olamadıkları, hatta varlıklarını ortalama bir insan ömründen bile daha fazla sürdüremedikleri gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Bu ise, küfür devam etse dahi zulmün devam edemeyeceğine dair olan sarsılmaz hakikati hatıra getirmektedir. Bu hakikatin arkasında da, hangi inanç ve zihniyette olursa olsun, insan ve toplumların tabiatında, zulüm ve zorbalık içeren her türlü despotik uygulamalara karşı direnç göstererek başkaldırmaya yönelik reaksiyoner bir duruşun her daim varlığı yatmaktadır.

Ezilen, sömürülen, asimile edilen ve hatta etnik temizlik ve soykırımla yok edilmeye çalışılan toplumların, maruz kaldıkları bu zulüm ve zorbalıklar karşısında zamanı geldiğinde, mazlumiyetin haklılığı ve kaybedecek bir şeyi kalmamanın da verdiği cesaret ve güçle, can havliyle gösterdikleri direnişin zaferle sonuçlanmasının örneklerine geçmişte sıkça rastlanmıştır. Geçen yüzyılın başlarında, sömürgeci Batı’nın tam bir Haçlı saldırı ve istilasıyla üzerimize çullanarak, vatan coğrafyamız olan Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu’dan sürme ve yok etme projesine karşı topyekûn bir kurtuluş savaşı başlatarak gösterdiğimiz direniş de, zalim Batılı güçlerin Müslüman Türkleri imha ve Orta Asya’ya sürme planlarını bozmanın yanı sıra, mazlum halklar için de, sömürgeci zorba rejimleri alt etmeye yönelik çok önemli bir ilham ve cesaret kaynağı hükmüne geçmiştir.

Günümüzde benzer bir direniş ve bağımsızlık mücadelesi de Filistin’de, Siyonist-Haçlı ittifakının topyekûn sürgün ve soykırım saldırılarına karşı Gazzeli Müslümanlar tarafından verilmektedir. Sömürgeci Batılı güçlerin, bir yandan Holokost nedeniyle borçlu hissettikleri Yahudilere karşı günah çıkartmak, bir yandan da İslam dünyasına ve özellikle Türkiye’ye karşı tarihten gelen bitmeyen düşmanlık ve intikam projelerini hayata geçirmek için kullanışlı bir aparat niyetiyle 1948’de kurduğu İsrail, İngiltere ve BM’nin öncülüğünde kendisine peşkeş çekilen Filistinli Müslümanların vatanında, o tarihten beri yürüttüğü işgal, zulüm ve katliamlarını, son iki yılda ise tarihte eşi benzeri olmayan bir barbarlıkla, sistematik bir açlık ve kıtlığa da mahkûm ederek, soykırım şeklinde yürütmektedir.

Şimdi Gazze başta olmak üzere, tüm Filistin yurdunda gerçekleştirdiği, bebek, çocuk, kadın, yaşlı ve engelli demeksizin tüm sivillere karşı yürüttüğü mezalim ve barbarlıkları, artık dünya çapında her yönüyle ifşa olan bu Siyonist terör rejiminin, gerçek yüzlerini gizlemek için arkasına sığındıkları Holokost’tan beslenen sahte mağduriyet algıları da çökmüş ve yerle bir olmuştur. Adeta tüm Müslüman dünyanın trilyonlarca dolar harcasa dahi ortaya koyup ikna edemeyeceği 77 yıllık işgalci, sömürgeci, ırkçı ve de soykırımcı Siyonist terörizm gerçeğini, İsrail’in bizzat kendisi ve baş destekçisi ABD ile birlikte diğer sömürgeci güçler, Gazze’de işledikleri ve sınırsız destek verdikleri soykırım ve insanlığa karşı suçlarla, bir anlamda itiraf ve ifşa etmiş oldular. Bu da, hukuken ve ahlaken gayrimeşru bir örgüt konumunda olan İsrail’i, Gazze’de işlemeye devam ettikleri barbarlık ve soykırımın hesabını vermekten ve cezasını misliyle ödemekten, geçen yüzyıldaki bir soykırımın mağduriyet maskesine sığınarak asla kurtaramayacağı anlamına gelmektedir.

Küresel Baskının Artması 
Siyasal yönetimleri o kadar olmasa veya tümüyle karşı çıksa bile, ülkelerin insaf ve vicdan sahibi sivil toplum unsurlarının, soykırımcı İsrail’in Gazze’de, açlık ve kıtlık silahını da devreye alarak gerçekleştirdiği zulüm ve katliamlarına ve tüm Gazze’yi işgal planına karşı, her geçen gün büyüyen protesto ve gösteri yürüyüşlerinin ve dolayısıyla İsrail üzerindeki küresel baskının gittikçe arttığına şahit olunmaktadır. Bu ise, uyanan insanlık vicdanı karşısında, Siyonist terörizmin örgütlenmiş hali olan İsrail’in, uluslararası hukuk ve siyasal plandaki meşruiyet alanının tamamen bitmesini ve dolayısıyla diplomatik, ekonomik ve hukuki manevra alanının da giderek daralmasını beraberinde getirmektedir.

Soykırımın başından bu yana İsrail’in barbarlığına karşı gösterdiği kararlı ambargo ve yaptırımlarını, son dönemde en ileri boyuta taşıyan İspanya ve İrlanda’nın yanı sıra, soykırımcı İsrailli bakanların ülkesine girişini yasaklayan Hollanda ile, Filistin’i devlet olarak tanıyacağını açıklayan Fransa, İngiltere ve Kanada’dan başka, verdiği silah yardımını kesmek zorunda kalan Almanya ile birlikte benzer durumdaki diğer ülke yönetimleri de, sivil toplumlarının soykırımcı İsrail’e karşı gösterdiği tepki ve nefret dalgasına karşı artık kayıtsız kalamamışlardır.

Kendi ifadeleriyle İsrail Savunma Güçleri (Israel Defence Force - IDF) dedikleri, hakikatte ise, soykırımcı bir katiller sürüsü hükmünde olan bu İsrail ordusu, kendi resmi verilerinde dahi; Gazze’de son iki yıldır sürmekte olan bombardıman ve açlık / kıtlık sebebiyle katledilen Gazzeli Müslümanların % 83’ünün, tamamen silahsız ve savunmasız çocuk, kadın ve yaşlı sivillerden meydana geldiğini adeta itiraf ve ifşa etmiştir. Böylesine bir barbarlığı, sıradan bir istatistik verisi paylaşır gibi hiç sıkılmadan anlatan bu Siyonist terör örgütünün bu rahatlığının arkasında ise, Gazze’deki bebek, çocuk, kadın ve yaşlı demeksizin, sivillerin istisnasız tamamını Hamaslı olarak görüp, hatta ‘insanımsı hayvanlar’ şeklinde alçakça bir benzetmeyle, imha edilmesi gereken meşru hedefler sayan, insanlık düşmanı, terörize olmuş zihniyetleri yatmaktadır.

Küresel Tehdide Karşı Aksiyon Zamanı
Hamas ile İsrail
arasında esir takası ve ateşkes görüşmeleri için uzun süredir yürütülen görüşmelere resmi arabuluculuk yaptığı tüm dünyaca bilinen ve görülen Katar’a 9 Eylül 2025 tarihinde, hem de söz konusu arabuluculuk görüşmelerinin yapıldığı binaya düzenlediği kalleşçe saldırılarıyla da İsrail, ne kadar gözü dönmüş ve kudurmuş bir terör örgütü olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterirken, bütün dünya halkları ve insanlığı için de bir numaralı tehdit ve güvenlik sorunu haline geldiğini artık iyice tescillemiş olmaktadır. Ateşkes görüşmeleriyle birlikte, İsrailli rehinelerin de serbest bırakılması için resmi arabuluculuk yapan bir ülkenin egemenlik haklarını alenen çiğnemek suretiyle, ateşkes ve özellikle esirlerinin iadesi konusunu bile hiç umursamadığını gösteren soykırımcı İsrail, tam bir kana susamış ve gözü dönmüşlük psikozuyla önüne gelene saldıran kudurmuş bir canavarı andırmaktadır.

Filistin / Gazze ile başladığı barbarca işgal ve katliamlarına Lübnan, Suriye, Irak, İran ve Tunus’la devam eden bu Siyonist terör örgütü, Katar’a saldırısından bir gün sonra da Yemen’in başkenti Sana’da Savunma Bakanlığı binasını da vurmak suretiyle, bölgesel olarak başlattığı terör eylemlerini küresel boyuta taşıma eğiliminde olduğunu alenen göstermektedir. Tüm bu felaket manzarası karşısında, hala ‘İbrahim Anlaşmaları’ diyerek, her daim Haçlı motivasyonuyla hareket eden sömürgeci Batılı güçlerin, İslam ülkelerine taktığı tasmaları iyice sıkması hükmündeki dayatmasına kanarak, bu soykırımcı terör örgütüyle normalleşme adımları atmakta hevesli olan Arap ülkelerinin de, bu barbar Siyonist saldırılar karşısında artık gözünü açarak, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)’nı gerçek bir İttihad-ı İslam örgütüne dönüştürmek üzere, üzerlerindeki ölü toprağını da atmak suretiyle, Haçlı-Siyonist ittifakının kullanışlı bir piyonu olma alçaklığından acilen kurtulmaları gerekmektedir.

Soykırımcı İsrail’in, uluslararası hukuk ve diplomasi kanallarıyla şimdiye kadar müspet sonuç alınamayan Gazze ve diğer İslam ülkelerinde işlediği katliam, işgal ve savaş suçlarına karşı, artık anlayacağı tek dil olan, kanlı diplomasi de denilen, şiddet ve cebri güç yoluyla karşılık verebilmek için, İslam ülkelerinin acil bir askeri güç ittifakı kurarak harekete geçmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Aksi halde, her Siyonist barbarlık ve terör saldırıları karşısında, soykırımcı İsrail’e başından bu yana askeri, lojistik ve mali yönden sınırsız destek vermeyi sürdürdüğü için asli bir suç ortağı konumunda olan ABD ve Avrupalı diğer sömürgeci güçlerden medet beklemenin ve onlardan, sebep oldukları ve her yönüyle arkasında durdukları bu mezalim ve felaketlerin durdurulmasını, o da ürkek bir dil ve hatta ricayla, istemenin acziyet, zillet ve meskenetten başka da bir izahı yoktur. Bu durumun, üzerinize saldıran ve boğazınıza çökmüş kudurmuş bir köpeğin tasmasını kasten bırakan sahibinden merhamet dilenmekle aynı yola çıktığını belirtmek gerekir.

Zaten böylesine kudurmuş bir canavarı düşman ve rakiplerine karşı yıkıcı ve yok edici bir silah olarak kullanma niyet ve isteğiyle davranan bir tasmacıdan yardım ve merhamet beklemenin de ahmakça bir zilletten başka bir şey olmadığı aşikârdır. Kim kimin tasmasını tuttuğu konusunda farklı yaklaşımlar olsa da, görünür planda Siyonist terör canavarının, 1948’den 2023’e kadar yaptığı zulüm ve barbarlıklar hiç olmamış gibi, kendini savunma hakkı olduğu demagojik safsatasından hareketle, tam ve sınırsız destekçisi olarak tasmasını elinde tutan, başta ABD olmak üzere, Haçlı misyonuyla hareket eden diğer Batılı güçler, soykırımcı İsrail’in, özellikle Gazze’de ve diğer İslam ülkelerindeki tüm katliam ve barbarlıklarından, uluslararası hukuk nezdinde olduğu kadar, tüm insanlık vicdanında da ‘müşterek fail’ sıfatıyla asli ve doğrudan biçimde sorumludur, yani İsrail’in suç ortağıdırlar.

Siyonist işgal ve terör saldırıları karşısında şimdiye kadar, kuruluş misyonu olan ‘dünya barış ve güvenliğini sağlama’ hususunda görevini yapmamış olan Birleşmiş Milletler’in 12 Eylül 2025 tarihindeki Genel Kurul toplantısında 142 üye devletin oyuyla kabul edilen ‘New York Bildirgesi’nde öngörülen; 1967 sınırları ekseninde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devletinin onaylandığı iki devletli çözüm metnine karşı, ABD ile birlikte Haçlı zihniyetli 10 devletin karşı çıkması ve soykırımcı İsrail’in bu bildirgeyi reddederek, kabul eden devletlere de rest çekip tehditler savurması, Siyonist terörizmin ve onun yılmaz destekçilerinin tüm dünya için en büyük güvenlik tehdidi olduğunu bir kez daha alenen göstermiştir. Soykırımcı İsrail’in 2007’den bu yana 18 yıldır Gazze’ye uyguladığı mutlak ablukayı deniz tarafından kırmak ve Gazze / Filistin’e yardım ulaştırmak için Eylül ayı başlarında İspanya Barselona’dan 44 gemiyle yola çıkarak Tunus, Sicilya ve Yunanistan üzerinden 70’e ulaşması beklenen gemilerle Gazze’ye varmak isteyen, 44 ülkeden yüzlerce aktivistin bulunduğu ‘Küresel Sumud Filosu (Global Sumud Flotilla)’nun, işgalci ve soykırımcı İsrail’e ve onun suç ortaklarına karşı, tüm dünya insanlığının vicdanını temsil eden bir ‘küresel umut hareketi’ ruhuyla çıktığı bu yolun sonunda, Siyonist terör ve barbarlık projesinin çöküşünün de hızlanacağı söylenebilir.       

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2025 Turktime